ARTIK CUMHURBAŞKANI SEÇMEYELİM

Sami Özuslu

 

Bazılarını anlamak gerçekten zor…
Mesela kendilerini ‘baş milliyetçi’ ve ‘vatan koruyucu’ ilan edip ‘egemenlik’ dendiğinde mangalda kül bırakmayanların “Ankara’ya sordun mu?” diyenler bu kategoride yer alıyor.
Akıncı ‘Guterres Çerçevesi’ dedi ya…
Anastasiadis’e ‘gel altına imza atalım’ çağrısı yaptı ya…
Çözüm güçlerinin tam desteğini aldı ya…
Bir ‘yok etme’ kampanyası başladı hemen.
Kimisi ‘Guterres Çerçevesi diye bir çerçeve yoktur’ diyor, ilginç biçimde…
Bazıları ‘O çerçeveye girersek biteriz, ölürüz’ yaygarasında…
Asıp kesen, ‘kan içmek’ten söz eden, ‘mezarınızı kazarız’ diyen, ‘vatan haini’ edebiyatını hortlatanlar da var, bolca…
Ve bir de ‘Türkiye’ye sordun mu?’ diyenler…
Hani o ‘baş KKTC’ciler’ var ya, onlar!..

*  *  *

Bir yandan ‘egemenlik’ diyeceksiniz, ‘kendi kendini yönetmek’ten, ‘halk (yani cumhur) olmak’tan bahsedeceksiniz ama dönüp o halkın seçtiği lidere ‘icazetli’ muamelesi yapacaksınız.
Yani Cumhurbaşkanı seçecek bu halk, ama bilecek ki Ankara ne derse o olur.
Öyle mi?
‘İşbirliği’ başka bir şeydir, ‘karar alma’ meselesi ayrı…
Yok, eğer öyle bir iddiamız kalmadıysa Kıbrıslı Türkler olarak, ilk fırsatta Ankara’ya gidip ‘anahtar’ı teslim edelim, kurtulalım.
Ekonomik, askeri, kültürel ve daha birçok bakımdan ‘Küçük Türkiye’ye benzeyen Kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’ye bağlayalım, olsun bitsin.
Ama o zaman kimse Rumlardan ‘egemenlik’ falan talep etmeyecek.
Bu ada üzerinde kimse ‘siyasi eşitlik’ istemeyecek.
‘Kıbrıslı Türklerin meşru hakları’ndan bahsetmek mümkün olmayacak.
Anlaştık mı?

*  *  *

Bu toplumun başına ne geldiyse hep ‘vatan kurtaranlar’ın sayesinde geldi.
Etnik milliyetçilik kompleksinden kurtulamamış Kıbrıs Türk sağı ve ona her daim arka çıkan Türkiye sağı ve –maalesef- solu sayesindedir ki Kıbrıslı Türkler de Türkiye’deki halklar da ‘kaybedenler kulübü’nden bir türlü çıkamıyor.
Geçen yüzyılın başlarında ‘Batılılaşma’ hedefini koyabilmeyi başarmış ve bu yönde çok büyük adımlar atmış Türkiye’de soğuk savaş döneminde tersinden esen rüzgarlar, darbelerle kesilen doğal sosyal gelişim ve buna koşut palazlanıp serpilen ‘yeşil sermaye’ ile siyasal paydaşları, Kıbrıs’taki işbirlikçileriyle birlikte ‘geri vites’ takmış durumdadır.
‘Hataylaşma’ projesini ciddiye almayanlar, 22 Ocak saldırıları ve Guterres Çerçevesi tartışmalarının arka planına bakmalıdır.
Bu toplumda bütün özgürlükler ciddi tehdit altındadır.
Düşünce, ifade, örgütlenme, basın özgürlükleri de öyle, ama Cumhurbaşkanı’nın ‘kendi inisiyatifiyle karar verme’ özgürlüğü de öyle!..
Var mı daha ötesi?
Var: Madem ‘Ankara’ya danışmadan tek söz söyleyemeyecek, bir daha Cumhurbaşkanı seçmeyelim.
‘Ankara’ya sordun mu’ diyenlerle beraber idare etsin Türkiye burayı, olsun bitsin.
‘İcazet’ meraklısı çok nasılsa!..