Yapacak bir şey yok. Bir kez daha yuvarlandık şiddetin gayya kuyusuna. Dipsiz, ölüm kokan bir karanlıkta yuvarlanırken film şeridi gibi geçiyor kurtarılmış halkların ceset yığınları: Irak, Afganistan… Vietnam, Kamboçya; Asya, Afrika ve Ortadoğu’nun bilumum kurtarılmış halkları…
Hep birlikte, derin bir sessizlik ve çaresizlik içerisinde kurtarılmasına karar verilen Suriye’nin kaderini izliyoruz. Korkarak. Üzerimize kan sıçrayacağından, ölüm bulaşacağından, yanı başımızda canlı canlı parçalanan bedenlerden kafasını kaldıracak katillerle göz göze gelmekten…
Ödümüz patlıyor çünkü. Sıranın bize gelmesinden… O yüzden olabildiğince sessiz, olabildiğince kayıtsız bakışlarla izliyoruz katillerin işlerini bitirmelerini. Mümkünse yavaş. Mümkünse sindire sindire… Ki zaman kazanalım… Neyi kazanacaksak artık?
G20’nin zenginler sofrasında günün ana yemeği olarak servis edildi artık Suriye. Çatallar saplanmak üzere kalktı. İlk çatal saplandıktan sonrası dilim dilim, lokma lokma, parça parça edilerek “kurtarılacak” bir ülkenin daha trajedisini izleyeceğiz.
Bakın daha dün kurtardılar Irak’ı zalim bir diktatörün elinden. Günde 70-80 kişi ölüyor. Sadece geçen ay, Ağustos boyunca 800 insan hayatını kaybetmiş Irak’ta. İşgalin başladığı günden bugüne kadar da en iyimser analistlere göre 1 milyon Irak’lı hayatını kaybetmiş.
Neden saldıracaklar Suriye’ye? Zalim bir diktatör tarafından öldürülmekte olan insanları kurtarmak için… Sayısını bilmiyoruz şu anda kaç insanın öldüğünü ama kurtarıldıktan sonra kaç insanın öleceğini tahmin edebiliyoruz artık… Yemek programlarındaki gibi: “şimdi doğrayacağız ince ince… Burada hazır doğranmışı var!”
Parmaklarım klavyede tıkırdarken düştü haber. ABD, sivil vatandaşlarına “Adana’yı acilen boşaltın” demiş. Belli ki geri sayım başladı. Sayısını bilemediğimiz ABD-NATO üslerinden havalanacak uçaklar Türkiye’den kalkıp vuracaklar Şam’ı, Halep’i. “Ayağı yere değmeyecekmiş” hiçbir Amerikan askerinin. Hiç biri ölmeyecekmiş. Binecek uçağa, sallayacak bombayı, dönecek üssüne. Peki ya Adanalı sivil halk? Peki ya Hataylı sivil halk? Nereye gitsin? Nasıl boşaltsın evini barkını, işini gücünü?
Şakası yok. Savaşın göbeğindeyiz artık. Diken üzerinde olacağız bundan böyle. Evimiz ev, işimiz iş, aşımız aş, sokağımız sokak olmayacak bu yangın bunca harlıyken, kıvılcımlarını sağa sola atarken.
En aşağılık sevinçleri yaşayacağız her gün: Sağ çıkacağımız için şükredeceğiz hep birlikte: Bugün de ölmedik! Bugün de evimizi terk etmek zorunda kalmadık. Bugün de karnımız doydu… İnsanlığımızdan da çıkışacağız yani…
Bundan böyle her birimiz ölmez sağ kalırsak, öyle ya da böyle birer mülteciyiz… Ama kentimizden, ama kendimizden…