Artık uyanmak yeterli değil. Harekete geçmelisiniz...

Eskiden doğru bilinen her şey büyük bir hızla sorgulanıyor. Yeni bir çağ başlıyor. Eskiden çok önemli olduğunu düşündüğümüz şeyler, önemini yitiriyor

Dünya değişiyor. Düzen değişiyor.

Eskiden doğru bilinen her şey büyük bir hızla sorgulanıyor. Yeni bir çağ başlıyor. Eskiden çok önemli olduğunu düşündüğümüz şeyler, önemini yitiriyor. Artık daha önemli başka şeyler var. Eskiden anlamlı olanlar artık anlamsız. Şimdi yeni anlamlar var.

Gecenin karanlığı derinleşirken, bir yerlerde gün doğmaya hazırlanıyor.

Bütün bunlar bizim için çok korkutucu çünkü sistem, bireyin üzerinde ve bizim dünyada ‘olanlar’ üzerinde herhangi bir kontrolümüz yok.

Kontrolümüzün olduğu sadece tepkilerimiz ve eylemlerimiz. Fakat onları da düşünce sistemimiz yönetiyor. Dolayısıyla bizim en büyük gücümüz, düşünce sistemimiz.

Dünyada farklı düşünce sistemleri içerisinde dolaşıyoruz. Hepsini görüyoruz ve sürekli olarak kabullenme veya reddetme arasında seçim yapıyoruz. Dünyaya bir açıdan bakıyoruz ve gözlerimiz, gördüğümüz dünyaya bakıyor ve neyi kabul edip neyi dışlayacağını belirliyor. Tek yaptığımız bu; kabul et/reddet. Biz, makinenin çarkları gibi sürekli dönüyoruz. Yaptığımız şey her zaman aynı fakat makine çalışıyor ve sistem hareket ediyor.

Aynı düşünceleri düşünüyor, aynı yazıları yazıyor, aynı şeyleri sürekli okuyoruz. Aynı şeyleri konuşuyor, aynı yemekleri yiyor, aynı şeylere üzülüp aynı şeylere seviniyoruz. Sürekli aynı şeylere tamamen aynı tepkileri veriyoruz. Aynı işi yapıp, aynı yatakta yatıyoruz. Ertesi gün aynı odada uyanıp, aynı işe gidiyoruz. Aynı kişilerle karşılaşıp aynı tavırlar ve düşünceler içerisinde yaşıyoruz.

Bu döngü içerisinde siz de boğulmuyor musunuz?

Biraz değişiklik yapıyoruz ve sonra o da sıradanlaşıyor. Artık ‘güvenli’ tüm değişiklikler de sıradanlaştığında, umut sona eriyor. Fakat bu umutsuzluk sadece bizden kaynaklanıyor. Bu, değiştirilebilir.

Hayat boyu uğraşıp, bu rutini düzenlemeye ve dengelemeye çalışıyoruz. Sanki başarı, bu güvenli kabuğu yaratıp onun içinde yaşamakmış gibi gösteriliyor ve biz de bu dünya modelini kabul ediyoruz. Bize ‘güvenli’ görünen bu model, bizi öldürüyor. Tohumumuzdan çıkmaya fırsat bulamadan, yapabileceklerimizi görmeden ve hakiki öz varlığımızı deneyimlemeden kendimizi öldürüyoruz.

Dünya değişiyor, biz rutine tutunmaya çalışıyoruz. Dünyadaki temel sorun budur. İşsizliğin, hastalıkların, anlamsız hayatların ve çatışmaların temelinde bu yatmaktadır. Dünya, değişmek için yaratılmıştır çünkü değişim bizi yeniler ve canlandırır. Fakat biz değişimi durdurmak için yaşıyoruz.

Eğitim sistemimiz, eski düşünce ve inançları öğretmek için var. Yeni zihinlere, eski düşünce ve kalıpları dolduruyoruz. Maaşlı çalışma sistemimiz, var olan düzeni korumak için var. Düzen ne oluyor? Sürekli değişiyor. Sağlık sistemimiz bile bizi ‘eski’ sağlığımıza kavuşturmayı amaçlıyor. Geçmişi, geçmişte bırakmak ifadesi bizim için o kadar anlamsız ki sadece bir fanteziyi, ‘ütopyayı’ ifade ediyor.

Yaratıcı zihin, yeniyi gören gözler derinlerde gömülü duruyor. Daha dünyada olması muhtemel büyük değişim, başlamadı. İçimizde çok büyük bir yaratıcı güç var ve o şu anda uyuyor. Kendinin; sıradan, zayıf, muhtaç, ölümlü ve üretmeyen bir benlik olduğunu düşünüyor ve buna dair rüyalara dalmış.

Onun uyanışı şu anda gerçekleşiyor ve o uyandıkça, dünyanın tüm sorunları ve düşüncelerine çok daha farklı çözüm ve yaklaşımlar gelmeye başlayacak.

Biz, farkında olmayı çok uzun zaman önce bıraktık. Çaresizliği öğrendik ve kabullendik. Gözümüz açık, uyanıkken ilerlemektense gözümüzü yumup uyumayı ve bize yutturulan tüm yalanlara inanmayı seçtik. Yattığımız yerde o kadar uzun kaldık ki uyansak bile ayağa kalkabilmemiz için artık rehabilitasyona ihtiyacımız var.

Korkular, kederler, endişeler ve gerilimler gücümüzü o kadar zayıf düşürdü ki hareket edemez olduk. Zaman zaman gözümüzü açıyor ve görüyoruz. Fakat hareket edemeyip “çok zor” diye hayıflanıp tekrar uyumayı tercih ediyoruz.

Ey insanlar, artık uyanmak yeterli değildir.  Ayağa kalkmak, harekete geçmek ve aktif bir şekilde, cesaret ile sorunları aşmak ve dünyayı değiştirmek zamanıdır. Burada bahsedileni herkes biliyor. Ne yapacağınızı bilmiyor olabilirsiniz. Ne söyleyeceğinizi bilmiyor olabilirsiniz. Size; bu dünyada özümüze dönüşümüz ve insanlığın artık uyanması imkansız görünebilir. Sizden istenen imkansızı gerçekleştirmeniz değildir. Sizden istenen uyanmanız ve hareket etmenizdir. Ruh, içeriden ne yapmamız, nasıl düşünmemiz gerektiğini zaten söylüyor. Sadece onunla iletişimimiz yok.

Ne yaparsanız yapın. Sadece bir an durun ve ruhunuzun ne istediğini düşünün. Ruhunuz, huzur istiyor. Ruhunuz, dinlenmek istiyor. Ruhunuz, barış istiyor. Ruhunuz, dinginlik istiyor. Ruhunuz, heyecan ve yenilik istiyor. Ruhunuz, yeniden yaşama dönmenizi istiyor. Sizinle birlikte yaşamak ve size rehberlik etmek istiyor.

Dünyada olan ve olacak olan budur. Artık kaybedecek bir şey kalmayana kadar ruh bizi sarsmaya devam edecek. Dünyadaki kazanımlarımızı kaybetmemek adına ruhumuzu görmezden geliyoruz. Mantık adına, kalbimizi öldürecek kadar büyük bir mantıksızlık içine giriyoruz. Sonra tahmin edin ne oluyor? Kalbimizi öldürürken aslında kendimizi öldürüyoruz. Ruhumuzu öldürdüğümüzde, yaşamaya devam ettiğimizi düşünüyoruz. Bedenimiz nefes alıp veriyor fakat yaşamıyor. Sadece makinenin çalışmasına yardımcı oluyor.

Zaten kaybedecek hiçbir şeyiniz yok. Ruhunuza ve kalbinize direnmeyi bırakın çünkü onlar direnmeyi bırakırsa siz var olmaya devam edemezsiniz.

Ey insanlar... Zaman, titreyip kendimize gelme zamanıdır. Artık gözünüzü açıp görmek yetmez. Fark ettiğinizi paylaşmalı, hakiki düşüncelerinizi korkusuzca ortaya koymalı ve kendinizden kaçmayı bırakmalısınız. Umut ancak bu şekilde gelir ve zihninize yerleşir.

Cesur olun. Yaşamınıza bakın ve ruhunuzu dinleyerek kendinizi değişime açın. Korkacak bir şey yok. Kaybedecek bir şey yok. Sizin için zor gibi görünen karar ne ise o konuda içinizden, ruhunuzdan geleni yapın. Kimseyi, hiçbir şeyi dinlemeyin. İstediğiniz ne ise onu bulun ve gerçekleştirin. Belki hata yapacaksınız. Yapın çünkü ancak bu şekilde gerçekten istediğinizin ne olduğunu bulabilir, bir dahaki sefere doğru seçimi yapabilirsiniz.

Hata yapmanın cezalandırıldığı bir düzen bizi bu hale getirdi. Hata yapmamak için hiçbir şey yapmayan bir zihin haline dönüştük. Artık bu korkuyu bırakıp yolumuzu bulmamız gerekiyor. Tek yol kendimizi bulmaktır. Ancak bu şekilde birbirimizi tanıyabilir, insanlığımızı tekrar keşfedebilir ve “doğru” kararlar verebiliriz. Barış, huzur, sevgi ve özgürlük ancak bu şekilde mümkün olabilir.

 

Sevgi ile kalın...

 


 

HAFTANIN ÖNERİLERİ

OSHO – Provokatör Mistik

Herman Hesse – Siddhartha

Debbie Ford – Işığı Arayanların Karanlık Yanı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri