Kıbrıs sorunu çözüm süreci orta vade durgunluğuna girdi. Güney’in seçimlerinden hemen sonra canlanma olasılığı olsa bile, 2020’den önce sonuç alma olasılığı pek yok görünüyor.
Dolayısıyla, ‘çözüm süreci’ diye bir gündem yok; çözüm sürecini kim, nasıl, neden, niçin çökertti diye gündem çok… Suçlama oyunu denilen sözlü itiş – kakış yoğun bir şekilde başlatıldı ve henüz hız kesmedi; çöküşün borasında fora edilen sinirler, tarafları ve kitleleri kırıp yıkıp gidiyor.
Hayal kırıklığı ile yıkılan Akıncı’nın ilk demeçleri duygusal idi, şimdi öfkeli… Anastasiadis ile olan baş başa görüşmesini bile açıkladı. Bu görüşmede Anastasiadis’in AKEL liderinin ismini kullanarak söylediği yalanlarının da ipucunu verdi, AKEL’in de bu konuyu son günlerde gündem yaptığını söyledi… Sinirler o kadar dağınık ki, görüşme sürecinin en mahrem görüşmeleri olan baş başa görüşme konuları bile tereddütsüz ifşa ediliyor.
Öğleyin viski – siesta seansları olmazsa çekilmez hal alan Anastasiadis’in sinirleri, viski ve siestasına rağmen, asıl laçka oldu; sağa – sola saldırıyor. BMGS Guterres’i dişi şimdilik kesmediği için temsilcisi Eide’ye saldırıyor; diplomasi dili de sinirlere yenilmiş, Eide için açıktan yalancı diyor. Belli ki Eide’nin söyledikleri gerçek ve bu gerçeklerin söylenmesi Anastasiadis’e pahalıya mal olacağı için çatıyor, saldırıyor ve onu önemsizleştirmeye çalışıyor. Tehdit de ediyor, tutanakları açıklayacağını söylüyor. sonra da BM’ye ters düşecekmiş diye açıklamayacağını söylüyor. Crans-Montana’da basına sızdırmalar ile günlük yayın yapanlar, önerilerini muhataplarına daha vermeden üç dilde basına sızdıranlar, görüşme tutanaklarında namusuna boğuldu!... Blöfleri bumerang… Belli ki halkına yalan söyleyen Anastasiadis, gerçeklerin öğrenilmesi endişesinin harap ettiği asaplarla züccaciye dükkanına girmiş fil gibi…
Yunanistan tarafı da öfkeli, Eide’yi çarmıha gerdiler; BMGS’ye de ağır bir şikayet mektubu yazarak Eide’yi Türkiye temsilcisi imiş gibi davranmakla suçladılar… Sürecin çöküşünü Türk tarafına yıkmaya yoğunlaşan Kıbrıs Rum ve Yunan tarafları, kendilerinin ısrarlı talebi üzerine Crans-Montana’da bulunan üçüncü tarafların temsilcilerinin olayları canlı olarak yaşadığına bile aldırış etmeden Türkiye’yi suçlama oyununa girdiler… Tutturamadıkça asaplar gidiyor…
Kuzey’in ve Güney’in çözüm ve barış güçleri bir kez daha kaybetmiş olmanın hayal kırıklığı içindeler ve her iki lideri de suçluyorlar; barışa bir türlü ulaşamamanın öfkesi içindeler… Her iki tarafın statükocuları da sinir ve öfke içerisinde çünkü liderleri karşı tarafa çok ödün vermiş; bundan sonra hem bırakılan yerden devam edemezmiş, hem de BM parametrelerinde çözüm görüşmesi olmamalıymış… Güney’inkiler üniter devlet, Kuzey’inkiler iki ayrı devlet istiyor artık…
En rahat Türkiye hükümeti, öfkesi de göstermelik… Kendine göre açılımlar yapmış, Rum tarafı ipin ucunu yakalayıp üzerine - üzerine gitmektense hiç yanaşmamış… Türkiye, uluslararası toplumdan iyi puan alan taraf olmuş. Suçlama oyununda da etkili pasif taraf, yani az söyler, öz söyler… Türkiye muhalefeti öfkeli, sinirli ama… Hele ki CHP, Kuzey Kıbrıs’ın statükocular gibi…
Kıbrıs Türk kamuoyuna gelince… Gene belirsizlik, gene statükoya mahkumiyet, gene hoyrat Türkiye hükümetine karşı kimliğini ve onurunu koruma kavgası, gene kırık dökük ekonomi ile ve ekonomi aklından yoksun siyaset ile yola devam… Akıncı’nın “KKTC ile yolumuza devam” dediği bu… ‘Can sıkkın, can paramparça… Ve halkların umutları kelepçede… Ama terk etmiyor sevdasını barışa’. Bu ruh hali seçim sandığına mutlaka yansıyacak… Statükoyu koruyup, kollayıp, yönetenlerin ayyuka çıkan siyasi rezaletleri zaten asapları germişti, çöken süreç de harap etti… Halkın tansiyonuna bakılırsa, yaklaşan genel ve yerel seçimlerde statüko erbabından öfkesini çıkaracak gibi görünüyor.
Kuzey’in Türkiye ile birlikte aldığı Maraşlı Rumlar ile Maronitlere 1974 öncesi yaşam alanlarına ve mülklerine geri dönüş, yerleşme ve KKTC yönetimi altında yaşamlarını sürdürme hakkı verilmesi ada genelinin tansiyonunu daha da yükseltti. Belli ki bu karar Anastasiadis ile Maronitlerin ve Maraşlı Rumların çatışması, Anastasiadis’in engel olmak istemesi halinde de seçimlerde bedel ödettirilmesi amacına odaklıdır; doğru olan insancıl açılım ikincil hadefte kalıyor. Maronitlere bu hakkın verilmesinde çok da geç kalınmıştır, uygulanacağı kesin ama… Maraş’ın açılması ise yılan hikayesinin yeni bir baskısı olabilir ancak Güney’de yaratacağı tartışma kargaşası içinde Anastasiadis perişanları oynayacaktır.
Bu iklim Güney’in Şubat 2018 seçimlerine kadar devam edecek. Şimdiki öfke tarzına bakılırsa, Akıncı o seçimlerde Anastasiadis’e kaybettirmek için çok şeyler söyleyecek; asapları harap Anastasiadis de dengesiz, tutarsız ve kaba cevaplarla tepki verecek… Yani filler dövüşecek, çimler ezilecek… Yani öfke patlamasının lanetleri, barış türkülerini bastıracak…
2020 yazına kadar böyle… Şimdinin harap asapları, ara dönemde yatışacak, o günlerde taze aklın üremesine olanak sağlayacak; yoksa öyle devam edemez… Ancak, uluslararası toplum hala daha ‘Kıbrıslılar tarafından Kıbrıslı çözüm’ hikayesini dinlemeye devam ederse, mutlu son daha çok ötelenir… BM, taraflara ya kendisinin de görüşme masasında katılımcı taraf olmasını, ya da adadaki İyi Misyon Ofisini kapatmayı dayatmadıkça, Kıbrıs’ta barış engellenir… Engelleyenin kim olduğu çok mu önemli sanki?!