Bağımsızlık Yolu Genel Sekreter Yardımcısı, Lefkoşa Milletvekili Adayı Münür Rahvancıoğlu, asgari ücretin en düşük kamu çalışanı maaşına endekslenmesi gerektiğini söyledi.
Partiden yapılan açıklamaya göre, Rahvancıoğlu, katıldığı bir programda ülke gündeme dair bazı değerlendirmelerde bulundu.
Rahvancıoğlu, Bağımsızlık Yolu’nun, “genç ve gözü pek” insanlardan oluştuğuna işaret ederek, “Duruşu ve siyaseti belli, biyat etmeyen cesur bir kadroya sahibiz. Biz muhalefete adayız ve programımız da muhalefet programıdır. Hükümet olmak iktidar olmak demek değildir. Burada hükümetler, iktidar odaklı çeşitli grupların ve sektörlerin etkisi altındadır. Biz de mücadele edebilmek için meclise girerek karşı olduğumuz sermaye-iktidar ortaklığına muhalefet yapacağız” diye konuştu.
“Bir sermaye birikimi olmayan herkes aslında emekçidir”
“Bir sermaye birikimi olmayan herkes aslında emekçidir” görüşünü paylaşan Rahvancıoğlu, “İster müdür olsun ister memur olsun emeğini satan herkes, küçük esnaf, hukukçular, muhasebeciler de emekçidir dedi. Tabiidir ki, emekçilerin de birçok grubu vardır. Kamu çalışanları, özel sektör, çalışma izniyle çalışanlar, kayıt dışı çalışan yabancı uyruklu işçiler hepsinin de farklı sorunları ve durumları vardır” ifadelerinde bulundu.
“Özel sektörün sendikalaşması herkese fayda sağlayacaktır”
“Tüm emekçilerin haklarını savunabilmek için özel sektörde de sendikalaşmanın” gerekliliğine işaret eden Münür Rahvancıoğlu, “Bugün kamu özele dövdürülüyor ve emekçi kesim birbirine düşürülüyor. Özel sektörde sendikalaşma hem çalışanlara fayda sağlayacak hem de iş veren vergi kaçıramayacak bu da kamuya ve devlete fayda sağlayacaktır” şeklinde konuştu.
“Özel sektör çalışanı patronunun izni olmadan hamile bile kalamıyor!”
En kötü sendikanın bile sendikasızlıktan iyi olduğunu söyleyen Rahvancıoğlu, “Bugün bir özel sektör çalışanı patronuna sormadan evlenemiyor, hamile bile kalamıyor. Patronunun izni olmadan adım dahi atamıyor. Bu insanlık dışı bir sistemdir. Bir de bütün iş gücünün sendikalaşması gerekmez yüzde 20-30 civarında bir sendikalaşma bile özel sektörde çalışanın haklarının savunulmasına yeterlidir. Bugün Fransa’da bu oran da yüzde 30’u aşmamaktadır” dedi.
“Kadına şiddet, doğanın katledilmesi ve özel sektör emekçilerinin yaşadığı zulüm beni en çok rahatsız eden üç konudur”
“Ülkedeki sorunlar, puzzle’ın bir parçası gibidir, bu yüzden siyasi olarak bütünlüklü düşünülüp ele alınması gerekir” diyen Rahvancıoğlu, “Ama gene de beni en çok rahatsız eden üç konu şudur: Birincisi kadına şiddet olayları için hiçbir giriş olmaması ve kadın sığınma evlerinin olmamasıdır, ikincisi taş ocaklarının doğaya yaptığı tahribat ve elektrik santralinin filtresinin olmaması ve üçüncüsü de özel sektör emekçilerinin yaşadığı zulümdür” ifadelerini kullandı.
“Her ilçede bir kadın sığınma evi olmalıdır”
Kadına yönelik şiddetle mücadelede kadın sığınma evlerine ihtiyaç olduğunu vurgulayan Rahvancıoğlu, “Bu evlerin sadece Lefkoşa’da değil, her ilçede bir kadın sığınma evinin olması ve devlet tarafından açılması şarttır” dedi. Rahvancıoğlu ayrıca, Çalışma Yasası açısından en önemli ihtiyaçlardan birinin de Mobing Yasası olduğu söyledi.
“Asgari ücretin en düşük kamu çalışanı maaşına endekslenmesi gerekir”
Rahvancıoğlu, “Asgari ücretin en düşük kamu çalışanı maaşına endekslenmesi gerektiğini, bu öneriyi 2018’de o zamanki hükümete de götürdüklerini ancak kabul edilmediğini” söyledi. “Halkın Partisi’nin ve CTP’nin bunu telaffuz etmeye başlaması da bizim için sevindiricidir” diyen Rahvancıoğlu, hayat pahalılığı artışının da iki aya çekilmesi ve buna bağlı olarak asgari ücretin de otomatik olarak artması gerektiğini belirtti.
“Boykot eylemi de dahil hiçbir eyleme karşı değiliz. ancak oyunu oynamam diyerek demokrasi mücadelesi veremezsiniz”
“Biz parti olarak her türlü devrimci eyleme tarafız ve karşı değiliz” ifadelerinde bulunan Münür Rahvancıoğlu, “Dolayısıyla her mücadele yöntemini sahiplendiğimiz için boykota da karşı değiliz. Ancak, çatalla çorba içilemediği gibi bu dönemde boykot yapmanın parti olarak doğru olmadığına ve bir sonuca varılmanın zor olacağına karar verdiklerini ve demokrasinin olmadığı koşullarda demokrasi mücadelesi vermek gerekir. ‘Ben bu oyunu oynamam, oy vermem diyerek’ değil mücadele ederek bir şeyleri değiştirmek gerekir” şeklinde konuştu.