Efendim, 25 Haziran’daki ara seçim için “sol” denen kesimler neden “tek aday” veya “ortak aday” çıkarmadı?
Bu konuda “ahkam kesmek” çok kolay!
Ama “uzlaşmak” ve “tek aday” çıkarmak kesinlikle kolay değil...
Durup da sebeplerini sayacak değiliz!
Uğraşmamak, sandığa gitmek, tercih ettiğiniz partiye veya aday oy vermek lazım...
O kadar!
-*-*-
Haaa ortak aday belirlemek için bir kamuoyu yoklaması yapılabilirdi falan...
Geçelim lütfen!
Ortada bir demokrasi yarışı var ve “sol ortak aday çıkaramadı” klavyeciliğini aşmak kaçınılmazdır...
Kaldı ki, şu ana kadar dokuz kişi aday olduğunu ilan etti ve bunların sadece dört tanesi “sol” diyebileceğimiz taraftandır!
Yani sağ, üstelik hükümette olanlar, daha bölük ve de pörçüktür!
-*-*-
Sevgili Sami Özuslu’nun dediği gibi, “temiz bir kampanya süreci” ile en çok oyu alan kazansın diyelim...
-*-*-
Bizim asıl derdimiz, 25 Haziran’da tek vekilliği kimin kazanacağından çok; Türkiye’de bu günden ya da şu andan itibaren neler olacağı; nasıl etkileneceğimiz ve neler yapmamız gerektiğidir...
-*-*-
“Aday saptamak konusunda sol birlik olamadı” eleştirisi unutulmak, kenara bırakılmak zorundadır...
Çünkü ihtiyacımız olan, solda değil, “ülkede birlik”tir...
-*-*-
Neden?
Evet, neden birlik olmak zorundayız?
Çünkü önümüzdeki dönem, ekonomik anlamda içinden çok zor çıkılabilecek bir dönem olacaktır.
Bu kesin!
Bundan kaçış yok!
Türk Lirası ile hiç bir yere gidemeyeceğimiz açıktır...
Örneğin, Tufan Erhürman’ın ve CTP’nin Euro konusundaki “muhasebe sistemi” önerisi ciddi bir şekilde ele alınmak zorundadır...
-*-*-
Ancak ekonomik anlamda yaşanacak sıkıntıların çok ötesinde, önümüzdeki dönemde, demokrasimiz, özgürlüklerimiz ve emeğin hakkını savunabilmek için vereceğimiz her mücadeleye karşı baskı artacak, baskı şiddete dahi dönüşebilecektir... İşte bu noktada ciddi birliktelik ve güçlü mücadele şarttır...
-*-*-
KKTC, Türkiye’deki olası gericilik çıkışlarının mutlaka etkisini hissedecektir ve “bu gömlek” Kıbrıs Türk toplumuna uygun bir gömlek değildir...
Demokrasi, zaten ciddi anlamda engellidir; baskılar, dayatmalar, müdahaleler daha da artacaktır...
Özgürlüklerimiz kısıtlanmaktadır, tehditler çok fazladır ve artma olasılığı apaçıktır...
-*-*-
El – Sen ile başlayan, öğretmen sendikaları ile devam eden manzara ortadadır...
Bu manzara, Türkiye’den gelen talimatlarla toplumun “hizaya getirilmesi” için emir uygulayan bir hükümet ve tamamen boş işlerle uğraşan yetkisiz bir liderden oluşan manzaradır...
-*-*-
25 Haziran’da sonuç tabii ki önemlidir...
Tıpkı yerel seçimde olduğu gibi, özellikle “sol” diye adlandırılan kesimlerin belirlediği adayların toplam oyları da çok önemlidir; bu dört adaydan birinin seçimi birinci bitirmesi de...
-*-*-
Kısacası, “ne gereği var, sandığa gitsek neyi değiştireceğiz?” diye ağlama ya da zırlama zamanı değildir...
Bu ülkeyi seven herkes tehlikededir...
İster federal çözümcüler olsun, ister egemen eşit devletçiler olsun; “tehlike” varsa ki vardır ve gözle görülürdür; o tehlike herkes içindir...
-*-*-
Haliyle 25 Haziran, sadece bir vekil seçmek için sandığa gitmek değildir...
25 Haziran, “bir nevi mini referandum”dur...
25 Haziran’da da, öncesinde de sonrasında da; (bugün mesela öğretmen sendikalarının eyleminde, Meclis önünde olmak) olası gericilik ve mutlak yolsuzluklara karşı kaçınılmazdır...
Kısacası, asıl şimdi “birlik – mücadele – dayanışma” zamanıdır.
Geri kalmış bu ülkeyi yönettiğini sananlar bir kişinin daha ölümüne sebep olmuştur
Hemen her gün bisiklet sürdüğümü daha önce de yazmıştım...
Ana yollara, tali yollara çıkmamaya özen gösteriyorum...
Neden?
Çünkü, bu geri kalmış veya geri bıraktırılmış zamazingo devletin yollarında bisiklet kullanmak; pirana balığı dolu bir akvaryuma atlamaktan daha tehlikeli!
-*-*-
Bisiklet yolu “yok”...
Çok az bulunabiliyor...
Onlar da örneğin Gönyeli’deki belediye bulvarındaki gibi, ne acıdır, sürücüler tarafından “kontrolsüz” ve “saygısız” bir şekilde kullanılıyor...
-*-*-
Bisiklet sağlıktır...
Bisiklet keyiftir...
Bunları yazmak isterdim...
Ama ne yazık ki, yazamıyorum...
Neden mi?
-*-*-
Çünkü bu sahte, bu göstermelik, bu çullisine devletin yolları dün bir bisikletçi kardeşimizi daha bizden kopardı...
Ne yazık ki sabah, acı bir bisiklet kazası ile uyandık...
Polis Basın Subaglığı’ndan verilen bilgi şöyle:
“… 08:10’da Güzelyurt - Bostancı trafik ışıklarında Güzelyurt istikametine doğru seyreden bisiklet sürücüsü Ödül Demircioğlu (K-46) o esnada Güzelyurt Bostancı istikametine doğru seyreden Hüseyin Rüstemoğlu (E-59) yönetimindeki TNZ 207 plakalı otobüsün sağ ön kapısına bisikletinin ön kısmı ile çarpmıştır. Kaza sonucu ağır yaralanan bisiklet sürücüsü Ödül Demircioğlu kaldırılmış olduğu Lefkoşa Dr Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesinde yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşamını yitirmiştir.”
-*-*-
Tüm sevenlerinin başı sağolsun…
Allah rahmet eylesin…
-*-*-
Öyle sağda solda “bu ülke, devetimiz gelişiyordu, egemendi, eşitti” diye uydurmayın kardeşim…
Bu kaza, bu ölüm, öyle “alelade” bir şey değildir...
Sahte devletin sahteliğini gizlemeye çalışan sahtekarların açık “ölüme sebebiyeti”dir...
***
Fotoğrafı sevgili Hasan Karlıtaş çekmiş... Sosyal medyada gördüm... Karlıtaş, fotoğrafın altına, “Lefke'den bir yıldız daha kaydı. LAÜ Rektörü Mehmet Ali Yükselen'in babası Hüseyin Yükselen'i kaybettik. Tüm ailesinin ve sevenlerinin başı sağolsun. Fotoğrafı, rahmetli Yusuf Kubilay'ın dükkanında çekmiştim” diye yazmış... Tıpkı Yusuf Kubilay amcamız gibi, Hüseyin Yükselen’i de yitirdik... Çocukluğumuzun Lefke’sinden gülen bir yüz, sevgi dolu bir büyüğümüz, beyefendi bir insan daha göçtü... Çocukluk arkadaşımız sevgili Mehmetali Yükselen hocamıza ve tüm aileye başsağlığı diliyorum... Allah rahmet eylesin...