Bir süreden beridir toplumsal gündemin hapsolduğu alan geçmişten daha fazla, Türkiye’de yaşanan gelişmelerle belirleniyor. Türkiye’deki gündemi halen çok yakından takip eden ancak geçmişe kıyasla daha az müdahil olan biri olarak bu konu bir süredir kafamı kurcalıyor.
Türkiye’de hızla değişen gündem başlıklarına Kıbrıslı Türkler olarak dâhil oluşumuzun sınırları nelerdir ve bizim ana gündemlerimizin çözüm dinamikleri nerededir?
En yakın coğrafyamızda yaşanan gelişmelere tamamen duyarsız kalmaktan bahsetmiyorum! Ailesinin yarısı orada yaşayan biri olarak İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması gibi, gerici ve bağnaz kesimlere cesaret veren adımlardan aşırı derecede tedirgin olduğumu söylemek isterim. İstanbul’da yaşayan bir kız kardeşim olduğu için değil yalnızca, tanıdığım ve tanımadığım tüm kız kardeşlerim için tedirginim...
Aynı sıralarda mühendis olup yaşadığımız coğrafyaya faydalı birer insan olabilmek için birlikte dirsek çürüttüğümüz arkadaşlarım için de değil sadece… Bir vesileyle tanıştığım veya hiç tanımadığım meslektaşlarım için de kaygılıyım. Bununla birlikte yerel gündemin Türkiye’de yaşanan gelişmelerden ibaret kalmasının bizi verimsiz bir alana hapsettiğini düşünüyorum.
Dileyen bu yazıyı geçmişe dair bir özeleştiri olarak da ele alabilir. Ancak siyasette dönüştürücü olabilmenin en temel şartlarından biri, yaşamayı seçtiğimiz coğrafyanın gündemini bizim belirleme yeteneği gösterebilmemizden geçiyor. Bunun dışında yapılabilecekler dayanışma bildirmenin fazlaca ötesine geçemediği gibi elimizde dönüştürücü bir irade bulunmadığı için başarı şansı da oldukça sınırlı kalıyor ne yazık ki.
Elbette ormandaki yangına, sırf tarafı belli olsun diye su taşımaya uğraşan karıncanın hikâyesindeki gibi bir etik duruşu tercih edebiliriz, geçmişte ettik! Ancak ormanda bir daha yangın çıkmaması için neler yapabiliriz? Bunun için daha fazla kafa yormamız gerektiği kanaatindeyim.
***
Yaşadığımız coğrafya bir ateş çemberinden ibaret. Buralarda yangın çıkmasını önlemenin bir yolu bu coğrafyanın bir bütün olarak istikrara kavuşması ve bu çerçevede Kıbrıs Sorunu’nun federal bir temelde çözüme ulaştırılmasından geçiyor. Bunu sağlamak için tüm dinamikler bizim kontrolümüzde değil! Ancak irili ufaklı hiçbir ülkenin de tam olarak elinde değil! Bu bakımdan değiştirme potansiyelimiz olan dinamikleri ne kadar güçlü bir şekilde kullanabildiğimiz önemli bir tartışma konusudur.
Kıbrıslı Türkleri “iki devletli çözüm politikalarına” yani bir diğer değişle çözümsüzlük bataklığına hapsetme çabalarına reaksiyon göstermek meşrudur ve gereklidir. Reaksiyon göstermenin ötesinde kendi tezlerimizi anlatmak ve daha geniş bir ağın buna destek olması için çabalamak ise çözüm güçleri olarak esas sorumluluğumuzdur. Bu konuda nasıl bir çaba içerisindeyiz? Buna hepimizin bir cevabı olmalı.
Türkiye’nin bugünkünden daha demokratik bir ülke olması için mücadele eden kişilere ve örgütlere bizim gösterdiğimiz dayanışmanın bir benzerini de onların bize göstermesi için bir uğraş içerisine girecek miyiz örneğin?
Yalnızca Kıbrıs Sorununun federal çerçevede çözümü için talep edilecek bir dayanışma için değil üstelik! Kıbrıslı Türklerin bu coğrafyadaki özgün kimliklerini korumaları, kurumlarının işlerliği ve demokrasisinin gelişmesi için gösterilmesi gereken bir dayanışmadan da bahsediyorum.
Aynı şekilde Kıbrıs’ın kuzeyindeki ekonomik yapının, insan hak ve özgürlüklerinin gelişip güçlenmesi için ve gün gele bir çözüm imkânı hâsıl olduğunda bu toplumun kurulacak yeni yapıda özgüvenli bir biçimde yerini alabilmesi için başta Avrupa Birliği kurumları nezdinde girişimlerimizi yoğunlaştıracak mıyız çözüm güçleri olarak?
Bugün halkın büyük kesimlerinin gündeminde dünya çapında yaşanan bir salgının yarattığı sağlık sorunlarının ve ekonomik problemlerin olduğunu hiçbir biçimde gözden kaçıramayız. Bu iki gündemi kronikleştiren şeyin ve salgın hiç yaşanmamış olsa dahi bizi çok ciddi açmazlara iten şeyinse dünyadaki yalnızlığımız olduğunu asla unutmamalıyız!
Bu bakımdan doğrudur, ana gündem; aştır, aşıdır ve dünyadaki yalnızlığımızdır! Kıbrıs Sorunu çözülüp Kıbrıslı Türkler olarak dünyayla bütünleşmeden bu sorunlardan kalıcı bir biçimde kurtulmanın başkaca bir yolu ise yoktur!
Kıbrıs’ta çözümü, demokrasinin gelişip kökleşmesini arzulayan güçlerin Türkiye’den belirlenen gündemlere hapsolmadan bu sorunlara üretebileceği çareler yok değil. Dayanışmayı eksiltmekten bahsetmiyorum! Ama gücümüzün sınırlarının farkında olarak ve gündemi bizim önceliklerimiz çerçevesinde geliştirme yaratıcılığını dünden daha fazla göstererek hareket etmeliyiz.
Katkılara her zamankinden daha fazla açık olduğumu ayrıca eklemek isterim.