İki hafta önce köşe yazımda kentsel devrimden ve bunun örneği olabilecek imar bonuslarından bahsetmiştim. Kentlerimizi umutlandıracak vizyonların maliyetini bu bonuslar aracılığıyla karşılayabileceğimizi ve böylece mekan politikalarıyla kentsel dönüşümü başlatabileceğimizi irdelemiştim.
Tabii bu süreç içerisinde potansiyel projelerden bahsetmeye fırsat vardı ama ülkemizde uygulamaya geçmiş başarılı mekan politikalarından bahsetmek mümkün değildi. Bunlardan önemli bir tanesine değinmek istersek, 1951 yılına gitmemiz gerekecek.
İngilizler tarafından kurulan tren ulaşımının 1951 yılında kaldırılmasıyla başlıyor tren yolu macerası. Yolun üzerindeki metal kirişler kaldırılıyor ama, altındaki stabilize ve toprağa dokunulmuyor.
Ardından 1960, 1967, 1974 ve 1983 yılları geliyor. KKTC kuruluyor. KKTC’nin kurulmasının ardından ise ülkede bir "ganimet kültürü" doğuyor. Ve zaten bir kısmını Lefkoşa-Mağusa yolunun yapımına kaybetmiş tren yolu güzergâhı da bu ganimet zihniyetinden nasibini alıyor. Bazı yerde üzerine restoran yapılıyor, bazı yerde üzerine devlet ambarını kuruyor ve istasyonları dağıtılıyor.
Lefkoşa Türk Belediyesi'nde ise durum bir başka şekilde ele alınıyor. Şehrin en değerli caddesine doğrudan bağlanan bu yol, dönemin belediye başkanı Mustafa Akıncı tarafından araç yoluna çevrilmiyor.
Üzerine apartmanlar dikip de burayı kendine oy verecek yandaşlarına dağıtmıyor Akıncı.
Çevresi güçlü, gazetecilerle arası iyi birine, etrafı tellerle kapalı restoran olarak kullanması için terk etmiyor belediye başkanı.
Resmi olarak yeşil alan olmasa da buranın Kumsal Parkı'na dönüşmesi için ciddi bir mücadele başlatıyor ve çetin bir sürecin sonunda bu parkın hayata geçmesi sağlanıyor. Ve bu dönüşüm sayesinde Köşklüçiftlik’te yaşayanların hayatı on yıllar boyunca kat ve kat artarak değerleniyor.
Bütün ülkeye oranladığımızda, küçücük bir mahalle ölçeğinde atılan bu adımın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor aslında Kumsal Parkı bizlere. Yıllar öncesinden gelen bu örnek, bizlere kentsel devrimin ne kadar önemli olduğunu ve bu adımın yıllar boyunca yaşam standartlarını ne kadar yükselttiğini gözler önüne seriyor.
---
Kumsal Parkı kadar geçmişe dayanmasa da 3 yılda değişimi gözlemleyebileceğimiz bir diğer bölge ise Asmaaltı Sokağı'dır.
İki hafta önce Cuma gecesi bir grup arkadaş ile Kumarcılar Hanı'na gittik. Büyük Han’dan farklı olarak Kumarcılar Hanı geceleri de açıktı ve o gece canlı müzik vardı. Gece 11’de gittiğimiz Lefkoşa Surlariçi'nde ilk defa park edecek yer bulmakta ciddi güçlük çektik. Aradık dolaştık ve en sonunda mahkemelerin önündeki ceplere park edebildik.
Bundan 3 yıl önce yayalaştırdığımız Asmaaltı Sokağı'nda yürümeye başladık. Öncelikle Çıkmaz Sokak Partisi yapılan özel sokağın önünden geçtik. Taşarcasına dolan bu mekânın enerjisi hâlâ sokakta hissedilebiliyordu.
Ardından Asmaaltı Meydanı'na canlılık katan Tezgah Cafe'nin önünden geçtik. Akustik bir gitar eşliğinde sokak canlıydı, meydan ise gerçek anlamıyla bu müziği dinleyerek kahvelerini yudumlayan insanlarla dolmuştu. Bu küçücük meydanda gerçek anlamda hayat vardı.
Kumarcılar Hanı'nın içi ise bambaşkaydı. Tarihi bir mekânın içerisinde muhteşem bir müzik şöleni vardı. Hanın sarı taşları ile müziğin ritmi birbiriyle uyumluydu. Müzik devam etti, insanlar yıllardır atılı kalan bu tarihi eserin tadını çıkardı.
Yine aynı sokağın devamında Ara Sokak ve Bibliotheque Bar da her zamanki gibi Surlariçi'ne canlılık getiriyordu. Ve bu sokağın canlanmasından sonra Deveciler Hanı'nda ve Selimiye Meydanı'nda da açılan mekânlar Lefkoşa Surlariçi’nin hayal ettiğimiz atmosferine katkıda bulunuyordu.
“Mekan ismi vermeye çekinmiyor musun?” diye soran arkadaşlarım olabilir. Hayır çekinmiyorum. Çünkü Asmaaltı Sokağı'nı yayalaştırırken neler çektiğimizi çok iyi hatırlıyorum. Ve en çok da çekinceleri olan esnafa yaranmak adına projeye saldıran siyasilerin sözleri çınlıyor kulaklarımda:
“Üç direk diktiler, adını yayalaştırma koydular”
“Proje doğruydu ama şimdi zamanı değildi”
“Surlariçini öldürdüler”
Geceleri yürümeye çekindiğimiz bu sokaklar, bugün birkaç vizyoner küçük işletme sayesinde taşarcasına doluyorsa, isim vermek ve teşekkür etmek de bizlerin görevi haline geliyor.
---
Tabii Asmaaltı Sokağı'nda süreç bitmemiş, yerler taş parke ile kaplanmamış ve altyapı tamamlanmamış durumda. Ama Surlariçi kendi kentsel evrimini kendi tamamlamaya başlamış. Ve bu evrim sürecinde, Asmaaltı’nın yayalaşması çorbaya bir miktar da olsa tuz ekleyebilmiş.
Bugün ise bizlere düşen artık başka bir yolu da gündemimize almaktır. Dereboyu olarak bildiğimiz Mehmet Akif Caddesi, Asmaaltı Sokağı'nın yaşadığı değişimi yaşamak için bekliyor. Bu güzel cadde, derenin diğer yanındaki yol ile birleşip tek yola dönmeye, kaldırımlarını 5 metreye genişletmeye ve bu bölgede de değişimi Lefkoşalıya hissettirmeye hazır.
Bu değişim, her zaman olduğu gibi yine bizim elimizde. Tek ihtiyacımız ise biraz istek, biraz irade, ve bolca da VİZYON.