“Atadım oldu, bitti, size mi soracağım…”

Cenk Mutluyakalı

Meclis’teki bu söz tarihidir! Çünkü son bir senede Kıbrıslı Türkler için epeyce tanıdıktır.
“Atadım oldu, bitti, size mi soracağım…”

***

Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası bu sözü Erdoğan’a yazabiliriz.
“Atadım oldu, bitti, size mi soracağım…”
“KKTC Başbakanı” için TC Kıbrıs İşleri Koordinatörü’ne ya da hükümetler kurulur ve bozulurken, Büyükelçi’ye yazabiliriz örneğin…
“Atadım oldu, bitti, size mi soracağım…”

***

Pratiğiyle çok örtüşmese de Serdar Denktaş'ın saptamalarını severim.
“Böylesi bir dönemde Boğaz’a cami ya da Cumhurbaşkanı’na Saray yapmak ülkeye ne katacak” diye sormuştu, birkaç gün evvel…
İkisinin de “talep” değil aslında “dayatma” olduğu bilinir.
“Yeni Saray” da aslında Kıbrıslı Türklerin dünyada tanınmış tek liderine Osmanlı ve İslam kültüründe “mini külliye” yaratma çabasından farksız değildir.

***

“İtibar inançtır, bilgidir, tecrübedir, saygınlıktır. Bunu başaramazsanız, bina yaparak veya güzel giyinerek itibar sahibi olamazsınız. Daha beter yerin dibine çökersiniz” Denktaş’ın sözleridir.
Unutulmasın!
Serdar Denktaş da bugünkü hükümetin “kurucu” ya da “destekçilerinden” de biridir (!)

***

Bana sorarsanız, son bir senede yaşadığımız demokrasi utancının yakın döneme dair başlangıç noktası “Dörtlü Hükümet”in yıkılması olmuştur. O yüzdendir ki Kudret Özersay’ın üzerindeki “derin güvensizlik” halen etkisini korumaktadır.

***

Dörtlü Hükümet” devrilmekle kalmamış, irademiz de tuş edilmiştir.
Tek tek gelmiştir hamleler…
Tatar önce Başbakan olmuş.
Sonra Cumhurbaşkanı!
Ersan Saner tam da "atama" yöntemi ile Başbakan yapılmış, şimdiki hükümet kurgulanmıştır.

***

UBP’nin yeniden hükümete dönüşü ile birlikte "TC-KKTC ikili anlaşmaları"na bir göz atınız.
"İlahiyat’ın kurmaca bir üniversiteye devri" gibi...
"Yunus Emre Vakfı üzerinden Kıbrıs kültürünün devre dışı bırakılması" gibi...
Yönetim bütünüyle el değişmiş, buradaki makamlar “teşekkür” ve “şükran” aygıtına dönüşmüştür.
Siyasi, kültürel, ekonomik asimilasyon süreci tüm vahşiliğiyle ayağa kalkmış ve yarım yurdumuza dair çözüm ihtimalleri belirsizliğe itilmiştir.

***

“Vefa borcumu ödedim. Atadım, oldu, bitti, size mi soracağım” diyen Başbakan Yardımcısı aslında dayatma bir siyasetin meyvesidir.
“Sabıka” dosyası nedeniyle milletvekili adayı olamayan birisi, ülkenin önemli bir bilim yuvasına yönetici atanabiliyorsa, bunun hesabını yalnızca Başbakan’dan sormak insafsızlık olur.
Çünkü o Başbakanı seçen buraya dair bir irade değildir!
Meclis’in tam karşısındaki binadan, Ankara külliyesindeki tek adama kadar köprü kurulabilir.
Tam da buraya bir tabela çakılabilir şimdi: “Bu eser Türkiye Cumhuriyeti’nin katkıları ile KKTC’ye kazandırılmıştır.”

***

Unutulmasın!
Bu Meclis, adada tek gün çalışmadan “yurttaşlık” almış ve dünya aleme “milliyetçilik” dersi verirken askerlikten kaytarmış vekile de koltuk değneğidir.
Siyaset etik ve hukuk yörüngesinden çıkılmış, yönetim tümüyle denizin ötesine bağlanmış, hükümete de “yandaş atamaları” üzerinden hareket alanı bırakılmıştır.
Hiçbiri rastgele değildir.
Bir yurt yarasıdır tüm bunlar…
Acısını gerçek yurtseverlerin hissettiği…