MESARYA’DAN HATIRALAR…
DR. DERVİŞ ÖZER
Ateşkesi beş geçe
Artı silah sesleri yoktu. Ama ekmek yoktu. Su yoktu. Yemek yoktu. İlaç yoktu.
Ateşkesi beş geçe
Hiç bir şey yoktu. Bir samanlık, iki tane çinko çanak, iki torba pamuk ve yatak çarşaflarından sargı bezi dışında.
Doktor anneme baktı ve tekrar yatak çarşafı ile sardı. O sırada etraf karıştı, yollar kesildi ve bizi oradan uzaklaştırdılar. Bir cip gelip samanlığa yaklaştı içinden dört, beş kişi yardımıyla askeri elbiseleri kan olmuş bir adam indirilip samanlığa soktular ve tekrar cip gitti, içeri koşarak girenler oldu, çıkanlar oldu. Herkes fısır fısır bir şeyler konuşuyor, kimileri ne yapacaklarını bilmeksizin başını ellerinin arasına almış ağlıyordu. Samanlığın içine getirdikleri adamı düz yatırdılar. Ağzından kan akıyordu ve birisi kanı silince gülümsedi. Aynı babacan gülüştü, bize “biz Türküz korkmayın” diyen adamın gülüşüydü bu gülüş. Arkasına destek koydular. Ağzından gelen kan durdu. Biraz daha rahat nefes almaya başladı. Arkasını açtılar elbiseleri kestiler, atleti delik deşik ve kan içinde idi, onu da kestiler. Sırtında 4-5 kurşun deliği vardı. Doktor elindeki pamuğu yaranın birine basıyor, kan akışı duruyor ve diğer delikten kan akıyordu. Oraya pamuk basıyor, yatak çarşafı ile sarıyor yarım saat sonra çarşaf kan içinde kalıyordu. Bize korkmayın diyen adam gık demeden orada durup doktorun kendisine yardım etmesini bekliyordu.
Ateşkesi beş geçe
Artık tek tük de olsa bomba ve mermi sesi gelmiyor. Savaş durmuştu ama samanlığın içinde beşi geçen ve ateşler içinde yanan yaralıların sayıklamalarında savaş sürüyordu. Kimisi, bağırıyor, kaçıyor, kimisi emrediyor, emir alıyordu.
Ateşkesi beş geçe
Yaşam savaşı samanlıktan bozma revirde sürüyordu. İçerde sadece ve sadece bakkallardan toplanan penisilinlerden ve aspirinden ve pamuklardan başka hiçbir şey yoktu.
Ateşkesi beş geçe
Mavi bereli adamlar gelip samanlığın yanında durdular ve içerdeki yaralıları kontrol ettiler. Yaralıları kontrol ederken umutsuzca bakıyorlardı. Doktorla anlaşılmayan dilde konuştular saatlerce beklediler. Askerler geldi, hararetle konuşuldu ve mavi boyalı üzerinde dünya resmi olan bir kamyon geldi yaklaştı. Annem de içlerinde olmak üzere üç yaralıyı kamyonun arkasına bindirip brandaları sıkı sıkıya kapattılar, “götüreceğiz” dediler. Ve götürdüler. (Sırtından yaralı adamı götürmediler, daha sonra onu köyün dışına götürüp helikopterle Lefkoşa’ya götürmüşler.) Savaşın içinde üç tane yaralıyı bir kamyonun arkasında Maraş’a tedavi etmeye götürdüler.
Ateşkesi beş geçe
Dışarıya bakmaksızın köyler, barikatlar geçtiler ve bir toprak yolun kıyısından elinde torba tutan Aynakofalı çobanı aldılar. Bir bomba sonucunda dışarı dökülen bağırsaklarını korkmadan bir torbaya koyup, yola kadar sürünen çobanı da aldılar. Ve Maraş’a gittiler. Gidilen hastanede yaralılar, yanmış, inleyen, ağlayan, acıdan kıvranan insanların arasından geçip bir odaya götürüldüler. Yanık et kokusu genizleri yakıyordu. Çürümüş et kokusuna dayanılacak gibi değildi. Yarısı bombalardan yıkılmış hastanede, savaşan iki farklı grubun insanları, savasın içinde aynı doktorlar tarafından tedavi edilmek üzere bekletiliyordu.
Ateşkesi beş geçe
Hastane kapısının önü insan dolu, hala yaralı geliyordu. İnsanlar oda oda gezip kayıplarını arıyor, birbirlerine tanıdıklarını soruyor ve ölen kişilerin arasından oğullarını arıyordu. Ve gittikleri ilk gün, eli silahlı iri yarı bir Rum oda kapısını kırarak içeri girer, silahı dört yaralı Türk’e doğrultur ama ateş edemez. Odanın içi Rum dolar, yaralısı hemşiresi, polisi, doktoru elindeki silahı tutup boğuşurlar. Odadan bir el silah sesi gelir ve iri yarı Rum’un elleri kelepçelenirken bağırır.
“Bizim yaralılarımız yerde yatarken, bizim insanlarımız ölürken, öldürülürken, siz bunları iyi etmeye mi çalışıyorsunuz”
Yatakların bir kenarına büzüşen yaralılar, doktorun oda kapısına silahlı iki Rum polisi dikmesiyle rahatlarlar. beyazlaşmış saçları ve pala bıyıklarıyla, odadan çıkan Doktor Hacıgago bağırır.
“Ben burada olduğum sürede, hiç kimse benim hastalarıma karışmayacak. Karışan olursa, ben yoğum. Hiçbir tarafın yaralısına bakmayacağım. Bir daha, bu odadaki yaralıları rahatsız eden olursa, hiçbir yaralıyı ameliyata almayacağım” der ve gider. Her gün hastalarını ziyaret eder. Ameliyatlarını yapar. Ameliyattan sonra odalarına gelir, verilen her yemeği ilk önce kendi tadar ve verilen her bavuri suyu içer. Sonra da sırtlarını okşayarak “Ali beyle beraber okuduk, ona selam söyleyin” der Türkçe olarak
Ve günler geçer, hastalarını sağ salim olarak mavi kamyona teker teker sarılarak bindirir.
Ateşkesi beş geçe
Ve bir gün aynı kamyon İpsillat’tan, Gonedra’ya girer yine arkası kapalıdır. Gelir ve samanlığın önünde durur. Arkası açılır ve içinden üç tane yaralı iner. Ateşkese beş kala Çatoz’dan başlayıp, ateşkesi beş geçe Maraş’a kadar giden yolun hikâyesi budur. İçinden çok insan hikâyeleri çıkar ama biz sadece anılarla kalalım.
(DR. DERVİŞ ÖZER – TEMMUZ 2014)