Avrupa Merkez Solu nereye gidiyor?

Asım Akansoy

Bu hafta köşemi, Avrupa solunu yakından izleyen The Guardian gazetesi köşe yazarı Paul Mason’e (09-Ekim-2016-The Guardian) ayırdım. İspanya özelinden genele, ciddi uyarılar içeren bir açılım.

“İspanya sosyalist parti liderinin kaotik bir darbede yerinden edilmesi sosyal demokrat partilerin karşı karşıya olduğu daha büyük problemlere işaret ediyor. Avrupa’nın başka yerlerinde olduğu gibi bedel, muhafazakâr yönetimdir.
Pamplona boğa koşusunda ağılın sürgüsünü açtıklarında, ne kadar akıllıca giyinmiş ya da atletik olursanız olun, her daim, boğalardan kaçan korkmuş insan olarak görüneceksiniz.

Pamplona’da böyleyken, geçtiğimiz Cumartesi koltuğundan edilen sosyalist lider Pedro Sánchez için de Madrid’de durum böyleydi. Parti oligarşisinin kızgın boğalarına karşı çıkmak için zamanı dikkatli bir şekilde seçti. Ancak yine de acımasız bir şekilde lideri çiğneyip geçmeyi becerdiler.

Sánchez’in hatası, İspanyolların % 20’si işsizken kendi arkadaşlarını zenginleştiren sosyalistler ve muhafazakârların basitçe iktidarı el değiştirdikleri “sıracılık” geleneğine meydan okumasıydı.
Sonuç alınamayan iki seçim sonrasında Sánchez sağ kanat bir hükümeti engellemeye ve sosyalist PSOE’nin radikal sol parti Podemos desteğiyle yönetmesi ihtimalini uzatmaya devam etti. Bu gerekçeyle gecikmeksizin, partinin güçlü bölgesel yönetim patronlarının ööncülüğündeki kaotik bir darbede kapı dışarı edildi.
Sánchez’in kaderi Avrupa sosyal demokrasisinin karşılaştığı krizin bir başka işaretini veriyor.

Neoliberalizmin hakikatleri sosyal demokrasiyi üç onyıl boyunca biçimlendirdi. Şimdi serbest piyasa modeli çökünce, sosyal demokrasi kendini yenileyecek entelektüel kaynaktan mahrum kalmış gözüküyor.

Ve bu, sonuç olarak daha derin bir uyumsuzluğun ürünü. Parlamenter sosyalizm 1890’larda Avrupa boyunca ılımlı Marksizm, sendikalar, kooperatifler ve liberalizmden ayrılmalar gibi çok sayıda kaynaktan doğdu.
1945’te sosyal demokrasi kıta Avrupası boyunca, bu sefer Sovyet etkisine karşı hem açık hem de zımni bir istihkâm duvarı olarak yeniden icat edilmek zorundaydı. Ve 1970’lerde İspanya, Portekiz ve Yunanistan’da kalan diktatörlükler çökünce bir kez daha yeniden icat anı ortaya çıktı.

Yüzyıl boyunca, merkez solun sınırlar ötesi entelektüel kültürü aracılığıyla bu kadar az şeyin ortaya çıkması dikkate değerdir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında merkez sol için küresel ölçekte etkili bir düşünür seçmek isteseydiniz, Macar-Amerikan tarihçi Karl Polanyi’ye yönelmek zorunda olacaktınız. Polanyi kapitalizmin serbest piyasalar için bir itki ve bunlara karşı toplumun çıkarları için piyasaları düzenlemek üzere geri itiş olarak bir “çifte hareket” içerdiğini iddia etti.

Polanyi’nin büyük fikrinin güzelliği 1890’ların merkez soluna kendi uğraşları bağlamında işçi sınıfının ortadan kalkışını atlatabilecekleri bir gerekçe sunmuş olmasıydı. “İşçi sınıfını korumak” yerine sosyal demokrasinin amacı “kapitalizmi kendi yararına düzenlemek” olarak anlaşıldı.

Sosyal demokrasinin 2008’den bu yana problemlerinin kökeni bunun nasıl yapılacağının artık açık olmamasıdır. Karşılarında neoliberalizmin acımasız ve vahşi bir sağ kanat versiyonu ve – finansal içerilme gündemi, eşcinsel evliliği, eğitim, sağlık ve sosyal politikada liyakate dayalı ethosu ile – ilerici bir versiyonu mevcuttu.

Ancak ekonomik sistemin temel ilkeleri, Lizbon Anlaşması ile kemer sıkmayı zorunlu kılarak ve küresel piyasa karşısında anahtar endüstrilerin korunmasını yasaklayarak değişmez kılındı.

Şimdi neoliberalizmin ana gerekçeleri geçersizleşmişken sosyal demokrasinin görevi başka bir şeyin icadına hız vermek. Ancak Pedro Sánchez’in kaderinin gösterdiği üzere sosyal demokrasi bunu yapmak için yeterli donanıma sahip değil. Avrupa’da çoğu sosyalist seçkin ve bürokrasiler – Jeremy Corbyn karşısındaki tepkinin gösterdiği üzere Britanya’yı da kapsayarak – işlemeyen bir kapitalizmi sürdürmeye ayarlılar ve başka bir gelecek hayal edemez görünüyorlar.

İspanya’da Podemos, Yunanistan’da Syriza, ABD’de Bernie Sanders ve Britanya’da Corbyn – radikal sol neoliberalizmin yerini almak için kararlı duruyor. Ancak ne ile?

En iyi şekliyle yeni sol radikalizmi yerel, kapsayıcı, korkusuz bir şekilde ırkçılık karşıtı ve yatay demokrasiyi teşvik etmekte. En kötüsünde sadece isyanın bir ifadesi; bir talepler manzumesi, direniş yöntemlerinin kutlanması, geçtiğimiz yıldan kalma sol kanat mecazların provası haline dönüşüyor. Radikal solun iktidara geldiği tek ülke olan Yunanistan’da sol, kuzeyli Avrupa sosyal demokratları tarafından teslimiyete itildi.
Ancak artık, bir dizi alarm zili çalıyor. Avusturya başkanlık seçimlerinde Mayıs ayında aşırı sağın neredeyse zafer kazanması sol eğilimli merkezci Christian Kern’ü şansölyeliğe getirerek parti içi bir darbeyi tetikledi.
Kern hayatı boyunca teknokrat olsa da bütün çevresinde Sol düşünürler mevcut. Geçen ay kemer sıkmayı bırakmak, önerilen mali teşviki iki katına çıkarmak ve – Angela Merkel’e hafif gizli bir sataşma ile – krizi ulusal avantajlara dönüştürmeyi bırakmak için Avrupa’ya açık bir çağrıda bulundu.

Bu arada Fransız sosyalizmi ahlaki çöküşle karşı karşıya. Adaylarından herhangi birinin gelecek yılki seçimlerde aşırı sağ Marine Le Pen’i geçmesi mümkün değil ve destekçiler Le Pen’i durdurmak için bir muhafazakâra oy vermek zorunda kalacaklarını bilerek kritik savaşa giriyorlar. Ve İtalya’da başbakan Matteo Renzi merkez solun geleceğini, kaybetmesinin muhtemel olduğu anayasa referandumuna bağladı.

Bütün bunlar neden Corbyn’in zaferinin Avrupa sosyal demokrasisinde uyarı bayrağının çekilmesine yol açtığını açıklıyor. Bu zafer, geleneksel bir sosyalist partinin sola taşınabileceğini gösteriyor. Sánchez’in mağlubiyeti, tam olarak bir hafta sonra, bunun mümkün olamayacağını göstermeye çalışıyor.
İspanyol sosyalist seçkinler artık yeni, canlı ve radikal solu iktidardan uzak tutmanın bedeli olarak dört yıllık muhafazakâr hükümete razılar. Ancak İspanya bütün Avrupa merkez soluna bir ders vermek üzere: eğer neoliberalizme tutunursanız yok olursunuz. Eğer Podemos, radikal sol parti, Sánchez’in uzaklaştırılmasından iğrenen sosyalistlere açılabilirse, Syriza tarzı hegemonik sol parti olarak ortaya çıkması için yolu açık.
O zaman soru, Avusturya şansölyesi Christian Kern’ün ortaya attığı sorudur. Avrupa sosyal demokrasisi ilelebet kemer sıkma mı dayatacaktır, yoksa sadece bencilce hayatta kalma amacı için dahi olsa kemer sıkmaya karşı gerçekten mücadele etmeye mi başlayacaktır?”

Yazının orjinal başlığı: Avrupa Sol’u İtibarsızlaşmış fikirlere tutunursa, yok olacak!
https://en.wikipedia.org/wiki/Paul_Mason_(journalist)