Avrupa Parlamentosu, 2009-2014 dönemi çalışmalarını tamamladı.
Yeni dönem, 22-25 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek seçimlerim ardından, Haziran’da başlayacak.
28 üye devleti yani şu an itibarıyla 503.7 milyonluk bir nüfusu temsil eden Avrupa Parlamentosu’nda yeni dönemde 751 milletvekili görev yapacak.
Parlamentoda her ülke, nüfus oranına göre temsil ediliyor.
En çok parlamentere sahip ülkeler sırasıyla Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya.
2014 seçimlerinde Almanya 96, Fransa 74, İngiltere ve İtalya ise 73’er sandalyeye sahip olacak.
En az temsiliyet ise 6’şar sandalye ile Kıbrıs, Malta, Estonya ve Lüksemburg’un.
1979 yılından bu yana milletvekilleri, her beş yılda bir doğrudan ülkelerinde yapılan genel seçimler aracılığıyla parlamentoya giriyorlar.
Devletlerin seçimin biçimini belirleme hakkı var ama cinsiyet eşitliği ile gizli oylamayı garanti etmeleri gerekiyor.
Şu anda parlamentonun 3’te 1’inden fazlası kadın.
Üye devletlerde oy verme yaşı 18; tek bir istisna var, o da Avusturya.
Avusturyalı seçmen 16 yaşından itibaren oy verebiliyor.
Milletvekilleri geldikleri ülkeye yani milliyetlerine göre değil, siyasal ideolojilerine göre gruplandırılıyorlar.
Parlamentoda siyasi bir grup oluşturabilmek için 7 farklı ülkeden en az 25 milletvekiline ihtiyaç var.
Şu anda parlamentoda 7 siyasi grup var.
Çoğunluk, Hristiyan Demokratlar’da.
İkinci büyük siyasi grup ise Sosyal Demokratlar’ın.
Siyasi grup üyelerinin yanı sıra, bağlantısızlar da var.
***
Bu seçimlere, son zamanların en kritik Avrupa Parlamentosu seçimleri gözüyle bakılıyor.
Avrupa’yı vuran ekonomik krizin bunda etkisi büyük.
Avrupa, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ikinci büyük krizini yaşıyor.
İşsizlik oranı çok yüksek.
Avrupa Birliği ülkelerinde yaklaşık 28 milyon işsizden bahsediliyor.
Ve kriz nedeniyle Avrupa karşıtlığında önemli ölçüde bir artış gözlemlenmekte.
Bir yanda Kıbrıs, Yunanistan, İtalya, İrlanda, İspanya ve Portekiz gibi krizin faturasını doğrudan ekonomik çöküşle ödeyen ülkeler…
Bir yanda ekonomik olarak sıkıntı yaşayan ülkelerden gelen göç akımı nedeniyle milliyetçi unsurların güç kazandığı ülkeler…
Krizin yarattığı farklı nedenler, pek çok Avrupalı’yı ‘Avrupa karşıtlığı’ noktasında birleştiriyor.
Ve bu Avrupa karşıtlarının tepki amacıyla ya sandığa gitmeyeceği ya da yukarıda dikkat çektiğimiz aşırı unsurlara oy vereceği yönündeki endişe, seçimlere ilişkin hakim görüşlerden biri.
Aşırı uçlardaki siyasetçilerin parlamentoya girerek güçlü bir grup oluşturması halinde ise Avrupa’nın geleceğine yön verecek politikaların değişme eğilimine girmesi söz konusu.
Merkezdeki partiler, bu ihtimali ortadan kaldırabilmek adına, Avrupa vatandaşlarının yeniden Avrupa’ya güvenmelerini sağlamak üzerine kurulu propagandalar yürütüyorlar.
Bu propagandaların ne derecede sonuç vereceğini, Mayıs sonu yapılacak seçimlerde hep birlikte göreceğiz.
Bakalım Avrupa’ya güven mi tazelenecek yoksa Avrupa karşıtlığı mı kazanacak?