Serkan SOYALAN
Brüksel ya da Brussels, tarihin ve doğanın iç içe geçtiği bir düş şehri, bir hayal şehri.
Sadece Belçika’nın değil, Avrupa’nın da başkenti.
Benim için hepsinden önemlisi Victor Hugo’nun ‘Sefiller’ romanını tamamladığı, Karl Marx’ın da ‘Komünist Manifesto’ kitabını burada yazması.
Bataklığın kurutulmasıyla kuruldu
979 yılında bataklığın kurutulmasıyla ortaya çıkan bu şehrin, verimli topraklarının geçmişi de oradan geliyor. Brugge, Gent ve Köln arasındaki ticaret rotasının merkezinde yer almasından dolayı kent, 1000 yılında ekonomik açıdan güçlenmeye ve gelişmeye başlamış.
Şehrin tarihine baktığımızda, şehir 13. yüzyılda inşa edilen surların dışına taşınca, 1356-1383 yılları arasında günümüzde de görülebilen ikinci savunma duvarları yapıldı.
15. yüzyıldan itibaren sırasıyla Roma İmparatorluğu, Fransa ve Hollanda tarafından yönetilen kent, 1830’da gerçekleşen devrimin ardından bağımsızlığını kazanmış.
Dünyayı kasıp kavuran Dünya Savaşları’nda işgal edilen Brüksel, bu savaşları yakılıp, yıkıldığı için büyük zararlarla atlatmış. 1939-1945 yılları arasında yaşanan 2. Dünya Savaşı’nın ardından, 1950’li yıllarda başlayan yenileme çalışmalarıyla şehir, bugünkü çehresine kavuşmuş.
19 beldeden oluşan Brüksel’in, 2017 verilerine göre nüfusu da 1.191.604.
Her sokağından tarihi bir değer fışkıran şehrin sokaklarında yürürken, kendinizi bir açık hava müzesinde hissediyorsunuz.
Avrupa’nın kalbi bu şehirde atıyor
Sadece kültürel özellikleriyle değil, politik olarak da şehir büyük bir öneme sahip.
Avrupa Birliği’nin 3 ana kurumu olan Avrupa Birliği Komisyonu, Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi ve Avrupa Parlamentosu (Strazburg ile dönüşümlü) bu şehirde.
Sadece bunlar da değil, NATO Merkez Karargâhı da Brüksel’de…
Yani “Avrupa’nın kalbi bu şehirde atıyor” dersek, abartmış olmayız.
Aslen bir Flaman şehri olmasına rağmen sokaklarda Fransızca’nın hakim olduğunu söyleyebiliriz.
Belçika vatandaşlığını edinmek, diğer Avrupa Birliği ülkelerine göre daha kolay olduğundan dolayı ülke ciddi anlamda göç de almıştır.
Yine 2017 verilerine baktığımızda Brüksel’de yaşayan yabancı nüfus, toplam nüfusun %28.5’ini oluşturuyor.
Benelux turlarının gözdesi
Her yıl milyonlarca gezginin ziyaret ettiği bu şehir, kültürü, mimarisi ve hareketli gündelik yaşamıyla Benelux turlarının da popüler durak yerleri arasında yer buluyor kendine.
Okyanus ikliminin etkisi altında olan kentte, neredeyse yılın 200 günü yağmur var.
Brüksel’de yapılabilecek aktiviteler arasında Nisan aylarında düzenlenen Ronde Van Vlaandaren, Fleche-Wallone ve Liege-Bastogne-Liege yol bisiklet yarışları dikkat çekiyor. Turizm sezonlarında Sanat ve Çiçek Halı Festivalleri ile Orta Çağ, müzik festivalleri de görülmeye değer.
Grand Place ve tarih
Yolunuz Brüksel’e düşerse barok ve gotik tarz ile işlenmiş Grand Place çevresinde konaklamanızı öneririm.
Kentin tarihi dokusu ile iç içe, alışveriş, restoranlar ve eğlence mekânlarının toplandığı bu tarihi meydandaki Grand Place, UNESCO Dünya Mirası listesinde de yer buluyor. Şehrin simgesi olan bu yapı, Belediye Binası ve Brüksel Kent Müzesi’ni içeren Breadhouse binası ile çevrilidir.
Victor Hugo ve Marx’ın izini sürmek
Yine bu meydanın bir diğer özelliği de Victor Hugo’nun gizlice buraya geldiği ve belki de hayatımda 8-10 kez okuduğum o çok sevdiğim eseri ‘Sefiller’i bu meydana bakarak yazmasıdır. Victor Hugo gibi Karl Marx da ‘Komünist Manifesto’yu Belçika yıllarında Brüksel’de çalıştığı sendikanın binasının penceresinden bu meydana bakarken yazdı. Hatta 1847’yi 1848’e bağlayan yılbaşı gecesini de burada geçirdi Marx. Her iki binayı da ziyaretinizde görebilirsiniz.
Şehrin simgesi İşeyen Çocuk Heykeli
Şehrin simgesi sayılan Mannaken Pis yani İşeyen Çocuk Heykeli de bu meydana çok yakındır. 60-61 santimetre boyutlarında olan ve küçük bir havuzun başında bulunan bu bronz heykele dair birçok hikâye anlatılır. Çocuğun ajan olduğunu ve yakalandığında kutlama amacıyla yaptırıldığını da söyleyenler var, kayıp çocuklarını bulmuş ailenin sevinciyle ailesi tarafından yaptırıldığını da söyleyenler de. Ancak bu anlatıların en önemlisi de, onun patlamakta olan bir bombanın üzerine işediği ve şehri kurtardığı yönünde olanıdır.
Şehrin tarihi dokusunu yaşamak isteyenler St. Michael ve St. Gudula Katedrali, Borsa Binası, Basilica of the Sacred Heart, Kraliyet Sarayı, Koekelberg Bazilikası, Notre Dam edu Sablon, Cinquantenaire Parkı da ziyaret edebilirler.
Müze zengini bir şehir
Müze zengini bir şehirdir Brüksel… Hemen hemen her sokağında bir müze karşılar sizi. Bunlardan başlıcaları Kraliyet Silah ve Askeri Tarih, Brüksel Şehir, Kraliyet Güzel Sanatlar, Belçika Karikatür, Autoworld, Müzik Enstrümanları, Bira, Çikolata, Salvador Dali müzeleridir. Resmi rakamlara göre kentte 39 müze bulunuyor.
Sanatın hakim olduğu sokaklarında Mozart’ın, Bach’ın tınılarını duymak mümkün. Bir de 8 asırdır kukla gösterileriyle ün yapmış olan Toone Ailesi’nin gösterileri var şehrin tarihinde. Bu gösterileri izlemek için de Theatre Royal de Toone’ya gitmelisiniz.
Et ve deniz ürünlerinin hakim olduğu bir mutfağa sahip Brüksel. Sokaklarında patates çips ve midye satan büfeleri de meşhur. Ve tabii ki de su gibi akıp giden farklı lezzetlerdeki biraları.