Nasıl bir “ay yıldız” bu!
Formayı giyen de dertli, giymeyen de.
“Mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü” diye ezberlerdik, çocukken...
Ezberletirlerdi.
Öğretim sistemimizde Kıbrıs bayrağına yer yoktu nedense.
O dönem “KKTC” de ilan edilmemişti henüz.
Kıbrıs’ın bayrağında “eşit ortaklık”la imzamız vardı, yine de ‘müfredat’a girmedi.
Malı aldık, mülke konduk, bayrağı attık.
Türkiye, bu bayrağı resmileştiren Anayasa'nın da garantörü üstelik.
Hepsi bir yana, çizeri bir Kıbrıslı Türk...
Okutmadılar işte!.
Şu anki çocuklar öğreniyor mu acaba, bilmiyorum!
Sanmam...
Ama artık başka bir yüzyıl var.
İnternet var!
Kimseler bilgiyi gizleyemiyor...
Çıplaklık çağında yaşıyoruz artık...
Çırılçıplak hem de...
Yine de gizliyorlar, bizim gibi ‘devekuşu’ toplumların kaderi bu.
***
Gelelim ay-yıldıza....
KOP'un yani Kıbrıslı Rum futbol ailesinin başkanı İstanbul’a davet edildi, gitti, ay-yıldızlı formayı giydi...
Kuzey mutsuz!
Güney mutsuz!
***
Bir yanım “niçin giydirdiler” diye kızgın, öte yanım “niçin giydi” diye!
Kuzeyde bildiğimiz “yerinmişlik” hali; "bize selam sabah yok, güya tanımadıkları Kıbrıs Cumhuriyeti’ne milli forma!.."
- Ah ah!
Güneyde ise mesele "milliyetçilik" üzerinden köpürmekte: "Vay sen nasıl giyersin ay-yıldızı..."
- Vah vah!
***
Türkiye bu işten de sıyrıldı böylece!..
Kıbrıs'ın kuzeyine bakıp, damardan giriyor: "Biz Rum'a bile ay-yıldızlı bayrağı giydirdik" diye.
Böylece kuzeydeki terk edilmişliğinin üzeri bayrakla örtülüyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin fiili tanınmışlığı da "vatan millet"e havale!
***
Hep derim ya, “bu ay - yıldızın ömrü örtmekle geçti.”
Nerede bir şaibe varsa, üzerine ser bayrağı.
En kolay “vatanseverlik” bu.
Bilimin, ilmin, bilginin çağında bile.
***
Yıldızı bilmem de, ay yerine geliyor ha bire…
Bir kuyunun dibinde, bir gökyüzünde…
Kıbrıslı da çektiği dertle kalıyor sadece…