Selefi cihatçılık ve İslami köktendincilik şiarları güderek küresel terör faaliyetlerinde bulunan El-Kaide örgütü, adını Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirdiği 11 Eylül saldırıları ile tüm dünyaya duyurdu. Örgütün kurucu lideri Usame Bin Ladin’in Mayıs 2011’de öldürülmesine rağmen, ne dönemin ABD başkanı George Bush’un teröre açtığı küresel savaş ne de selefi cihatçıların silahlı eylemleri sona erdi. 2001’den bu yana El-Kaide küresel terör saldırılarını devam ettirmekte, günümüze kadar uzanan süreçte ise Nijerya’da Boko Haram, Irak-Suriye hattında ise IŞİD akıl almaz derecede şiddetli ve insafsız eylemleri ile adlarını duyurmaktadır. Söz konusu terör örgütlerinin ortak noktası selefi cihatçılık olmasına rağmen, gündeme oturan her saldırının ardından Batılı liderlerin açıklamaları, bu grupların özünde “barış ve hoşgörü” dini olan İslam’ı temsil etmediğidir.
Batılı liderlerin görüşlerinin aksine, Ayaan Hirsi Ali, Heretic: Why Islam Needs a Reformation Now adlı kitabında, radikal İslamcıların şiddet eylemlerinin, bu eylemlere ilham kaynağı olan dini ideallerden ayrı tutulmaması gerektiğini savunur. Diğer bir deyişle, yazar İslam’ın bir barış dini olmadığını ortaya koyup, İslami terörün kaynağının sosyal, ekonomik veya politik koşulların yarattığı bir şiddet eğilimi olarak algılanmaması gerektiğini vurgular. Hirsi Ali’ye göre bu eğilim İslami politik ideolojiden beslenir. Yazar, bu ideolojinin temel kaynağı olarak Kuran ve Peygamber Muhammed’in yaşam ve öğretilerini içeren hadisi işaret eder. Dolayısı ile, İslami terör tartışmasının, temel İslami öğretilerin sahici eleştirisi üzerinden yapılması gerektiğini ortaya koyar.
Hirsi Ali böyle bir eleştiriye tabi tutulması gereken beş önemli ilkeyi şöyle sıralar: 1- Kuran’ın zahirî yorumu ve Muhammed’in yarı-ilahi ve yanılmaz konumu. 2- Ölümden sonraki hayata yapılan yatırım. 3- Şeria hukuku. 4- İslami hukuku uygulama noktasında bireylere verilen doğruyu buyurma ve yanlışı yasaklama yetkisi. 5- Cihat ve kutsal savaş açma zorunluluğu. Yazara göre sıralanan tüm ilkelerin İslam dini içerisinde reform edilmesi veya bu uygulamaların terkedilmesi gerekir.
Ayaan Hirsi Ali, Somali’de doğup çoçukluğunu Suudi Arabistan, Etiyopya ve Kenya’da geçirdi. Bu süre zarfında kitaba bağlı dindar bir genç kız olarak yetiştirilen Hirsi Ali, beş yaşına geldiğinde büyükannesinin baskısıyla kadın sünnetine maruz bırakılır. Yirmili yaşlarında, bir yakınını ziyaret etme bahanesi ile gittiği Hollanda’da iltica başvurusu kabul edilir. Üniversite eğitimini bu ülkede alan Hirsi Ali, dini inançlarından vazgeçerek ateist olmaya karar verir. Bu kararın akabinde, İslam üzerine birçok eleştirel makale yayınlar. Çoçukluğunda aldığı İslami eğitim ve üniversite çağında ilgi alanına giren Batı felsefesi arasında mukayese çabası, Hirsi Ali’nin İslam eleştirisini düşünsel anlamda daha zengin kılmaktadır. Nitekim, yazar bahsettiğimiz kitabında savunduğu İslami reform düşüncesinin ilham kaynağı olarak 16. yüzyılda olagelen ve papalığın Avrupa genelinde politik gücünü eritip Hristiyanlık tarihine yön verme konusunda çok büyük öneme sahip Protestan Reformunu işaret eder.
İki farklı kültürü yakından deneyimleyip, mukayese edebiliyor olmasına karşın Hirsi Ali’nin İslam eleştirisinde sosyal, ekonomik ve politik sorunları göz önünde bulundurmaması, kitabın eleştirel anlamda eksik kalmış yönü olarak ele alınabilir. Bu bağlamda IŞİD’in insafsızca estirdiği terörün, İngiltere ve Fransa gibi Avrupa’nın liberal ve çok-kültürlü olduğu iddia edilen ülkelerinde doğup büyüyen genç Müslümanlar arasında nasıl rağbete yol açtığına bakmak gerekir. BBC’de Temmuz 2015’te yayınlanan bir belgeselde, İngiltere’den IŞİD’e “cihat gelinleri” olarak katılma amacı ile kaçan genç yaştaki kızları cezbeden temel unsurun, İslami hayat koşullarına uygun bir yaşam tahayyülü olduğu belirtilir.[i] Bu tahayyülü cazip kılan ise çok-kültürlülük ve farklı inançlara tolerans adı altında sürdürülen liberal politikaların başarısızlığıdır. Fransa özelinde göze çarpan unsur ise, gettolara hapsedilen Müslüman azınlıkların finansal krizler, yükselen işsizlik oranları ve siyasi duyarsızlıktan ötürü çektikleri çilelerdir.[ii] İslami terörü tartışırken, köktendincilere Avrupa’nın merkezinden en büyük desteği sağlayan siyasi, ekonomik ve sosyal problemleri göz ardı etmek, herhangi bir İslam eleştirisinin eksik yanı olarak kalacaktır.
Diğer bir yandan, sadece terörün değil, dini istismarla iktidara gelen ve muhafazakâr toplum mühendisliğine soyunan “AKP’li siyasilerin söylemlerindeki çatışmacı, ayrıştırıcı ve düşmanlığı körükleyen’’ dilin kaynağı olarak da İslami hükümleri göstermek yanlış olmaz. Levent Gültekin diken.com.tr’deki köşesinde, bu dilin kaynağı olarak Kuran’da ‘‘iyi Müslüman’’ tanımı yapan ayetlerden birini işaret eder: ‘‘O mümin ki kafirlere karşı şiddetli, Müslümanlara karşı şefkatli olandır.’’ [iii] Hirsi Ali devamlı karşılaştığı yaşamsal tehditlere rağmen İslam’ın temel unsurlarının yeniden düşünülmesi gereğini cesurca vurgulamaktadır. [iv] Günümüz koşullarında gündemi sürekli işgal eden İslami terör, İslamafobi ve dini istismar sorunlarına korkusuzca ve keskin bir eleştirel tavırla yaklaşan Hirsi Ali’nin kitabı, bu sorunlara kafa yoran herkesin mutlaka okuması gereken modern bir başyapıttır.
--------------------------------------------------------
Notlar:
[i] BBC Two Belgeseli, Britain’s Jihadi Brides (Britanya’nın Cihatçı Gelinleri), Temmuz 2015,
[ii] Independent, ‘Paris Terror attacks: Isolation fuels the anger of young Muslims in the most wretched Parisian ‘blanlieues’. 17 Kasım 2015.
[iii] Levent Gültekin, ‘‘‘Terörün kaynağı İslam değil’’ tamam, ne peki?’, diken.com.tr, 19.11.2015.
[iv] Bu tehditlerin en trajik örneği Hirsi Ali’nin kaleme aldığı ve 2004 yılında gösterime giren Submission (İtaat) adlı belgeselin yönetmeni Theo van Gogh’un fanatik bir Müslüman tarafından öldürülmesidir.