Ayaklarımı “tepeye” dikerek yazmayı severim!
Bir zaman, doktor bir büyüğüm anlatmıştı.
Amerika’da eğitimdeymiş...
Profesörünün odasına girmiş...
Bir bakmış, masanın üzerine uzatmış ayaklarını hoca, okuyor...
- “Pardon” demiş, dışarıya çıkmak için yönelmiş...
- “Nereye gidiyorsun” diye seslenmiş ardından profesör, “gel...”
“Ayaklarının yer basması, senin bilgin ve değerlerinle ilgili” demiş, “Böylesi bir çalışma beden ve ruh sağlığın için son derece yararlı; öyle kaskatı oturmanın alemi yok...”
***
Kimi zaman, okurken ya da yazarken ayaklarımı masanın kenarına uzatır, kendimden geçerim...
Birisi girer odama, yadırgar bu durumu, “Oh” der, “Maşallah!”
Ne büyük “lüks” değil mi (!)
Yani bütün mesele kazık yutmuş gibi oturmakta (!)
Saygının da... Sevginin de...
Çalışmanın da...
Adabın da kuralı bu (!)
***
Elbette, bir başkasının ağzının içine ayaklarını dikmek kabalıktır, kalabalık içinde olmaz da...
İnsan kendisiyle baş başa kaldığı zaman gevşeyebilmeli!
***
Gününüz biraz da “masa mahkumiyeti” üzerine kurulmuşsa ve on seneler birikmişse üst üste, elbette daha zor!
***
Bir de “ev” faslı var bunun...
Hele kış mevsimi!
Tam bir “yatır” hali...
Televizyon karşısında dolandığım battaniye, bir elimde aklımızı alan cihaz, karşımda aptal kutusu, yanımda çaresiz birkaç kitap...
Ve bir seksen halleri...
***
Hani akşam yemeğinin ardından bu “lüks” için gece dokuzu buluyorsa saat ve yaşamak ile uykusu arasında cüceleşiyorsa zaman...
Anlayınız siz de...
***
Cemal Süreya der ki, “Mutlu uyumak lazım azizim... Madem uyku yarı ölüm halidir... O halde mutlu ölmek lazım; Her gece...”
“Uyku” sorunu olanlar ayrıca bilir...
Ne de zordur saatleri saymak...
Onca “değersizlik” yorgunluğunda...
Elbette, önemlidir, mutlu uyumak...
---------------
Mesai dediğin kamuda olur!
Mesai saatlerine yönelik en yaratıcı başlığı Vatan attı: Bu yıl plajlar şenlenecek!
...
'Yaz mesaisi'nin öğlen saat 2'de tamamlanması, çok eskilere dair bir sistemdir.
Sanırım, İngiliz sömürge döneminden mirastır bu...
Ama bir farkla!
O fark çok önemlidir...
Kamuya yönelik değildi sadece, o dönemki düzenleme...
Çünkü yaz mevsiminin yakıcı sıcağı, tüm çalışanlar için geçerlidir...
Çalışanların tümü insandır !!!
Dükkanlar, ayrımsız, “kapalı” olurdu, 2 ile 4 arası!
Bakkalara varıncaya kadar...
Kimse de aç(a)mazdı.
Çünkü cezası vardı!
...
Öyle bir noktaya geldik ki, yıllar geçtikçe...
Her ne “hak” varsa, “kamu”ya ait yalnızca...
Ve... Her ne kadar “kural tanımazlık” varsa da...
İşte yaratılan bu “uçurum” çok tehlikeli...
Bir de...
Şimdi “özel sektör” patronları öfkeli ya, kamudaki bu düzene!
“Özel” için de saat belirlese hükümet, ilk reddeden kendileri olacak yine!
Ve...
Mesele “sıcak”sa eğer, “insani” bir dinlenme hakkıysa bu...
Bakalım, ikinci işe koşturanlar ne yapacak şimdi?
İnsanlıktan çıkacak mı acaba!
( Peki, gelecek yıl, yeniden “dünya saati” dışına çıkılarak, güneyle aramızda yeni barikatlar örülecekmi? Sendikalar, mesai uzlaşısında bunu bir “şart” olarak ortaya koydu mu? Ya da “bu unsur” eksik kalırsa, uzlaşıyı reddederek, eylem tehdidi yaptı mı? O kadar da “saf” değiliz... Elbette bu olmazdı! Olmadı! Böyle!)
---------------
Bakan !
Ulaştırma Bakanı diyor ki, “trafik ile ilgili hazırlanan yeni tüzük paketinde 65 yaşından sonra sürücülerden sağlık kontrolü istenecek…”
Eğitimden gelen bir bakan var!
Kadrosunu da beraberinde getirmiş ya!
Ulaştırma, trafik deneyimi yok, kimselerin...
İyi de etrafında yol gösterecek kimse mi yok?
Çünkü…
‘Motorlu Araçlar Yol ve Trafik Tüzüğü’ bunu emrediyor zaten!
“65 yaşın üzerinde her yıl Devlet Sağlık Kurulu Raporu ibraz etmesi halinde” diyor!
Uygulanıyor mu peki?
Sanmam!
Tüzükler, yasalar, mevzuatlar ‘arşiv’ içindir yarım ülkemde, hayatta karşılığı olmaz!
Vardır ama yoktur hükmünde...
---------------
haftanın notcukları
-Tam da 'derslik' bir cümleyle anlatmış, Orkun Karagözlü:
1 Türk Liralık pet şişe suyunu, Lefkoşa Belediye tuvaletlerinde 3 Türk Lirası'na işeten sisteme 'kapitalizm' diyoruz!
( Bizde 'devlet kapitalizmi' böyle bir şey işte, herkes, 'şişirilmiş istihdamları' ödüyor )
- Girne’de DENİZİ, İskele ve Mağusa’da ORMANLARI telliyorlar!
Bir karış toprak da vermeyiz, su da, İNSANLIĞA !
- Dağ başını BETON almış, gümüş dere bok akar!
-Türkiye’de tüm günahlar ‘FETO’nun boynuna, Kıbrıs’ta da güneydeki kararın:
‘Sizi gidi Enosisçiler’ (!)
- Hade yine iyisiniz! Avrupa Kupası’nda Beşiktaş’a APOEL çıksa kurada ne olacaktı ya?
‘Meclis’teki karar geri alınmadan, maça da gidilmezdi belki :))
- Kıbrıs sorununa çözüm de gelse, ‘milliyetçiler’ hep hayatımızda olacak!
Bunu hiç unutmamak gerekiyor!
- MUTFAĞINDAN kir, pas, pislik dökülen mekan sahipleri, insanları parasıyla zehirliyorsunuz!
Vicdanınız yok, anladık, ayna da mı yok yakınınızda!
Bakıp bakıp utanmak için!
- 7 yeni gezegen keşfedildi de Kıbrıs’ın kuzeyine benzeri bulunamadı daha!