AYDINLIK

Cenk Mutluyakalı

İKİ EZGİYİ içtim adeta o gece...
Biri, “Ağaçlar Kalem Olsa...”
Hele Cahit Kutrafalı’nın bas solosu....
“Gidiniz ! Bu ülke size az” diye bağırmak geldi içimden....
Bir diğeri “Adalılar...”

***

İlkinin bestesi Raif Denktaş’a aitti...
İkincisinin Aydın Kalfaoğlu’na...
Bulutlar örtülmüştü onların üzerine...
Yine de sahnede SILA 4 vardı.

***

Erdinç Gündüz ile Ferahzat Gürsoy’a eşlik eden müzisyenlere, vokalistlere baktım bir bir...
Gururlanıyor insan...
Hiçbiri doğmamıştı daha, SILA 4 ‘ün ilk bestesi plaklarda dönerken...
Birkaç farklı kuşak bu seslerle büyüdü...
O nedenle sevdik çok fazla! Aşkla...

***

Hani insana en güzel yemek, annesinin pişirdiği gelir ya..
Sebebi, dünyadaki en iyi ahçının anneniz olması değildir...
Damağınıza yapışan anılardır, sevdadır, yaşanmışlıklardır asıl neden...
Sizi siz yapan zamanlardır...
Yüreğinizde büyür, çoğalır tatlar...
SILA 4’ün bu kadar sevilmesinin sebebi, işte budur...
Birlikte büyümek...
“Buralı” tınılarla, “dünyalı” bir ritmle, “adalı” bir sevdayla...

***

“Yerellik” bir başına başarı getirmez!
Son derece pespaye de olabilir...
Ve sırf “buralı” diye, herhangi bir üretimi kolay kolay kitleler sahiplenmez...
 

***

SILA 4 iyi müzik yapmıştır.
Akdeniz’in koynundaki sıcaklığı yansıtmış ama evrensel ölçütte kaliteli bir sonuç çıkarmıştır ortaya...

 

***

Şu günlerde çok popüler bir tartışma var, her “kahvede...”
- Hangisi olsun?
Elbette “yerel” olması sevindirir...
Ama “iyi” de olmalıdır...
Yoksa bir başına yerellik, yetmez.

***

‘AydınlıkAnı’ konseri izleyenlere iyi müzik sundu..

23 şarkılık repertuarda biraz daha seçici davranılabilirdi.
Konserin ilk bir saatinden sonra tansiyon biraz düştü, yorgunluk hissedildi.
Bu da doğal elbette...

Tek üzüntüm, salonun tümüyle dolmaması oldu.
Seçkin ve yoğun bir katılım oldu, yine de beklentim salonun merdiven basamakları dahil dolmasıydı.
Ücretsiz bir konserdi üstelik...

***

Acaba kaç ‘efsanesi’ var bu ülkenin, kuşaktan kuşağa aktarılan ne kadar üretimi var, ne kadar sevdası var böyle?
Sıla 4 gibi...

--------------------

Nasıl olmuş da olmuş!

Lefkoşa – Güzelyurt yolunda, “Vedat Benzinci’nin önü” olarak bilinen bölge trafik kazalarına sık sık konu olur!..
Bir giriniz internete, Google’a “Vedat Benzinci, kaza” yazınız görürsünüz!

Daha pek çok böyle “ölüm” noktası var.

Örneğin Girne Boğaz’ındaki bir acayip dört yol!
Ne çembere benzer, ne trafik ışığı var!
Tam bir ana yoldur, Girne’den Lefkoşa’ya iniş aşağı delicesine akar trafik…
Siz eski Gönyeli yoluna ya da Boğaz’a dönmek için “canınız ağzınızda” beklersiniz.
Mağusa’da da var böylesi ölüm kavşakları, İskele’de de…

***

Yine Vedat Benzinci kavşağına dönelim biz…. Ve okurumuzun yazdıklarına bakalım…
“Yine bir kaza yaşadık… 3 siyahi öğrenci yola atladı, Kıbrıs Rum plakalı araç yavaşladı, arkadan Kıbrıs Türk plakalı araç geldi, çarptı… Aynı yerde, birkaç sene önce çocuk tampon altında kaldı öldü. Birkaç ay önce bir araba bariyerlere çarptı… Şimdi kim suçlu? Ya da kaç kişinin daha canı yanacak!”

***

Kimse sorumluk almıyor ki üzerine!
Ülkemde bahane ya da kaos üretmeye insan çok, çözüm üreten yok!
Sorun da bu ya…
Ölüyoruz böylece…

--------------------

Gereği yapılmalı !..

“Bizler, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde kayıtlı öğrenciler olarak, KKTC uyruklu olduğumuz için \'öğrenim ücreti\' adı altında 3000 TL/dönem olmak üzere ücret ödemek zorunda bırakılıyoruz” diye mesaj geldi.

İlk tepki şu oldu!
- “Türkiye’den gelen öğrenciler de DAÜ’de LAÜ’de ödüyor. Normal değil mi? TC uyruklu gibi mi muamele istiyorsunuz”
Tipik bir kuzey sendromu bu!
Avrupa’da okurken “Kıbrıs Cumhuriyeti”nden mütevellit Avrupalı, Türkiye’de “Türk”, kuzeyde duruma göre “KKTC”li, efkara göre Kıbrıslı!

***

Şunu söyledi gençler…
“Haklısınız! Sorun şu ki, devletler arası anlaşmalar uyarınca, KKTC vatandaşları olarak, TC vatandaşları ile aynı şartlarda devlet üniversitelerine kayıt yapabilme hakkımız mevcut. Zira, TC devletinin kurumu olan YÖK\'ün belirlediği sınavlarla üniversitelere başvuru yapıyoruz…”
 

***

Eğer böyle de bir anlaşma varsa!
Bence pek ‘eşitlikçi’ durmasa da…
Sonuçta varsa, gereği de yapılmalı…
Hekim Eğitim Bakanımız bu “öksürüğe” de bir reçete yazar artık!

--------------------

haftanın notcukları

- Sağlık Bakanı “zaten ölecekti” dedi. Eğer “medeni” bir ülkede, böyle bir açıklama yapılsa... “Eski bakan” diye yazardım, şu anda...


SİYASET DERSLERİ
- Her kim ki “ne aday olurum, ne de hiç” demişse... Bir baktım, hepsi aday!

 

Yeni dünya düzeni:
Profilin kadar varsın !


- Sahi, herkes yenilerini konuşuyor da, eski Mercedesler ne oldu?


- GÜNEYDE Kıbrıslı Türk edebiyatçıların eserleri okul kitaplarına “mecburi” ders olarak girdi!
ALKIŞLAYALIM. Ve utanalım, eş bir adım kuzeyde atılmıyorsa hâlâ !

 

- Dikkatimi çekti! En fazla ‘beğeni’ alan yazılar:
İnsanlara “siz yağmacısınız” dendiği zaman...
“Siz pissiniz...”
“Siz iki yüzlüsünüz...”
Enteresan !


- Hayatın içinden eğitim, sağlık, iletişim giderlerini çıkardın mı, ZENGİNSİN !


- REPLİK !
-Sen niye hiç konuşmuyorsun Üzeyir abi?
-Bir ara çok konuştum, faydasını görmedim, bıraktım.

/ Organize İşler /