Bir okurumuz, Kayıplar Komitesi araştırma görevlilerine ve bize Ayermola’da (Şirinevler) bazı olası gömü yerleri gösterdi…
20 Mart 2019 Çarşamba sabahı, “kayıp” yakını Dora Parmakli Deliyanni’yle ve Kayıplar Komitesi araştırma görevlileri Sıla Murat ve Romanos Liritsas’la birlikte Ayermola’ya (Şirinevler) gidiyoruz…
Dora’nın ninesi Theodora Kallis Savva, bu köyden “kayıp” edilmiş… Dora’nın köyü bu ve bir arkadaşını görmeye gidiyoruz…
Dora’nın bu arkadaşı, benim de bir okurum ve bizi karşılayıp daha önce de bizimle paylaşmış oldukları hakkında konuşacak, Kayıplar Komitesi araştırma görevlilerini bilgilendirecek…
Dora Parmakli Deliyanni, çok hüzünlü… Köyü olağanüstü güzellikte, yemyeşil, çiçeklerle bezeli… Yağışlardan ötürü köyün girişinde doğal bir gölet bile oluşmuş…
Çevrenin olağanüstü güzelliğini izleyerek Ayermola’ya varıyoruz…
Dora’nın arkadaşıyla buluşuyoruz…
Oturup sohbet ediyoruz…
Orada sohbetimize tanık olan bir diğer şahıs da Sıla Murat’a bazı bilgiler veriyor – aslında verdiği bilgiler Karava’da şehitliğe gitmeden çevre yolundan solda benzini geçince bulunabilecek kerpiç eve yakın bir yer… Anlattığına göre burada bazı Kıbrıslırum “kayıplar” gömülmüş – ev solda kalıyor, onların bulunduğu yer ise sağda… Onları yolun altında, dere yatağına gömmüşler… Karava çıkışında… Bu grupla ilgili notlarını alıyor Sıla ve onunla başka bir gün buluşup birlikte bu olası gömü yerine gitmek için anlaşıyorlar…
Dora’nın arkadaşı da köyde bir noktada Kayıplar Komitesi’nin bir kazı yaptığını ancak yanlış yerin kazılmış olduğunu anlatıyor… Burasını bize gösterecek…
Yürüyerek gidiyoruz oraya ve bize Hristofi adlı Kıbrıslırum “kaybın”, bir turunç ağacının altındaki kuyuya gömülmüş olduğunu anlatıyor…
“Kayıplar Komitesi yanlış kuyuyu kazmış, ben sonradan bu bölgede bulunanlar anlatınca öğrendim” diyor…
Dora’nın arkadaşının gösterdiği yer, kazı yapılan yerden birkaç metre uzaklıkta…
Turunç kesildiği için belki de yanıltıcı olan bu olmuş…
İnsanlar çoğu zaman bir işaret koyarlar – bir ağaç olabilir bu… Ağaç kesildiği zaman ise o yer yitip gider bazen bir şekilde…
Sonra bize Kıbrıslırum “kayıp”lardan Polikseni Ksenu’nun evini tarif ediyor…
Gidip evi buluyoruz…
Kerpiç bir ev bu ve yıkılmış…
Evinde, yatağındayken köye dışarıdan gelen bir Kıbrıslıtürk yetkili tarafından öldürülmüş… Onun öyküsünü daha önce bu sayfalarda kaleme almıştık…
Kendi bahçesinde gübrenin içine gömülmüş… Daha sonra 1975 Ekim ayında gübreyi tarlalara yaymak için almaya gelenler, bu yaşlı kadının kalıntılarını bulmuşlar gübrenin içinde… Ayağında çorapları duruyormuş… Naylon hiçbir zaman yok olmadığı için, çoraplar öylece kalmış…
“Çok ağladım…” diye anlatıyor Dora’nın arkadaşı… Çünkü Polikseni hanımı tanıyormuş…
“Sonra bir yakınımız bu kemikler mikrop saçmasın diye alıp yakmış…”
“Polikseni’nin bahçesinde hiç kazı yapılmadı” diye anlatıyor…
Belki de “kayıp” Polikseni hanımdan geride kalanlar bu bahçede bir yerlerde gömülüdür…
Dora’nın sevgili “kayıp” nineciği Theodora Kallis hanım için ise “Onu kendi bahçesinde çiçeklerin içine gömdüklerini duyduyduk” diye anlatıyor. Theodora Kallis hanımın bahçesinde bir kuyu kazısı yapıldı ancak herhangi bir ize rastlanmadı… Bu yüzden Dora çok üzüldü, çok ağladı, çok morali bozuldu… Ninesinin bahçesinin karış karış araştırılmasını istiyor…
Dora’nın arkadaşına teşekkür ederek Lefkoşa’ya dönüyoruz…
BASINDAN GÜNCEL…
İHD’den konferans: “Türkiye’de ırkçılık yaşayanlar anlatıyor…”
İHD Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon “Türkiye’ de ırkçılık yaşayanlar anlatıyor” başlıklı konferans düzenledi.
İnsan Hakları Derneği Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon ‘Türkiye’ de ırkçılık yaşayanlar anlatıyor’ adlı konferans düzenledi. İstanbul Taksim Elite World adlı otelde düzenlenen konferansta “Türkiye’ de Müslüman olmamak, ırkçılık her alanda, kurumsal ve gündelik ırkçılık” gibi konular farklı uzmanlar tarafından tartışılıp ele alındı.
Konferansın açılış konuşmasını İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin yaptı. Açılış konuşmasının ardından Sosyolog Barış Ünlü ırkçılığın tanımı ve ‘ırkçılık hakkında nasıl düşünebiliriz’ üzerine konuştu. Ünlü, “Irkçılığın tanımı acaba bir savunma stratejisi midir?” diye sordu. Ünlü, “Feministler kapılarında erkek istemediklerini söylediklerinde bu cinsiyetçilik olur mu? Buna hayır demeliyim. Güç farklılaşması olarak bakıldığında siyah ve beyaz değil arada başka bir ton var. Irkçılık belirli bir imtiyazlar setini sürdürmek için yapılan aşağılama ve hor görmedir. Türkleşmeye asimile edilerek bakılır. Türk olmayı kabul etmek ne demek? Türklük benim için bir Türkten beklediğim gibi düşünmek, görmek, bilgilenmek. Benim anladığım kavramlar bunlar. Camiler, ordu, medya sürekli Türklük eğitimi verir. Meslek çağına gelince her Türk özel Türklük sezgilerini çok iyi biliyor. Örneğin Türkiye’de bir gazetecinin Türk olarak haber yapması, düşünmesi yazması beklenir” dedi.
Ünlü, cinsiyetçilik, ırkçılık ve türcülük arasında farklılıklar olduğunu söyleyerek şöyle devam etti: “İnsan sözleşmesinde kastettiğim türcülük. İnsanlar biyolojik olarak hayvan olduğu halde sayısız canlıyı hayvan diyerek ayırırlar. İstediklerini yaparlar ve asla cezalandırmazlar. Bütün soykırımlar kelime darbesiyle yapılır. Bu düşüncelerle dünyada her yıl 1 milyara yakın hayvan öldürülüyor. Cinsiyetçilik türcülük ırkçılık arasında farklılıklar var. Sadece hayvanları tekmeleyenler mi türcü yoksa bu sistemden beslenen herkes mi türcü. Cinsiyetçilik, türcülük, ırkçılık arasında farklılıklar var. Bir grup hayvan konuşmaya başlasa ve ağızlarına gelmeyecek bir şeyler söylese bunlar cinsiyetçi olacak mı ya da konuşan hayvanlar örgütlense bir kişiyi kapıdan içeri almasa bu dışlama olur mu? Bu soruların ilginç ve ilişkisel olduğunu düşünüyorum.”
‘KENDİMİ NAZİ ALMANYASINDA HİSSEDİYORUM’
Ünlü’nün ardından ‘Türkiye’de Müslüman olmak’ adlı birinci oturum başladı. “Türkiye’de antisemitizm: Bir küfür çeşidi olarak Yahudi” başlığını anlatan avukat Betsi Penso, sözlü ve fiziki olarak Yahudi toplumuna yapılan saldırıları anlattı.
Penso, Türkiye’de hem siyasetçilerin hem de sosyal medya kullanıcılarının Yahudi toplumuna ayrımcılık uyguladığını söyleyerek hala birçok grafitide, duvar yazılarında Yahudilere hakaret edildiğinin altını çizdi. Penso, özellikle siyasetçiler tarafından sürekli koz olarak ortaya konulduklarını söyleyerek şöyle konuştu:
“Sokakta antisemitizm oluyor. Bazen sokakta Nazi Almanyasında olduğunu düşünüyorum. Duvar yazıları, grafitiler… Asla affedemeyeceğim bir isim var: Yıldız Tilbe. 2014’te sosyal medyada yaptığı paylaşımlarda Allah Hitler’den razı olsun az bile yapmış demişti. Meral Akşener, sık sık Yahudi madalyası problemini önümüze sürüyor. Muharrem İnce de Erdoğan’a bunu hatırlatmıştı. Sosyal medya kullanıcıları küfür ederken Yahudileri çok seviyor.”
Penso’nun ardından Yazar Rober Koptaş söz aldı. Koptaş, “Annemden duyduğum iki cümle kritik: Oğlum biz yumurta küfesiyle yaşıyoruz. Bizim adımız bize kabahat senin adın sana kabahat. İsimler değişir, inançlar gizlenir. Üniversitede Ermeni okulundan çıkmış arkadaşlarımın 4 yıl sonra Ermeni olduklarını anladım. Ama oruç tutuyordu, cuma namazına gidiyordu. Devleti karşımıza almak istemiyoruz, devlete dava açmayız, polisten korkarız. Yumurta küfesi taşıyan herkese selam olsun.”
(AVLAREMOZ – 13.5.2019)