Ayguruş’tan bir “Emanet Keman”ın öyküsü... (1)

Sevgül Uludağ

Müzik ustası Taner Şah, bir köylüsünün 1974’te Ayguruş’tan alıp kendisine verdiği kemanın esas sahibi olan Kıbrıslırum aileyi bularak bu değerli kemanı kendilerine iade etti...

Bu okuyacağınız bir insaniyet öyküsüdür... Kıbrıs’ta bastırılmak, gizlenmek, susturulmak, yok edilmek istenen insanlığın öyküsü...

Bu insaniyet öyküsünün kahramanı, çok değerli arkadaşımız, müzik ustası Taner Şah’tır...

Taner Şah henüz küçük yaşlarda müziğe çok meraklıydı ve çevresi de onu buna teşvik ediyordu... Örneğin Görneç köyünde Celal Gürsel saz çalıyordu, cümbüş çalıyordu ve bildiği herşeyi bu müzik meraklısı çocuğa öğretmişti... Köye çeşitli vesilelerle gelen Kıbrıslırum tarım memurlarından birisi de, bir keresinde küçük Taner’i dinlemişti yemek masasında ve “Bu çocuğu müzik okuluna gönderiniz” diye tavsiyede bulunmuştu, o kadar etkilenmişti ki Taner’in yeteneğinden... Mesarya’nın bir köyünde, bir yıldız gibi parlıyordu Taner Şah’ın bu yeteneği...

Taner Şah’ın babası Mehmedali Şah da oğlunun bu merakını teşvik etmek maksadıyla, Mehmedali Tatlıyay’dan bir keman satın almıştı sevgili oğlucuğu için, beş Kıbrıs Lirası’na... Çekoslovakya yapımı güzel bir kemandı bu... Taner Şah, Celal Gürsel’den keman çalmayı da öğrenmişti ve artık keman onun hayatının çok önemli bir parçası haline gelecekti... Taner Şah henüz 11 yaşındaydı keman çalmaya başladığı zaman... İlerleyen yıllarda bir sene boyunca Fikret Özgün’den de nota dersleri alacaktı ama öykümüzün seyri başka...

1974’te savaş patlak verdiği zaman Taner Şah ve ailesi, diğer köylülerle birlikte köyden kaçmışlardı... Evlerine dönünceye kadar aradan neredeyse bir ay geçmişti... Bu sürede kah köy dışında, kah bir mağarada, en çok da Ayharida’da okulda kalmışlardı...

Eve geri döndüklerinde, eve “ganimet” maksatlı girildiğini, Taner Şah’ın annesinin altınlarının çalındığını görmüşlerdi... “Ganimet” etmeye gidenler, Taner Şah’a babasının beş Kıbrıs Lirası’na satın aldığı kemanı da çalmışlardı... Keman, meydanda yoktu...

Aradan bir on gün geçtikten sonra bir köylüleri elinde bir kemanla gelip Taner Şah’a gelmiş ve “Al, bu senin” demişti...

“Nasıl yani?” demişti Taner Şah...

Ayguruş’ta (Ayios Amvrosios-Esentepe) bir evdeki bir dolaptan, bir asker bu kemanı almış, sonra da “Ben bunu napacam?” demiş, Görneçli bu köylü ise “Sen onu bana ver da hallederim” deyince, asker bu kemanı bu köylüye vermişti... Görneçli, Şahlar’ın köylüsü bu adamın aklında herhalde Taner Şah vardı ki doğrudan ona giderek bu kemanı vermişti...

“Yani bu kemanın sahibi Rum mudur?” diye sormuştu Taner Şah... “Bu kemanı geri istemeyecek mi adam?” demişti çocuk saflığı içinde...

Köylüsü da ona “Onlar köyü terketti, kaçtılar” demişti...

Taner Şah kemanı almıştı ve babasının hem kahvehane, hem de bakkal dükkanı olarak hizmet veren yerinde bir rafa koymuştu... Çalmak istediğinde raftan alıyor, akort ediyor, çalıyordu... Kahvehane onun okulu gibiydi... En çok istediği şey de konservatuvara gitmekti...

Ayguruşlu, tanımadığı o Kıbrıslırum’a ait bu kemana bir de isim takmıştı: “Emanet”...

Evet, bu kemanı kullanıyordu, çalıyordu, çalacaktı da – hem de her yerde... Kurduğu gruplarda, konserlerde, düğünlerde... Hem kuzeyde, hem güneyde, hem yurtdışında bu “Emanet Keman”, ona eşlik edecekti... Ama hiçbir zaman kendine ait hissetmemişti bu kemanı ve o nedenle buna “Emanet Keman” diye isim takmıştı... Hatta bir keresinde, İstanbul’da bu kemanı tamire götürdüğü zaman, herhalde bu kemanı orada gören İbrahim Tatlıses’in kemancısı onu telefonla aramış ve kemanı kendisine satması için 11 sene önce 10 bin lira teklif etmişti... Taner Şah, “Satmam” dememişti, “Satamam” demişti... Çünkü kalbinin derinliklerinde hep o arzu vardı, bu kemanı sahibine iade etmek... “Belki bir gün sahibini bulur ve bu kemanı iade ederim” düşüncesindeydi... “Bana ait değil ki bu keman” diye düşünüyordu...

Bir keresinde bana bir mesaj yazmıştı: Bu kemandan söz etmiş ve sahibini bulmamızı istemişti... Fakat kendi kimliğini gizli tutmak istiyordu henüz o günlerde... Çeşitli çekinceleri vardı... Bu da işleri zorlaştırabilirdi...

Nihayetinde üstündeki bütün korkuları atmış ve bu kemanın sahibini bulmaya karar vermişti birkaç sene sonra... Ve çok değerli arkadaşımız, olağanüstü yardımsever bir insan olan Miranda Hristodulu’yu aramıştı... Miranda, Türkçe konuştuğu ve hatta Türkçe dersler verdiği için Kıbrıslıtürkler’e her zaman yardım etmekteydi... Çünkü rahatlıkla iletişim kurabiliyordu...

Taner Şah, bu kemanın sahibini bulması için Miranda’dan yardım istemişti...

Miranda bir düşünmüş, sonra aklına gelmişti: Gerçekten de Türkçe dersi alan öğrencilerinden birisi Ayguruşlu’ydu – yani kemanın geldiği köydendi. Üstelik Bay Savva, Ayguruş’un Kıbrıslırum muhtarıydı! Bundan daha güzel bir tesadüf olamazdı! O zaman Taner Şah umutlanmıştı, mutlaka kemanın sahibini bulacağına dair...

Öyle de olacaktı: Bir gün, Miranda onu Bay Savva ile buluşturdu... Taner Şah, kemanın boy boy fotoğraflarını çekip kağıda bastırmıştı, pırıl pırıl resimlerdi bunlar... Vakt-i zamanında Ayguruş’ta keman çalan birkaç aile vardı, muhtar efendi bu resimleri onlara gösterecekti...

Aradan iki hafta kadar bir süre geçtikten sonra nihayet güzel haber gelmişti: Kemanın sahibi olan aile bulunmuştu... Miranda, onları Lefkoşa’da, ara bölgede, Ledra Palas Oteli karşısındaki Dayanışma Evi’nde buluşturacaktı...

Taner Şah, “Emanet Keman”ı da alıp gitti Dayanışma Evi’ne...

Kemanın sahibi Bay Kiriakos Hacıefitimiu idi... 1974 öncesi, Girne Hastanesi’nde vefat etmişti... Bay Kiriakos Hacıeftimiu’nun oğlu Sotiris Hacıeftimiu gelmişti, eşiyle birlikte... Ayguruş muhtarı Bay Savva ve Miranda da oradaydı...

Taner Şah, “Kemanımız bu… Lütfen kabul buyurun” dedi... “Gerçek sahibine, memnuniyetle veriyorum…”

Bay Sotiris, babasına ait bu kemanı eline aldığında ağlamaya başlamıştı, “Babammu” diyerek yani “Babacığım...”

48 sene sonra babasına ait bu keman, Taner Şah’ın yüce gönüllülüğü ve insaniyeti sayesinde aileye geri dönmüştü... Olağanüstü bir insanlık jestiydi bu, hele de bugünkü dünyamızı, bugünkü insan ilişkilerini, bencillikleri, şımarıklıkları ve açgözlü hareketleri düşündüğümüzde, Taner Şah’ın insaniyeti, gökyüzünün en parlak yıldızı gibi pırıl pırıl parlıyordu...

Taner Şah’ın bana sözünü etmiş olduğu kemanın sahibini bulup onu aileye iade etmesine ilişkin küçük bir haber çıkmıştı geçtiğimiz haftalarda POLİTİS gazetesinde. Bunun üzerine onu aradım ve bir röportaj yapmayı önerdim. Sağolsun kırmadı beni ve kabul etti. Onunla geçtiğimiz günlerde oturup etraflı biçimde konuştuk... Yaşadıklarını, müzikle ilgili öyküsünü, “Emanet Keman”ın öyküsünü anlattı bana...

(FOTO: Ayguruş'tan bu güzel kemanı Taner Şah uzun yıllar kullandı ve sonra da sahibini bulup iade etti...)

Müzik ustası Taner Şah, bir köylüsünün 1974’te Ayguruş’tan alıp kendisine verdiği kemanın esas sahibi olan Kıbrıslırum aileyi bularak bu değerli kemanı kendilerine nasıl iade ettiğini ayrıntılı biçimde aktardı... Ayguruş’tan bir “Emanet Keman”ın öyküsüne ilişkin müzik ustası Taner Şah’la röportajımız şöyle:

SORU: Kaç yaşındasınız?

TANER ŞAH: 60 yaşındayım…

SORU: Görneç yani Kornokipos doğumlusunuz…

TANER ŞAH: Evet…

SORU: Kaç yaşına kadar köydeydiniz?

TANER ŞAH: 21 yaşında nişan olduk Gönyeli’ye, 21 yaşında aldılar bizi Gönyeli’ye…

SORU: Nasıl bir köydü Görneç o zaman, hatırladığınız?

TANER ŞAH: Yani tipik bir Kıbrıs köyü… Dağın eteğinde bir köy, bilirsiniz… İnsanları samimi, birbiriyle yardımlaşmaları falan… Tipik Kıbrıs köyü.

SORU: Karma köy değil miydi hiçbir zaman?

TANER ŞAH: Yok, değildi… O bölgede zaten, bilirsiniz herhalde, Çatoz, Yeniceköy, Kalavaç, Görneç, Ayharida, bunlar sadece Kıbrıslıtürk köyleri idi… Gerçi bana sorarsan farketmez yani, insanların kimliğinde yazan etiketler, benim için farketmez.

SORU: Önemli olan insan olması…

TANER ŞAH: Önce insan, ondan sonra doğduğu ülkenin, işte Kıbrıs’ta doğduysa, Kıbrıslı…

(FOTO: Taner Şah'ın rahmetlik annesi Vijdan Şah)

SORU: Tabii ki öyledir da karma köylerde daha farklı ilişkiler olurdu, sadece Kıbrıslıtürk köyü ya da sadece Kıbrıslırum köyüysa, daha farklı ilişkiler olabilirdi…

TANER ŞAH: Anladım… Benim rahmetli annem da Gazafanalı’ydı…

SORU: Karma köy…

TANER ŞAH: Karma köy… Annem pek bir şey anlatmazdı ama nenem çok anlattı, köylüleriynan, komşularıynan çok iyi geçinirlerdi, birbirlerine yardım ederlerdi… Gomşuluk ilişkileri…

SORU: Milliyetçilik öncesi Kıbrıs idi o işte…

TANER ŞAH: Aynen öyle…

SORU: Ondan sonra bir nifak tohumları sokuşturdular ve bugüne kadar vardık…

TANER ŞAH: Maalesef…

SORU: O zaman 1963’lerde siz köydeydiniz…

TANER ŞAH: 63’te ben iki yaşındaydım…

SORU: İki yaşındaydınız… 74’te da 12-13 yaşındaydınız… 63’ten herhangi bir şey hatırlar mısınız?

TANER ŞAH: Hiçbir şey hatırlamam…

SORU: 74’ten ne hatırlarsınız?

TANER ŞAH: 74’ü harfiyen hatırlarım. Harfiyen…

SORU: Nasıl geçtiydi o günler, sizin için? Köydeydiniz herhalde…

TANER ŞAH: Köydeydik. O zaman ilkokul bittiydi, bir yere başlamadıydım daha, okul ya da işe falan. Ne yapacağımızı düşünürdük. Bu arada ben doğuştan engelliyim, ortopedik engelli, doğuştan kalça çıkığı durumu var bizim. Babam-annem, kararsızlık içindeydik, “İşe mi koyalım, okudalım mı” falan diye… Halbuki okudacan adamı, işte ilkokulda tamamdı… Neyisa… O kararsız günlerin içinde…

SORU: Siz ne isterdiniz mesela? Var mıydı aklınızda bir şey?

TANER ŞAH: Konservatuvar isterdim. Konservatuvar ya da doktorluk, hayalimdeki meslek…

SORU: Konservatuvarı niçin isterdiniz? Nasıl farkettiydiniz ilk ki müzik yeteneğiniz var? Biri mi farkettiydi?

TANER ŞAH: Bizim köyde Celal abi diye bir adam vardı, Celal Gürsel… Onun yardımıynan mı deyim, teşvikiynan mı deyim, benim ona özenmem mi deyim, ondan gördüm ben… Saz çalardı adam, sazı yavaş yavaş öğretti bana pratik olarak. Ondan sonra 11 yaşına geldiğimde bir keman aldı babam bana rahmetlik Mehmedali Tatlıyay dayıdan.

SORU: Ondan ders mi aldıydınız?

TANER ŞAH: Yok, ondan keman aldı babam bana… 5 Kıbrıs Lirası’na aldıydı o zaman bana kemanı, 1972’de. İşte, müziğe öyle başlamış olduk.

SORU: O kemanın bir markası falan var mıydı?

TANER ŞAH: Çekoslovak bir kemandı… O dönemde, bahsettiğim dönemde, Kıbrıslırumlar gelirdi bizim köye – bunlar Kıbrıslırum memurlardı Tarım Dairesi’nden… Öyle işte, üreticilerinan konuşurlar, ederler… Defterler, dosyalar falan… O işi yaparken, bizim öğretmen dedi bana, “E al getir sazı da biraz çal gendilerine…”

Aldık geldik sazı. Oturduk, yemek yerlerdi Rum memurlar. Dinledi, bir tanesi dikkat ettim böyle, ellerini kavuşturdu, burnuna koydu parmağını, bana bakar, dik dik bana bakar öyle… Bitirdik… “Bu çocuğu” dedi, “müzik okuluna yönlendirin…”

Takıldı benim aklıma orada… Hala daha o takıntıynan ben giderim. Yani içimde bir uhdedir o… Müzik hikayesi böyle bizim…

SORU: Keman çalmayı nasıl öğrendiydiniz?

TANER ŞAH: Kemanı da işte o Celal abi, bizim köylü… Sazın yanında, cümbüş da çalardı bu adam. Cümbüşnan kemanın perdeleri diyelim, az da olsa benzeşir diye biraz da keman çalardı öyle. Ne bilirsa bana gösterdi… Ben ondan yola çıktım.

SORU: Kendi kendinizi geliştirdiniz…

TANER ŞAH: Bugüne kadar geldik. Sadece bir yıl kadar nota dersi aldım rahmetlik Fikret Özgün’den… Devlet Senfoni Orkestrası Müdürü’ydü, hatırlarsınız herhalde. Ondan bir sene kadar nota dersi aldım. Aldığım eğitim o…

SORU: Yani keman size hep eşlik etti, hayatınız boyunca?

TANER ŞAH: Evet… Üçüncü çocuk… Hatta birinci!

(Devam edecek)

FOTO: Taner Şah