(Bir yanım sağlık (Beyaz önlüklüleri oynarım Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Nükleer Tıp Bölümünde) Diğer yanım Sanat (parmaklarım çamurla dans eder.. .)
Kendimi tek kelime ile tanımlayacak olsam… Etrafımdakilerin deyişiyle enerjik ve hümanist bir kişilik
Şu an yaptığım işi yapmasaydım… Yaşamımda Tiyatro yolculuğu devam ediyor olabilirdi... Tiyatro içinde insanı barındırıyor yaptığım meslekler arasında ilişki aranırsa (Tiyatro insanı insanla, insanla anlatma sanatı)
Benim gündemimi en fazla meşgul eden… Projeler
Kayıtsız kalamadığım şey… Vefasızlık
En büyük pişmanlığım… Hayatta en değerli şey olan “zaman” ve zamanı hak etmeyen insanlara harcama gafleti
En büyük sevincim… İkitanem
Hayatımın dönüm noktası… Anne olmam
Beni en çok etkileyen yazar… Murathan Mungan
Başucumdaki kitap… Halil Cibran/Ermiş
En keyif aldığım müzik… Cazz
En son izlediğim film… Maymunlar Cehennemi
Kendim için son aldığım şey… Güneş gözlüğü
Dolabımdaki en gereksiz şey… Beden genişlemesinden dolayı giyemediğim ince çoraplar
Benim için alınabilecek en güzel hediye… Baykuş
Kendimle ilgili değiştirmek istediğim şey… Aceleci ve ani karar verme
Kendimde beğendiğim özellik… Azim, Çaba, dört elle sarınmışlık
Olmasa da olur… TV
Olmazsa olmaz… Hareket ve hoşgörü
En iyi yaptığım yemek… Gömeç dolması
Hayalimdeki dünya… Farklı renk farklı düşünce farklı görüş de olunsa da yan yana durabilmeyi başararak birlikte hareket edebilen, paylaşmayı becerebilen insanlardan oluşan dünya.
Aşk benim için… Huzuru barındırmakta ve için kıpır kıpır olup, ayakların yerden kesilip göklere yükselme hali
Onunla çok tanışmayı isterdim… Henry Moore
Görmek istediğim yer… Küba
Mutlaka yapmak istediğim… Aya-İrini açık hava Müzesi’nin Dünyanın ilgi odağı olarak Cazibe Merkezleri arasına girmesini sağlayacak projeleri gerçekleştirme.
Son olarak söylemek istediklerim… Teknolojik rüzgarlarla sürüklendiğimiz, sevgiyi ve hoşgörüyü daha çok kaybettiğimiz nerdeyse insanlığın mahfı olacak günümüzde; Yaşadığımız zamanın ‘düşbazıyız’ biz aslında. Kör zamanlar biriktiriyor, eğreti ve ilişik yaşıyoruz. Plastisin kıvamında vıcık ruhlarımızla, her mekana uygulanmaya hazır lego gibiyiz ve bir ‘lik-luk’ oyununun aidiyetliği içinde çoğalırken azalıyoruz lagaluga yapa yapa. Aynaya baktığında şaha kalkmış bir at görseli benliğinde yer etmiş insan topluluğundan sıyrılmalıyız… Uğuruna ölünecek bir şeyimiz yoksa aidiyetlik de yoktur oysa. Halbuki hayatın milliyeti sevgi değil miydi? Öyleyse sevgisini ve insanlığını kaybetmiş insanların milliyeti nedir o halde bunca sevgisizlik ve hiçlik içinde? Bu kayboluşun içinde sevgiyi yeşertmeliyiz yeniden hoşgörü ile birlikte.