Bir Kıbrıslırum okurumuz (adı yanımızda mahfuz) bizi arayarak 1974’te Ayirini’de EOKA-B’cilerin olası bir katliamını önlemek üzere bazı Kıbrıslıtürkler’i otobüsle köyü Yorgoz’a götürdüğünü, onları Yorgoz’daki (Diyorioz – Tepebaşı) eski Kıbrıslırum ilkokuluna yerleştirdiğini, bunun 20 Temmuz 1974’ten sonra yaptığını kaydetti. Kıbrıslırum okurumuz, kendisinin Yorgozlu olduğunu, gerek olası bir katliamı önlemek, gerekse olası bir esir değiş tokuşunu da dikkate alarak Ayirinili (Akdeniz) bazı Kıbrıslıtürkler’in Yorgoz’a götürülmesini sağladığını belirtti. Okurumuz, ondan sonra kendisinin Lapta-Karava bölgesine gönderildiğini ve 14 Ağustos 1974 sonrası Yorgoz’a geri döndüğünde, ilkokuldaki Kıbrıslıtürkler’in gitmiş olduğunu gördüğünü kaydetti.
Okurumuz ayrıca Ayirini’de 20 Temmuz 1974’ten hemen sonra bazı EOKA-B’cilerin bir Kıbrıslıtürk çobanı öldürdüklerini öğrenmesiyle birlikte, kendisinin de landroverle gezerek “Ömeris, Bozos, Kafkaris ve Şilas adlı çobanları ovalardan toplayıp evlerine götürdüğünü” belirtti. “EOKA-B’cilerin bir Kıbrıslıtürk çobanı vurmakla işe girişmişlerdi fakat buna devam edebileceklerini düşünerek, çobanları ovalardan toplayıp evlerine götürmüştüm” diyen okurumuza bizimle paylaştığı bu bilgiler için teşekkür ederiz.
Konuyla ilgili olarak Ayirini’den bir okurumuz Ayirinili bazı Kıbrıslıtürkler’in 20 Temmuz 1974’ten sonra Yorgoz’a götürülmüş olduğunu doğruladı... “Götürülenler çok daha fazlaydı, iki otobüs değildi, daha fazlaydı, beş on kişi değildi” diyen bu okurumuz... “Bayağı kalabalıktılar... Bir hafta falan kaldılardı Yorgoz’da” dedi.
Ayirini’den Kıbrıslıtürkler’in ve Kıbrıslırumlar’ın öykülerini yıllarca bu sayfalarda kaleme almıştık. Halen Ayirini’den (Akdeniz) hem Kıbrıslıtürk, hem de Kıbrıslırum “kayıplar” var ve Kayıplar Komitesi henüz onların gömü yerlerine ulaşabilmiş değil...
Konuyla ilgili olarak bilgi sahibi olan okurlarımı isimli veya isimsiz olarak 0542 853 8436 numaralı telefondan beni aramaya davet ediyorum.
Kayıplar Komitesi’yle temasa geçmek isteyen okurlarımız 181 ihbar hattını arayabilirler...
11 SENE ÖNCE NELER YAZMIŞTIK?
Ayirini yani Akdeniz’in “kayıpları”yla ilgili olarak 11 sene önce, o dönemin Kayıplar Komitesi yetkililerine bazı olası gömü yerleri göstermek için birkaç kez Ayirini’ye gitmiştik...
O günlerde bu sayfalarda neler yazmıştık? Bu yazılarımızı tekrar paylaşmak istiyoruz...
“Kayıplar Komitesi yetkilileriyle birlikte, Akdeniz (Aya İrini) köyünde “kayıp” olan Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler’in olası gömü yerlerini ziyaret ettik...
Aya İrini’nin “kayıplar”ı...
1974 yılında Aya İrini’de “kayıp” edilen Kördemenli (Kondemenos) baba-oğul Takis Panteli ve Pantelis Hacıhristoforu ile Liveralı (Sadrazamköy) Andreas Şekeris’in yanısıra Erdoğan Mustafa ve Fikret Mehmet Kalyoncu’nun olası gömü yerlerini araştırmak üzere Kayıplar Komitesi yetkilileriyle birlikte dün (9 Haziran, 2010 Çarşamba) Akdeniz köyüne (Aya İrini) gidiyoruz...
1964 yılında Prastio’da (Aydınköy) “kayıp” edilen Aya İrinili (Akdeniz) Sami Hüseyin Arap’ın öyküsünü daha önce bu sayfalarda kaleme almıştım. 1974 yılında bu köyde “kayıp” edilen Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar’ın öykülerini de, Kıbrıslıtürk, Kıbrıslırum ve Maronit okurlarımdan yavaş yavaş ayrıntılı biçimde öğrenmeye başlıyorum... Onların yardımlarıyla belki harika bir güzelliğe sahip bu sessiz, el değmemiş köyde ister Kıbrıslıtürk, ister Kıbrıslırum olsunlar, “kayıp” insanların nerelere gömülmüş olduğunu bulmaya çalışıyoruz...
Sabah saat 10.00’da yola koyuluyoruz... Bana konuşup bilgi veren bir Kıbrıslıtürk şahit de, Kayıplar Komitesi yetkilileri eşliğinde bizimle köye gelerek Kıbrıslırum “kayıp” şahısların olası gömü alanını göstermeyi kabul ediyor... Buna çok seviniyorum... Bu iyi yürekli Kıbrıslıtürk şahit, Kıbrıslırum “kayıplar”ın bulunması için elinden gelen yardımı yaparken, Aya İrinili Kıbrıslırumlar’a da çağrıda bulunuyor ve “Lütfen siz de Erdoğan Mustafa ve Fikret Mehmet Kalyoncu’nun nereye gömüldüğünü söyleyiniz ki bu köy, bu yükten kurtulsun, artık rahat bir nefes alabilsin... Birkaç akılsız insanın savaş koşullarında işlediği bu suçlardan ötürü, geride kalan aileleri daha fazla acı çekmesin” diyor...
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Yardımcısı Uğur Umar’ın dört çekişli aracıyla gidiyoruz Akdeniz (Aya İrini) köyüne... Çünkü Kıbrıslıtürk şahide göre, gideceğimiz yere normal bir araçla gitmek mümkün değil... Kayıplar Komitesi’ne ait dört çekişli araçların tümü de kazılarda olduğu ve biri de bozulduğu için, Uğur Umar kendi arabasını alıyor... Yanımızda Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Yardımcısı Ksenofon Kallis ve Kayıplar Komitesi’nin Kazılar Koordinatörü, Antropolog Okan Oktay var... Okan Oktay, bölgeye nasıl gidildiğinin kaydını tutuyor ve olası gömü yerlerinin koordinatlarını kaydediyor...
Akdeniz köyünden bir toprak yola giriyoruz – bu yol, Kormacit ile Aya İrini (Akdeniz) arasında bir yol... Sağımız, solumuz ormanlık... Buraları av bölgesiymiş ve av mevsimi keklik, tavşan, cikla avlamak üzere insanlar buraya geliyorlarmış...
Önce Hüseyin Tarabulus’un mandrasının yakınlarında duruyoruz... 20 Temmuz 1974’te köye Yorgoz’dan (Tepebaşı), Livera’dan (Sadrazamköy), Siyanohori’den (Kumköy) ve belki Omorfo’dan (Güzelyurt) silahlı 20 civarında bir EOKA-B grubu gelmiş ve köyü kuşatmış... Onlara Aya İrinili (Akdeniz) bazı EOKA-B’ciler de katılmış... Bu EOKA-B’cilerden izin alan Hüseyin Tarabulus, üstüste üç gün süreyle mandrasına giderek hayvanlarını dışarıya çıkarıp otlatmaya götürmüş... Ancak üçüncü gün onu öldürmüşler...
Yaklaşık 20 kişilik bu silahlı gruptan 3-4 tanesinin çok fanatik olduğunu anlatıyor Kıbrıslıtürk şahit... Köylülere eziyet etmeye meraklıymış bunlar ve hatta Omorfo Polis Müdürü bir Kıbrıslırum, onların bu eziyetlerinin önüne geçmeye çalışmışmış...
Tarabulus’un öldürüldüğü noktaya gitmek üzere ormanın içinden geçen ve aşağılara doğru inen bir yola giriyoruz ancak yol o kadar bozuk ki, dört çekişli bir araçla bile buradan inmek mümkün değil...
“Arabayı burada bırakıp yürüsek mi acaba?” diyorum...
Ama Kıbrıslıtürk şahit, “Başka bir yol daha var... Bir ara sellerde büyük taşlar düştüydü o toprak yola ama herhalde şimdiye kaldırmışlardır... Çünkü o yolu traktörler kullanır, Kormacit-Aya İrini arasında” diyor...
Geriye dönüp başka bir toprak yola giriyoruz – oldukça dik ve bozuk yoldan aşağıya doğru iniyoruz... Nihayet düzlük bir alana geliyoruz... Buraya “Dereler” diyorlarmış köylüler ve bu toprak yolu Kormacit ile Aya İrini arasında köylüler kullanıyorlarmış...
En az yüz yıldan beridir, Hüseyin Tarabulus’un ailesi hayvanlarını bu bölgeye otlatmaya getirirmiş... Kıbrıslıtürk şahide göre, başka çobanlar ise başka bölgelere götürürmüş hayvanlarını...
Hüseyin Tarabulus’un mandrası tepenin hemen arkasında kalıyor... Burası tepeciklerle çevrili bir vadi – ıssızlığın ortasındayız... Az ileride Hüseyin Mustafa Tarabulus’un mezarı var... Usulca mezara yaklaşıyoruz. Bu ıssızlığın ortasında tek başına bu mezar öylece duruyor, 1974’te EOKA-B’cilerin işlediği cinayete tanıklık edercesine... EOKA-B’ciler, Girne’de çıkarma yapılan yere “savaşmaya” gitmek yerine, eli silah tutmayan, yaşlı bir çobanı öldürüp “kahramanlık” etmişler... Pek çok EOKA-B grubunun tümüyle aynı şekilde davrandığını görmek mümkün: Solcular cephelere sürülürken, bu aşırı sağcı gruplar geride kalıp köylerde kısılmış yaşlıları, kadınları, çocukları öldürmekle, ırza tecavüzlerle, hırsızlıklarla uğraşıyorlardı, Muratağa-Atlılar-Sandallar’da yaptıkları gibi... İşte bu köyde de, bu yaşlı adamı hayvanlarını otlatırken avlamışlar ve öldürmüşler. Hüseyin Tarabulus, 23 Temmuz 1974’te öldürüldüğü yere gömülmüş... Mezarı da buraya yapılmış...
Bu mezarın yerini bilmeyen herhangi birisinin buraya gelip de bulması, kolay kolay mümkün değil...
Köyde, daha önce bu sayfalarda öyküsünü yazdığımız “Mustafali” yani Mustafa Çakmak da öldürülmüş, o da yaşlı bir çobanmış ve aynı silahlı grup tarafından öldürülmüş... Erdoğan Mustafa ile Fikret Mehmet Kalyoncu’nun ise, Aya İrinili A. tarafından öldürüldüğü anlatılıyor... A., 1974 öncesi de azılı bir EOKA-B’ci imiş ve şirosu da varmış... Erdoğan Mustafa ile Fikret Mehmet Kalyoncu’yu köyün ortasında öldürüp – herhalde yanında başka silahlı Kıbrıslırumlar da vardı – sonra da onları şirosunun kepçesine koyarak “Palyo Kastro” (Eski Kale) denen bölgeye götürüp orada biryerlere gömmüşmüş... Bu alan, “Kral Mezarı” denen bölgede bulunuyor... Ama önce, Tarabulus’un mezarının çevresini araştırmamız gerekiyor... Çünkü anlatılanlara göre, “kayıp” üç Kıbrıslırum, Kördemenli (Kondemenos) Taki Pantelis ve Pantelis Hacıhristoforu ile Liveralı (Sadrazamköy) Andreas Şekeris, Tarabulus’un mezarının yakınlarına gömülmüş ve üzeri de taşlarla örtülmüş...
Araziye dağılıp araştırmaya başlıyoruz... Kallis, kuşku uyandıran bir yükselti görüyor, yanına büyük taşlar yığılmış... Burada toprak yumuşak...
“Eğer yukarıdaki yoldan geldilerse” diyor, “ve şiro getirdilerse, onları buraya gömmüş olabilirler. Bu taşları da şiroyla bu noktaya yığmış olabilirler...”
Azıcık geriye çekilip baktığınızda, bu yükselti gerçekten de kuşku uyandırıyor...”
YANIT HAKKI...
Ayten Ceydan, Reporter'den dün “Kıbrıs’ın güneyinde yaşayan Ayten Ceydan, REPORTER dergisiyle röportajında vurguladı: “Birbirimizi sevmeyi öğrenmeliyiz...” başlığı ile aynen tercüme ettiğimiz ifadelerin, kendisine değil, Reporter’e ait olduğunu söyledi.
DEVAM EDECEK