AY IŞIĞI

Cenk Mutluyakalı


Mağusalı şair Kostas Montis, esir kampında ‘ay’ı kıskanır…
<<…Nasıl da güzelsin sevgili ay.
dikenli tellerin dışında
nöbetçi olmadan sağında solunda…>>

***

İnsanın “esir kampı”nda yaşıyor hissine kapılması için bazen ne nöbetçiye ihtiyaç vardır, ne de dikenli tellere…
Montis, bir Kıbrıslı şair, "Nobel Edebiyat Ödülü"ne aday gösterilir, insanlık yeni bir yüzyılı karşılarken…
Ve bu adaylığın dört yıl sonrasında gözlerini yumar, yaşama…
Geride bıraktığı adasında, ay, hâlâ, dikenli tellere gönderir yansımasını…

***

Esir kampında dahi güzel görünen ‘Ay’a, aşkını yükler Neşe Yaşın.
<<… Ay aşktan yapılmıştır
seninle bakarken anladım
senin bakışın aydan yapılmıştır
sen ateşten, öpüşten
ve ışıktan yapılmışsın
ben senden…>>

***

Esirlik dendi mi, babamların anılarından hep Leymosun’daki kamp gelir aklıma.
Anam, “Orada da çaçayı kurar, kağıt oynarlardı” diye takılır.
Oysa sonraki yıllarda “çaça”yı kuranlar “savaş” artığı zenginlikle uyuturlar birkaç kuşağı birden…
Ellerindeki ‘joker’ ya bayrak olur, ya da ‘maaş çeki’ genelde!

***

Ay, dikenli tellerin dışına taşsa da, esirlik gündemimiz taşmaz genelde adanın dışına.
Oysa pek çok Kıbrıslı, 2’nci Dünya Savaşı'nda İngiliz ordusu saflarında yaşamıştır tutsaklığı, Almanların elinde…
Nazi tankları Avrupa'yı çiğnerken, askere yazılır Limnidili Bilal Denizal…
1941 Nisan’ında esirdir, Alman ordusunun izinde…
Ve ay ışığının altında, şu bağırmayla irkilir bir anda:
“Sıraya geç İngiliz'in köpeği…”

***

Yıllar yıllar sonra…
Nöbetçi adımların uzağında ışır, ay…
Ve evet, kim bilir, aşktan yapılmıştır belki de…
Ama bu kez “ay ışığı”, bir “darbe planı”na verir adını…
Kıbrıs'ta, barış için meydanlara yığılan on binlere karşı…
Hem de “sarı kız”la birlikte…
Öpüşten ve ışıktan değil, sadece “ateşten” anlayan!