Şefkat isteyenden esirgediğimiz sıcaklık ve sevgi,
Acısının paylaşılmasını isteyene açmadığımız merhamet kapılarımız…
Bizi üzen her ne varsa hatırladığımız fakat üzdüklerimizi hatırlamadığımız,
Böyle sanıp, içimizdeki gönül ırmağında, bu hatırlamadıklarımızla, üzdüklerimizle aslında sürekli yüzleşme halinde olmamız…
Fakat bunu itiraf etmemek,
İtiraf etmeyi de istememek,
Hep sabun köpüğü gibi kendimizi haklı görmek ve üste çıkmak…
Bazen merak ederim,
Eğer mümkün olsa ve sadece ayda yılda bir kez aynaya bakabilseydik, yüzümüzün ve ruhumuzun kendi görüntüsünün aynaya yansıttığı şaşırtıcı değişikliklerini görebilecek miydik?
Bakışlarımızın, mimiklerimizin, yüzümüzün rengini veya acımızı fark edecek miydik?
Hayatımızın en mutlu günlerini geçirirken, yüzümüzde oluşan sevgi çizgilerini,
En zor günlerini geçirirken de yüzümüze düşen hüzün çizgilerini,
Her gün görmeyip, ara sıra görebilseydik, unutmak istediğimiz her ne varsa unutamayacaktık.
Bakışlarımızdaki değişikliğe neyin sebep olduğunu anlayacak ve bunu hiçbir zaman unutmayacaktık.
Bir insanı insan yapan yaşadıklarının izleridir.
Aşklarımız, hırslarımız, egolarımız, bencilliğimiz, nefretimiz, günahlarımız kendilerini anlatmak için bizi, yüzümüzü kullanmış olacaklardı.
Aynaya baktığımız zaman hangi izin ne şekilde olduğunu biz bilecektik.
Yaptığımız yanlışlıklar,
Üzdüklerimiz,
Hüzünlerimizi hep öylece görmüş olacaktık.
Günahlarımızı görecektik...
Ve bir de başkalarının yüreklerinde bıraktığımız acıların gölgelerini görecektik.
Onların isyanlarını,
Onların gözyaşlarını,
Kederli gözlerini…
Üzdüğümüz insanlardan bize yansıyan çizgileri görecek ve
Çizgilerin çokluğu karşısında şaşıracaktık.
Şefkat isteyenden esirgediğimiz sıcaklık ve sevgi,
Acısının paylaşılmasını isteyene açmadığımız merhamet kapılarımız…
Bizi üzen her ne varsa hatırladığımız fakat üzdüklerimizi hatırlamadığımız,
Böyle sanıp, içimizdeki gönül ırmağında, bu hatırlamadıklarımızla, üzdüklerimizle aslında sürekli yüzleşme halinde olmamız…
O yüzden hep merak ederim,
Eğer aynaya her gün değil de yılda birkaç sefer baksaydık,
Göreceğimiz günah çizgilerinden belki de daha merhametli,
Daha sevecen,
Daha anlayışlı,
Daha insan olmayı öğrenebilecektik.
Aynaya da bakarken, yüzümüzle birlikte,
Üzdüğümüz, sevgimizi esirgediğimiz insanların yüzlerini de görecektik.
Bizimle birlikte sevinen, bizimle birlikte hüzünlenen yüzleri de…
İç muhasebesine girecektik,
Aslında yüzümüzle değil,
Vicdanımızı sorgulayacaktık,
Aslında oluşan çizgilerden değil,
Sadece kendimizle,
Sadece kendimizi…
Kırdığımız kalpleri,
Hırslarımız ve ihtiraslarımız için merhametsizce harcadığımız insanları,
Sevdiklerimizi görebilecektik o seyrine doyamadığımız yüzümüzde…
Ve belki de utanacaktık,
Ürkecektik kendimizden.
Yapabileceklerimizden ve yaptıklarımızdan…
Etrafımızdaki insanlara gösterdiğimiz merhametsizliği, sertliği, kabalığı, sevgisizliği, sadakatsizliği anlayabilecektik ve ne kadar büyük yaralar açtığımızı anlayabilecektik başka yüzlerde,
Başka ruhlarda ve başka hayatlarda…
Her gün veya her saat aynaya bakılan yüz farklıdır.
Nasıl ki bazen aradan uzun zaman geçer ve bir dostumuzu gördüğümüz zaman, ondaki değişiklikler bizi şaşırtır, bu da öyle bir şeydir.
Her gün gördüğümüz bir arkadaşımızdaki değişiklikleri pek fark etmeyiz kendisi ifade etmedikçe,
Ara sıra karşılaştığımız,
Ayda yılda bir gördüğümüz arkadaşımızdaki farklılıkları ise hemen görebiliriz.
Yüzümüzün de aynalara yansıması böyle bir durumdur.
Günden güne değişen çizgileri, oluşan mimikleri fark etmeyiz,
Çok nadir olarak onların sesini duyabiliriz.
Her gün bakılan yüz, sesi olmayan bir yüzdür.
Sesi olmayan bir yüz ise dilsizdir, kelimeler yüreğinden söze akamaz.
Ve o yüz görmemiz gerekenleri saklar bizden.
Belki de bilir ilgilenmeyeceğimizi diye boşuna ses vermek istemez.
Hatta kızarız, niye çizgiler oluştu diye ve hemen önlem almaya çalışırız…
Ama eğer yılda sadece bir kere baksaydık.
Şaşırtırdı bizi.
O kadar çok değişiklikler görürdük ki...
Bizi yaşantımızın içine salıverecek, geçmişin derin dehlizlerinde gezintiye çıkartacak ve yaşadıklarımızı anlatacak, gösterecek izlere rastlardık…
Onun ardından, kendi içimizde, ruhumuzda, kalbimizde biriktirdiğimiz sevinçleri ve mutlulukları sakladığımız günahların arasında dolanırdık.
Belki de meşakkatli bir gezinti olurdu,
Daha evvelden hiç planlamadığımız bir yolculuk…
Bir de bakardınız ki,
Sevgi dolu,
Şefkat dolu,
Sabırlı ve hoşgörülü olarak dönerdik bu içsel yolculuğumuzdan.
Daha mutlu daha sakin ve daha pişmiş bir yeni kendimizle dönerdik…
Eğer sadece senede bir bakabilseydik kendimize, yüzümüze ve gözlerimize.
İçimizdeki gerçek özü tanır ve onu daha çok severdik.