Ayrıcalık ve Sosyal Adalet

Salih Sarpten

Ders vermek her zaman kitapta yazılanları anlatmakla olmuyor. Çoğu zaman kitapta yazılmayanlar, yazılanlardan çok daha iyi anlatır vermek istediğinizi… "Ayrıcalık" ve "sosyal adalet" hakkında ders vermek isteyen bir öğretmeninin basit ancak güçlü bir çalışması bu durumun en güzel örneğidir… İşte o örnek:

Öğretmen her öğrenciye beyaz bir kağıt parçası verip "bunu buruşturun" diyerek işe başladı. Sonra çöp kovasını sınıfta herkesin görebileceği bir şekilde kara tahtanın (şimdilerde beyaz tahta oldu) hemen altına getirdi. Daha sonra da; "Oyun basit, hepiniz ülkenin nüfusunu temsil ediyorsunuz. Ve ülkedeki herkes daha refah bir yaşam ve üst sınıf vatandaş olma hakkına sahip" dedi. "Bir üst sınıfa çıkmak için, hepiniz elinizdeki buruşmuş kağıtları oturduğunuz yerden çöp kutusuna atmalısınız, çöp kutusuna atmayı başarabilen bir üst sınıfa çıkmış olacak" diye ekledi.

Arka sırada oturan öğrenciler hemen "Ama bu haksızlık!" diye söylenmeye başladılar. Ön sırada oturanların daha şanslı olduğunu söylediler. Herkes atışını yaptı. Beklendiği gibi, ön sırada oturan öğrencilerin çoğu ellerindeki kağıdı çöp kovasına sokmayı başardı (hepsi değil, en yakında olmalarına rağmen bazıları sokamadı) ama arka sırada oturanların sadece çok az bir kısmı bunu başarabildi.

Öğretmen sonucu şöyle özetledi "Çöp kovasına ne kadar yakınsan, başarma şansın o kadar yüksek. Ayrıcalık buna benzer. Adaletsizlikten şikayet edenlerin sadece arka sırada oturan öğrenciler olduğunu fark ettiniz mi? Buna karşın, ön sırada oturanlar içine doğdukları bu adaletsizliğin farkında değiller. Tek gördükleri şey hedefleri ile aralarındaki o kısa mesafedir…”

Şimdi şöyle bir düşünelim… Bugün yaşadığımız kronikleşmiş sorunların çoğu uzun zamanlardır fark etmediğimiz adaletsizlikten olabilir mi? Bugününe kadar hep ön sıralarda olduğumuz ve arka sıradakilerini pek düşünmediğimizden olabilir mi? Ya da artık ön sıralarda yer kalmadı, herkes arka sıralarda oturmaya başlamış olduğu için olabilir mi?

Ekonomide, sağlıkta, eğitimde, tarımda, kısacası bir bütün olarak kamusal yaşam hayatında geçmiş kırk yılın biriktirdiği derin sıkıntıları hep beraber yaşıyoruz. Kabahati çoğu zaman sistemde buluyoruz… Hiç kuşku yok, sistemsel ve organizasyon sorunlarımız çok büyük ve sürdürülebilir değil… Peki, ama ya birey olarak bizler… O sistemi çalıştıran insanlarımız… Arka sırada oturanlara haksızlık yapıldığını fark edebildi mi? Ön sıralarda oturanlar; bu ayrıcalığı nereden bulduklarını hiç sorgulayabildi mi?

Ve son söz: Belki de “eğitim” dediğimiz şey önce bunu öğretmenlidir… Eğitilmiş, genç bireylerin temel kazanımı, sahip oldukları bu ayrıcalığın farkında olmasını sağlamaktır. Ve "eğitim" dediğimiz bu özel ayrıcalığı, arka sıralarda bulunan insanları da gözeterek büyük işler başarmak için kullanmayı öğrenebilmesini sağlamaktır…

-------------------------------------------------

Biliyor muydunuz?

Üniversite Tercih Kılavuzunda Sürpriz Bilgiler


YÖK Başkanı Yekta Saraç, bu yıl üniversite tercih kılavuzunda değişiklikler yapacaklarını belirterek, "Bu seneye yetiştirebilirsek öğrencilerin gireceği programla ilgili, bölüm hocalarına o programın mezununa kazandıracağı yetkinliği, bizzat görsel olarak sunduğu bir platform oluşturmak istiyoruz” açıklamasında bulundu…

Saraç, "Programların akredite edilip edilmediği hususu bizim için önemli... Çünkü Kalite Kurulu'nu da bu şekilde sahada daha faal hale getireceğiz. Akredite edilip edilmemesi konusu önemli... Üniversite mezunlarının merkezi sınavlardaki başarıları var. Sayısal olarak değil, oransal olarak bu başarıların da kılavuzda belirtilmesi, bu da önemli" diye konuştu.

Yeni proje üzerinde çalıştıklarını da bildiren Saraç, "Bu seneye yetiştirebilirsek öğrencilerin gireceği programla ilgili, bölüm hocalarına o programın mezununa kazandıracağı yetkinliği, bizzat görsel olarak sunduğu bir platform oluşturmak istiyoruz. Bu gerçekten de YÖK'ün yeni yüzü olacak. Bu açıdan tercih kılavuzunda daha bilinçli bir tercih yapılmasını sağlamak istiyoruz"  ifadelerini kullandı.

---------------------------------------------------------------

Aklınızda Bulunsun

Öğrenmede Doğru Bildiğimiz Yanlışlar

Hollandalı eğitim bilimci Doç. Dr. Piet Kommers’in “öğrenme kültürü” hakkındaki makalesinde oldukça sıra dışı bir tanımı var... Kommers’e göre “öğrenme, sizle beraber her yere gidebilmelidir” diyor…

Kommers, “Çocuklar neden öğrenir?” sorusuna çok çarpıcı bir yanıt veriyor, “Öğretmenden kurtulmak için…” Böyle bir yanıtın doğruluğunu da şu gerekçelerle açıklıyor: “Çünkü öğretmenler çoğu zaman öğrencinin neyi bilip neyi bilmedikleri ile ilgilenmezler. Onlar, sadece sıradaki konuyu öğretmeye odaklanırlar…” Dahası Kommet, öğrenme ve öğretme ile ilgili ciddi yanlış inanışlarımız olduğunu dile getiriyor. İşte doğru bildiğimiz yanlışlar:
• Oturarak daha iyi öğrenilir.
• Öğrenme tamamen sesiz ortamlarda olur.
• Çalışkanlar daha iyi öğrenir.
• Tüm sınıfa uygulanan yöntem en iyisidir.

Oysa bunların hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Dahası birçok araştırma yukarıda bahsedilen uygulamaların hatalı olduğunu ortaya koymuştur… Sonuç olarak Kommers’e göre öğrenmenin, oyun ve çalışma ile beraber düşünülmesi gerektiği ve etkili öğrenmenin de bu üç kavramın arakesiti olduğudur…