• İşte tam da bu algılama biçimi, Çingeneleri toplumsal yaşamda ötekileştirmenin zeminini hazırlar: Çingeneler ancak çalgıcılık, dans gibi işleri becerirler.
CNN Türk’te, “Türkiye’de hükümet Romanların sosyal yaşamlarını iyileştirmeye yönelik önlemler alıyor” konulu bir haber izliyoruz. Romanlar diye kastedilen Çingeneler. Çingeneler Kıbrıs’ta ‘Gurbetler’ olarak da bilinir.
Konu güzel, hükümet kararı güzel, haber de güzel yazılmış. Fakat haber için kullanılan görüntüler herşeyi berbat ediyor. Haber yönetmeni görüntü olarak danseden ve çalgıcılık yapan Çingeneleri seçmiş.
Haberde görüntü önemli ama
Tamam, iletişimde görüntü çok önemli, görüntüsüz televizyon haberciliğini de banal buluyoruz. Ancak gazetecilik sorumluluğu, görüntünün haber içeriği ile uyumlu olmasını gerektirir. Haber haklarla ilgili ise bu daha da fazla önem taşır.
“Görüntülerde ne sakınca var? Çingeneler zaten çalgıcılık ve dansa meraklı değil mi? Daha çok bu işlerle hayatlarını kazanmıyorlar mı?” diye itiraz eden çıkabilir.
Önyargıları harekete geçirmek
İşte tam da bu algılama biçimi, Çingeneleri toplumsal yaşamda ötekileştirmenin zeminini hazırlar. Çingeneler ancak çalgıcılık, dans gibi işleri becerirler. Bir kaç beceri daha eklersek, kalaycılık, eskicilik de yaparlar. Bu şekilde Çingenelerle özdeşleşen becerileri sıralamaya başlayınca sıra onların konar – göçerliklerine, falcılıklarına, hırsızlıklarına, pisliklerine, etrafa verdikleri rahatsızlıklara gelir. Bilinçaltındaki önyargılar harekete geçer.
Kısacası haberde kullanılan görüntü basit bir uyumsuzluğun ötesine geçer, toplumsal eğitim sürecinde bireylerin beyinlerine kazınan ötekileştirici unsurları harekete geçirir.
Gazetecinin kötü niyeti olmayabilir
Çingenelerin yaşamının iyileştirilmesi ilgili habere ötekileştirici görüntülerin eşlik etmesi aklımıza bir soru daha getirir; CNN Türk muhabir, editor ve yönetmenleri Çingenelerden nefret mi ediyor? Habere çalgıcı görüntüsü ekleyenlerin böyle bir dürtüyle hareket ettiklerini sanmıyorum. Tam tersine, özellikle müzik ve eğlence dünyasına yaptıkları katkıdan dolayı (birçok orta sınıf mensubu gibi) çingenelere sempatiyle yaklaştıklarını tahmin edebiliriz. O zaman neden böyle ötekileştirici bir habere imza atıyorlar?
Çünkü geleneksel gazeteciliğin kodlamaları gazeteciyi ister istemez ayrımcı, ötekileştirici bir haber diline götürür. Haberi izletmek, ilgi çekmek, en geniş kesime ulaşmak için yaygın ve egemen değerler, yaygın bilinenler, yaygın paylaşılanlar kullanılır.
Bu durumda “Çingenelerin sosyal yaşamı iyileştiriliyor” diye bir habere “hangi görüntüyü koyalım?” diye düşünen bir habercinin aklına, Çingenelerin yaygın şekilde algılanan yaşam parçalarının gelmesi sürpriz değildir. Burda geleneksel habercilik açısından bir sorun yoktur.
Hak haberciliği
Ancak geleneksel habercilik toplumsal haklar, eşitlik, adalet ve hak kavramlarıyla birlikte ele alındığında sorunludur. Egemen haber dili toplumsal eşitsizliği, hak ihlallerini, ötekileştirmeyi normalleştirir. Bunun karşısına ‘hak haberciliği’ ile çıkılmalıdır.
Haberde etik kurallara uymak da hak ihlallerini engellemeyebilir. Dolayısıyla gazeteciliğe toplumsal sorumluluk penceresinden bakanların önünde zor bir durum çıkıyor; hak haberciliğini öğrenmek ve uygulamak.
Konuyla ilgili ciddi çalışmalar ve araştırmalar yapılmıştır. Bunları bulup yararlanmak gazetecilerin ve gazeteci örgütlerinin görevi.
Birkaç cümleyle özetlemeye çalışırsak, hak haberciliği, insan hak ve özgürlüklerine duyarlı bir bakış ve haber dilinin yerleştirilmesini gerekli kılmaktadır. Gazeteci, statik tarafsızlık konumunun ötesine geçerek, medyada sesini duyuramayanlara pozitif ayrımcılık yapmalıdır. Ayrıca insan hakları ve her türlü hak ihlalleri izlenmeli, haklarla ilgili sivil toplum örgütleri takip edilmelidir.