Küçük bir ayrıntının her şeyi değiştirebilmesi ne kadar tedirgin edici. Evimi dekore ederken düşündüm bunu. Kıyafet seçerken de aynısı geçerli. Ev taşıdığım için giysi kumbaralarına torbalar dolusu kıyafet attım geçen ay. Bana hediye verilen hiç giyilmemiş bazı kıyafetlere dokunamadım ama. Hediye oldukları için tabii. Duvarın kalkmasının ardından Doğu Berlin’de tek bir Lenin heykeli görmüştüm. Hepsini kaldırmışlar bunu niye bırakmışlar diye sorunca heykelin bir başka şehir tarafından verilmiş bir hediye olduğunu söylemişlerdi. Geçmişin üzerinden buldozerle geçilirken hediyeye saygı göz doldurucu.
Benim de böylesi bir hediye ahlakım var. Hiç hoşlanmasam bile verilen bir hediyeyi bir başkasına vermek vefasızlık gibi geliyor bana. Bir kutu dolusu kullanmadığım hediye nesneler koleksiyonum var bu nedenle. Yalan söylemeyeyim çok eskilerden çok da sevmediğim birilerinden gelen birkaç tanesini verdim sadece. Hediyeleri benim için alanların ne düşündüğünü çok iyi tahmin edebiliyorum. “Bu tam Neşelik demişlerdir eminim. Bana benzeyen, tarzımı andıran özellikleri var elbet. Ama bir detay her şeyi bozuyor işte.
Bu ince ayar işi nasıl da tedirgin edici. Bir anda bir şeyin değerini yükseltebiliyor ya da onu batırabiliyorsun. Şiirde de böyledir. Küçük bir ayrıntı birden şiiri başka bir boyuta taşır ya da bozar. Bazen tek bir kelimeyi arar durursun ve bulunca büyü gerçekleşiverir.
İnce ayrıntılara hâkim olmak bir yetenek bence; renklerin, orantıların birbiri ile olan ilişkisini bilmek. Mimarlara hep hayran olmuşumdur. Tanıdığım mimarların çoğu oldukça entelektüel. Bu öyle bir alan ki farklı disiplinlere hâkim olmayı gerektiriyor. Yetenek oldukça önemli tabii ki. Çevrede gördüğümüz nice garabet bu yeteneksizliğin sonucu biraz da.
Bazen bir seçim estetiğin ötesinde nedenler içerebilir. İnsanın kişisel tarihi ile bir ilişkisi vardır belki. Örneğin benim gözümün hep sarı koltuklara gitmesi 1963’te terk etmek zorunda kaldığımız evimizdeki sarı koltuklardan ötürü olmalı. Yanılmıyorsam ilk bizim eve televizyon alınmıştı köyde. Yaşım çok küçüktü ama şöyle bir anım var. Oturma odasının ışıkları söndürülmüş ve köylü kadın akrabalarımızla siyah beyaz bir Türk filmi izliyoruz. İnsanın kalbini hızla çarptıran bir aşk filmi. Belgin Doruk, Ayhan Işık olabilir. Kadınların bazılarının ağladığını görüyorum. Bu sahneyi gayet net hatırlıyorum ama koltukları anımsamamın bir nedeni, sonradan yağmadan kurtulmuş bir tanesinin Lefkoşa’daki göçmen evimize gelmiş olması.
Sadece nesnelerle ilgili değil elbet, ilişkiler için de geçerli bu söylediğim. Birisinin ters bir bakışı yaralayıcı bir iması kalbini paramparça eder insanın. Her şey çok yolunda gibidir ama ufak bir ayrıntı, küçük bir patavatsızlık mideyi altüst eder.
Çok kırılgan biri olduğum için yaralayıcı ortamlarda bazen öteki uca savurduğum oluyor kendimi. Kayıtsızlığa doğru sürükleniyorum birden. Bir çeşit kendini koruma yöntemi olmalı bu. Ama bellekte gizli bir toksin kutusu var. Bazen bir sızıntı hissediyorum ve birden düşüşe geçiyorum.
Ufak bir ayrıntıda işte bütün mesele. Şeytan ayrıntıda gizlidir derler. Bir dokunuş ile güzelleşebilir ya da çirkinleşebilir manzara. Detaylara hâkim olanlar başarılı oluyor hayatta.
Bazen hayret ediyorum. Son derece sofistike, felsefe ve edebiyata hâkim biri diyelim bir sanat nesnesi konusunda oldukça zevksiz davranabiliyor. Daha önce de dediğim gibi nesneler ile ilişkimiz biraz karmaşık. Nedenleri çocuklukta gizli olabilir bazı seçimlerimizin.
Son günler bazı ayrıntılar üzerine düşünürken geriliyorum. Küçük bir hata görüntüyü bozuyor çünkü. Kime göre diyeceksiniz. Güzellikler konusunda bir mutabakat yok ki. En azından benim içime sinmeli diyelim.
Verdiğimiz kararlar, attığımız adımlar hayat hikayemizi yazıyor. Yanlış köşeden dönmüşsek yolumuz uzuyor, hesaba katmadığımız bir faktör onca emeğimizi heba edebiliyor.
Ne çok yanlış ne çok sakarlık yapıyoruz hayatta. Küçük bir hesap hatası ile Bağdat’tan dönmek zorunda kalıyoruz. Biraz da oluruna bırakmak gerek belki de bazı şeyleri. Hayatın kendince bir dengesi var çünkü. Hatalarımız biraz da gelecekteki başarılarımızın teminatı. Bunca zorluk, sonraki aydınlıklar için döşenen yoldur belki de.