Ayrışma - Aynılaşma

Tümay Tuğyan

 


Kıbrıs sorununda durum pek iç açıcı değil, bu artık hemen herkes tarafından dillendirilmeye başlandı.

Birleşmiş Milletler’in, Aleksander Downer’dan boşalan özel danışmanlık görevine yeni bir isim ataması ve yaz sonundan itibaren sürecin yeni bir ivme kazanması gibi bir beklenti olmasına rağmen, bu beklentinin karşılık bulabilmesi için tarafların, kendi tutumlarını da yeniden sorgulaması gerekiyor.

Niyetsizlik tasmasını devamlı olarak ötekinin boynuna asma çabaları ve hatta müzakerelerin, karşı tarafın tavrı nedeniyle kopma noktasına gelmek üzere olduğuna ilişkin imalar...

Hem uluslar arası arenada ‘çözümü arzulayan ama bu arzunun tek başınalığı nedeniyle başarı hedefine ulaşamayan taraf’ olarak yer bulmaya hem de içeride prim yapmaya yönelik tüm bu manevralar karşılıklı olarak yoğunlaşmaktayken, BM’nin sürece daha aktif biçimde müdahil olmasından ne derecede medet umulabilir, kestirmek zor.

Ve de en önemlisi, Kıbrıs’ın kuzeyinde 9 ay sonra sandığa gidecekken ve bu seçimin ana malzemelerinden biri doğası gereği Kıbrıs sorunuyken!

Her ne kadar Kıbrıs sorunu sokaktaki insanın ajandasındaki yerini yitirmiş olsa da, vatandaşın çözüme ilişkin beklentisi ciddi anlamda kan kaybetse de ve kimsenin şu anda müzakere masasında ne olup bittiğiyle ilgilendiği yoksa da, seçim süreci ısındıkça ister istemez Kıbrıs sorunu yeniden vatandaşın gündemine gelecektir.

Fakat artık, bildik ‘çözüm vaatleri’ ile seçim kazanmak ne kadar kolaydır, vatandaşı tanıdık yöntemlerle ikna çabaları ne kadar karşılık bulur, emin değilim.

Geçmişten günümüze yaşanan her tecrübe, çözüm umutlarını biraz daha baltaladığı gibi, ‘çözeceğiz’ diyenlere karşı güven erozyonu da yarattı.

Ve maalesef öyle bir noktaya gelindi ki, ‘çözüm’ kelimesinin hem samimiyeti hem
de muhteviyatı sorgulanır oldu.

Nasıl bir çözüm?

Bu soruya ‘federal çözüm’ yanıtını verenlerin yelpazesi o denli genişledi ki, bu iki kelime her yan yana geldiğinde, boşlukta sallanır oldu.

Herkes ‘federal çözüm’ diyor...

Ve icraat keskin bir biçimde ayrışmadığı oranda, sözün sahipleri toplumun gözünde aynılaşmaktan kurtulamıyor.

Dolayısıyla bundan böyle ‘federal çözüm’ talebi ve vaadiyle toplumun karşısına çıkıp oy isteyecek olanların, bu ‘sloganın’ altını daha bir ciddiyetle doldurması gerekiyor.