Ayyanni’den Halil Mustafa ile Fatma Süleyman’a ait 103 yıllık dolap, değerli arkadaşımız ve okurumuz Kiriakos Yeorgiu Köfteros tarafından aileye iade edildikten sonra, HAS-DER tarafından güzelce, özenle ve sevgiyle restore edildi.
2 Kasım 2021 tarihinde, dolabın sahipleri Halil Mustafa ve Fatma Süleyman’ın torunu Öcal Dallı’nın daveti üzerine HAS-DER’e gittik ve burada değerli arkadaşımız Kiriakos Yeorgiu Köfteros, Ayyannililer (Aydın) Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Cemal Dermuş ve HAS-DER yetkilileri ile ve ayrıca dolabı restore eden ustayla buluştuk...
2 Kasım 2021 tarihinde bu olağanüstü güzellikteki dolabın restorasyonu bitmiş haliyle görmeye gittik hep birlikte ve HAS-DER yetkililerinden Hasan Çağlıoğlu, dolabın restorasyonunu gerçekleştiren usta olan Halit Sayar, Cemal Dermuş, Öcal Dallı ve Kiriakos Yeorgiu Köfteros’la röportajlar yaptık HAS-DER’de... Röportajlarımızın devamını bugün yayımlıyoruz...
Ayyannililer (Aydın) Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Cemal Dermuş:
“Keşke anamın da böyle bir dolabı olsaydı diye düşündüm...”
SORU: Siz neler hissedersiniz şu anda? Herhalde çok mutlusunuz...
CEMAL DERMUŞ: Vallahi Öcal bana daha önce bir fotoğraf gönderdiydi dolabın şimdiki restore edilmiş şekline yakın halini... Açıkçası görünce son halini dedim ki “Keşke anamın da böyle bir dolabı olsaydı ve öyle bir heyecanı da daha derinden yaşamış olsaydım...”
Gene aynı heyecanı duydum çünkü her aşamasında bulunmuş, dolabın muhafaza edildiği yerdeki halini görmüş, birebir arabaya yükleyip buralara getirkenki hallerini düşünüyorum... Kendi evimde birkaç gün muhafaza ettim... O dönemki heyecanımdan, parça parça getirmiş olmamıza rağmen evde durdum, acaba bütünü nasıl görünecek diye evde kurdum, tekrardan bozup buraya getirdim...
SORU: Durup burasıyla yani HAS-DER’le anlaşma yaptınız, sözleşme yaptınız...
CEMAL DERMUŞ: Evet, evet...
SORU: Kaça maloldu bu restorasyon?
CEMAL DERMUŞ: Vallahi Hasan Bey’le biz konuştuğumuzda bize sunulan teklif, 2,500 TL gibi bir rakamdı, derneklere göre yapılan bir uygulama bu...
SORU: Kişisel olsaydı, 4,500 TL olacaktı... Ayyannililer (Aydın) Kültür ve Dayanışma Derneği adına yaptırdığınız için 2,500 TL’ye maloldu...
HASAN ÇAĞLIOĞLU: Bu, dernekler arası bir dayanışma, artı böylesi bir tarihi olan bir ürünün da tekrardan kazandırılması amaçlı, zaten vakfımızın da misyonlarından biridir, günün sonunda böyle bir uygulama yapmaya karar verdik. Bir nebze de olsun, kurumumuzun bir katkısı olsun diye düşündük. Bu çerçevede böyle bir fiyat politikası uyguladık.
CEMAL DERMUŞ: Aslında çok farklı duygular içindeyim ama dolabın esas sahibinin torunu olan Öcal Dallı kardeşime, düşüncelerimde hayal ettiğim şeyleri gerçekleştirmem için attığı adımlara teşekkür ederim. Neticede onların dolabıdır, atalarından kalma bir dolaptır ama bütün konuşmalarımızda, Öcal da, aile de, derneğin binası olursa orada sergilensin öyküsüyle birlikte şeklinde bir anlayış vardır. Bu işte Öcal’ın katkısını asla unutamayız... Çünkü şöyle bir şey da vardır, dolabı ben buraya getirdim, gene Öcal’la birlikte getirdik ama buraya getirdikten sonra ben hiçbir aşamasına karışmadım, görevi tamamen Öcal’a devrettim, “Öcal, bu senin atalarının mirasıdır, bu işte de sen, hobi olarak da olsa merakın vardır, anlıyorsun. Beni hiç başkalarıyla karşı karşıya getirme, sen git, takip et bu işi, beğenmediğin tarafı söyle, “Beğenmedim” diye, yapsınlar” dediydim...
SORU: Kiriakos arkadaşımızın Ayyanni’de bulduğu çocuk sandaliyesi ne oldu?
CEMAL DERMUŞ: Sandaliyeyi de tamire verdim, o da tamir edildi ama henüz gidip alamadım, o da Bostancı’dadır (Zodya). Yani bu heyecanı, bu mutluluğu yaşarken ben Öcal’dan, herkesten önce iki kişiye teşekkürüm vardır. Tabii bu yolculuğa önce bizi Kiriakos çıkardı, senin katkılarınla... Dolayısıyla senin hakkın ödenmez...
SORU: Estağfurullah... Biz sadece aracıyık, elçiyik... Yeter ki yurdumuz bu tarz insani hareketlernan hatırlayabilsin ki insaniyet da var bu topraklarda... Sadece korkunç olaylar olmadı, insani jestler da oldu ve oluyor ve olmaya da devam edecek...
Dolabın sahibi Halil Mustafa ve Fatma Süleyman’ın torunu Öcal Dallı:
“Dolabın yolculuğu devam ediyor... HAS-DER’in katkılarıyla birkaç yüz sene daha yaşatabilirsek onu, ne mutlu bize...”
SORU: Nasıl bir süreç oldu dolap buraya geldikten sonra?
ÖCAL DALLI: Dolap geldikten sonra, HAS-DER’in elinde işler vardı, onların bitişini bekledik. Ve bir gün arayıp dediler ki “Biz yarın başlıyoruz...”
Geldim işte, Halit Usta’yla tanıştık, restorasyonu yapan ustamız. Ve ondan sonraki süreçte üç hafta boyunca neredeyse iki-üç günde bir buraya uğrayarak ne yaptıklarını gördüm. HAS-DER’in şu özelliği var: Yaparken, görüş da aldılar. Tabii ki profesyonel onlardır ama ağacın üzerindeki eski doku kazınırken hani günün sonunda “Bu niye böyle oldu?” demememiz için, her işlem yapılırken, bunlar temizlenirken hepsini gördük... Bu elimde tuttuğum parça, Ekim’in ilk haftasıydı, Halit Usta, bütün parçaları, çitaları tek tek söktü, temizledi, gizli çiviler vardı, zamanla açıldığı için içinde kir ve pas vardı. Bunları temizlemek zorundaydı. Yanılmıyorsam Ekim’in ya 7’siydi, ya da 8’iydi... Temizlik yaparken bu parçayı aldım ve koklanınca çıra kokusu geldi... Yani düşünün 100 yıl orada hapsolmuş... Kiriakos’un bir sözü vardır, “Karanlıkta gizlenen ahşaba hayat verdiniz” dedi, hayat veren tabii ki HAS-DER’dir ama bu da bize “Canlıyım ben” diyor. O kokuyu hissettim, aldım parçayı, eve geldim... Ve halen üstünde çıra kokusu var... Ve bu parçayı hatıra olarak aldım, saklamak için.
Bir yolculuktu, 100 sene yaşadı ve HAS-DER’in katkılarıyla da bu dolap birkaç yüz sene daha yaşatabilirsek ve bizden sonraki kuşaklara da bu saklanırsa, ne güzel olur.
SORU: Dolabın kapağının içindeki isimlerin üzerine de cila atıldı ve böylece bu isimler de korunmuş oluyor... Bu isimler olmasaydı, sizi bulamazdık...
ÖCAL DALLI: Evet, bu isimler de korundu... Dediğim gibi, bir yolculuktu bu dolabın hikayesi... Şu an kısa bir süre için dolap yolculuğuna mola verecek, ta ki Ayyannililer Kültür Derneği inşallah muvaffak oluruz, bir tane lokal binası olur ve o bölgeden toplanan objeler orada muhafaza edilir. O sürece kadar bu aile yadigarını kendi evimde muhafaza edeceğim, ondan sonra da dernek binası bittiğinde oraya teslim edip bizden sonraki kuşaklara gitmesi için yolculuğuna devam etsin bu dolabımız...
Biz dolabı ilk alıp bu tarafa getireceğimiz zaman, Kiriakos’tan bir evrak istediydik, yolda gelirken polis dururursa diye, o da “Veremem” dedi önce... Dedik ki “Niye veremen?”... Sonra dedi ki, “Bana ait olmayan birşeyi ben size nasıl bağışlarım?” Yani hiçbir zaman bunun kendisine ait olmadığını öngörmüştü, sadece muhafaza etti, eski sahiplerine gün ola iade etmek için. Budur işte insanlık onuru dediğimiz olay. Yani bu bir kültür objesidir... Bu, yanıp gidebilirdi bir sobada...
SORU: Ama bu işte aile terbiyesidir. Aile nasıl alıştırırsa çocuğa, “Bu şekilde yaklaşacan” diye... Yani o örnek davranışı aileden görmezsa, sonradan golay golay edinilen bir şey değildir bu...
ÖCAL DALLI: Evet... Yani bu bile, bana kalırsa Kiriakos’un gelecek kuşaklara bıraktığı çok güzel birşeydir. Yani bu dolap bir sobada yanmış olabilirdi şu an... Ama bir adım attı...
Evet, bu adada bir acı geçmişimiz var ama bu geleceğimize ancak ışık tutacak ve gelecek daha emin, daha sağlıklı, daha barışçı adımlar üzerine kurulabilmek için... Çünkü küçücük bir adada yaşıyoruz iki toplum olarak. Geçmişte hatalarımız, bir çatışma ortamı oldu, kırgınlıklar, ölümler... Herşey oldu... Ama Kiriakos’un bu adımı, bunun gibi birçok adım da vardır ki çocuklarımızın bu adada daha barışçıl bir gelecek inşa edebilmeleri için... Bu açıdan biz Kiriakos’a nasıl teşekkür etsek, azdır.
Dolabı sahiplerine iade eden arkadaşımız, okurumuz Kiriakos Yeorgiu Köfteros:
“Başka insanlara ait şeylere saygı göstermeyi öğrenmeliyiz...”
SORU: Kiriakos, bugün neler hissediyorsun? İade ettiğin dolap işte karşında, onu restore ettiler güzel güzel...
KİRİAKOS YEORGİU KÖFTEROS: Usulca, sevecenlikle dokandım az önce bu dolaba, uzanıp öptüm bu dolabı... Küçük, neredeyse ölmek üzere olan aç bir kedicik gibiydi bu dolap, şimdi mutludur... Ben de mutluyum... Hep düşünüyordum, “Bu dolabın sahiplerini neden bulmayayım” diye... Ve senin sayende gerçekleşti bu, onları buldum sayende... Şimdi burada hep beraber, biraradayız. Ama yalnız kaldığımda ilerleyen saatlerde, bilirim ki ağlayacağım bu günü düşündüğümde...
SORU: Ancak aileniz kazandırdı size böylesi insani değerleri, böylesi insani düşünceleri... Annenle baban kazandırdı sana bu değerleri... Öcal Bey’e de bunu anlatıyordum... Sonradan kazanılan bir şey değil bu, çok zor bu değerleri sonradan kazanmak eğer aile vermiyorsa... Aksi halde Öcal Bey de işaret etti, kolaylıkla şöminede yakabilirdin bu dolabı, eğer bu insaniyet olmasaydı sende... Ama hayır, sen korudun bu dolabı ve sahiplerine iade etmek için de uğraş verdin... Ve bulduk onları... Ve dolabı verdin... Ve şimdi restore de edildi... Pırıl pırıl duruyor karşımızda...
KİRİAKOS YEORGİU KÖFTEROS: Evet, başkaları belki de bu işaretleri (ay-yıldızı kastediyor – S.U.) görselerdi, belki de şöminede yakarlardı bu dolabı... Bu, tarihtir... Bu dolap, bu adanın tarihçesini taşıyor... Başka insanlara ait olan şeylere saygı göstermeyi öğrenmeliyiz. Mallarına saygı göstermeliyiz başkalarının. Eğer senin değilse o mal, o eşya, senin onu almaman gerekir. Bu dolabı iade edebilmek bana çok büyük mutluluk verdi... Kardeşlerim de bundan mutluluk duydu... Belki onlar doğrudan karışmadı bu iade işine ama konuyu biliyorlardı...
SORU: Çok çok teşekkürler sevgili Kiriakos... İnsaniyetin için sana teşekkür ediyorum...