AZİZ BARNABAS MANASTIRI

Kültürel mirasımızın sürekli olarak gündemde tutulmasının gerek ve yararına inanıyor olmam nedeniyle bu haftaki yazımı da Aziz Barnabas’in kişiliği ile manastırına ayırmayı uygun gördüm.

 

 

Tuncer Bağışkan

 

Turizm Bakanlığı’nın inanç turizmi konusunda bir tanıtım filmi hazırlama gayretlerine karınca kararınca da olsa destek verebilmek amacıyla bu yazıyı yıllar önce kaleme almıştım. Kültürel mirasımızın sürekli olarak gündemde tutulmasının gerek ve yararına inanıyor olmam nedeniyle bu haftaki yazımı da Aziz Barnabas’in kişiliği ile manastırına ayırmayı uygun gördüm.

 

AZİZ BARNABAS’IN YAŞAM ÖYKÜSÜ

Kıbrıs’taki Bağımsız Ortodoks Kilisesinin kurucularından olan Aziz Barnabas’ın adına Salamis nekropol alanında yapılan Aziz Barnabas Manastırı, Kıbrıs’ın en önemli dini yapıları arasında yer almaktadır. Asıl adı Joseph (Joses) olan Barnabas’ın kişiliği ile icraatlarına ilişkin bilgilerimiz dini kaynaklar ile antik yazarların aktardıkları verilere dayanmaktadır. Salamis’te doğan Aziz Barnabas, Suriye’deki Levi sülalesinden gelme Yahudi bir ailenin oğludur. İngiltere’de İncil’den ilk vaizlik yapan papaz Aristobulus’un kardeşi olduğu rivayetler arasında yer almaktadır.  Barnabas, Tarsus’ta dini eğitim gördüğü bir sırada asıl adı Saul olan Tarsuslu Aziz Paul (Apostolos Pavlos) ile tanışarak Hıristiyanlığı kabul eder. Kilise onu Antakya’ya (Antiochia) gönderir ve orada bir yıl süreyle Aziz Paul ile birlikte çalışır. Dini eğitimini Kudüs’te sürdürdüğü bir sırada İsa Peygamber’in mucizelerini Bethesda’da görme olanağı bulur. Hıristiyanlığı kabul ettiği M.S 33 yılında çok zengin olan ailesinden kendisine miras kalan Salamis’teki arazilerini fakirlere dağıtır, kendisi için ayırdığı bir arazinin satışından elde ettiği parayı da Kudüs’teki azizlere bağışlar.

Kudüs’teki tahsili sırasında Salamis Piskoposu olarak kutsanır. M.S 45 yılında Antakya’daki öğretmenleri onu Hıristiyanlığı yaymak için sınıf arkadaşı Aziz Paul ile birlikte Kıbrıs’a gönderirler. Şimdilerde Asi nehri adıyla bilinen Orantes nehri ağzındaki Selevcia’dan (şimdiki Samandağı) hareketle Salamis’e ayak basarlar. Kıbrıs’ta ilkin sınıf arkadaşı aziz Paul ile ortaklaşa çalışırken, daha sonraları genç yardımcısı John Mark ile çalışmaya başlar.  Bu çalışmalarının bir sonucu olarak Baf’ta ikamet eden Kıbrıs’ın Roma valisi Sergius Paulus’un Hıristiyanlığı kabul etmesiyle, Kıbrıs, Hıristiyan bir Pro-Consul (Vali) tarafından yönetilen ilk ülke olma ünvanına sahip olmuş olur.

Aziz Barnabas, İsa Peygamber’in12 havarisi arasında yer almamış olmasına karşın, Hıristiyanlığı yaymak için seçilen 70 kişilik grubun lideriydi. Hıristiyanlıkla ilgili olarak Aziz Paul ve John Mark ile birlikte Roma, Milano ve başka yerlerde vaazlar verir. Kıbrıs’ta ise Lapithus (Lambousa), Karava’nın kuzeydoğu kesimindeki Petrayitonia, Lampadistus (Kalopanayiotis), Lidra, Larnaka (Citium), Salamiou, Kurium ve Kukla (Eski Baf) yerleşim birimlerini ziyaret eder. Bu çalışmaları nedeniyle Kıbrıs’a ikinci gelişine rastlayan M.S 56 veya 57 yılında (veya M.S 54 – 68 yılları arasındaki Nero döneminde) tutuklanarak Salamis’te bulunan Sinagog yanındaki karanlık bir hücreye hapsedilir. Ayni gece Salamisli Suriye Yahudileri tarafından önce taşlanarak, sonra da büyük bir ocağın içindeki odunların üzerine atılmak suretiyle yakılarak öldürülür. (Bazı kaynaklarda ise, Hıristiyanlıkla ilgili Salamis’teki sinagogda vaiz vermesi nedeniyle Yahudiler tarafından taşlanarak öldürülür.) Cesedi taraftarlarının eline geçmemesi için denize atılmak üzere önce keten bir kumaşa sarılır. Bu olayı uzaktan izleyen John Mark ile tapınak kölesi iken Hıristiyanlığı kabul eden taraftarlarından Timon, Rhodon ve Aristion, karanlıktan da yararlanarak, cesedini gizlice alırlar ve bir sanduka içerisinde Salamis’in batısındaki bir harup ağacının altında bulunan antik bir mezara taşırlar. Sürekli olarak beraberinde taşıdığı ve Aziz Matthews (Matta-Matthias) İncil’inden kendi el yazısıyla kopya ettiği İncil de John Mark tarafından göğsünün üzerine konduktan sonra mezar kapatılır. Cesedin ortadan kaybolduğunu öğrenen Yahudiler onları Lefkoşa’nın güneyindeki Paraskevi mağaralarına kadar izlerler. Ancak orada izlerini kaybederler. Onlar da Karavostasi (Şimdiki Gemikonağı) limanından bir gemiye binerek Mısır’daki İskenderiye’ye kaçarlar. Zamanla cesedinin yeri unutulur.

 

BARNABAS’IN CESEDİNİN BULUNMASI VE ADINA MANASTIRIN YAPILMASI

Aziz Barnabas’ın cesedinin bulunması ve Kıbrıs’taki Ortodoks Kilisesinin bağlı bulunduğu Antakya Patriğinden ayrılıp bağımsızlığına kavuşması, Barnabas Kilisesi girişinin sağ tarafındaki niş içerisine yapılan dört ayrı freskte anlatılmaktadır. Bu freskler 1917-1976 yılları arasında kendilerini bu manastıra adamış olan ve ikon yapmakla yetkilendirilen 1887 doğumlu keşiş Chariton, 1897 doğumlu keşiş Barnabas ve 1894 doğumlu baş keşiş Stephanos adlı üç kardeş tarafından çizilmiştir. Ayni fresklerin bir benzeri de Lefkoşa’daki Ayios Ioannes Kilisesinde bulunmaktadır. Birinci freskte, M.S 478 yılında Aziz Barnabas’ın Kıbrıs Piskoposu Anthemios’un rüyasına girip ona cesedinin bulunduğu yeri bildirmesi sahnesi yer almaktadır. İkinci freskte, Antemios’un, rüyasında kendisine bildirildiği şekilde, Barnabas’ın kalıntıları ile göğsündeki Aziz Matthews İncilinin bulunması sahnesi yer almaktadır. Üçüncü freskte, mezarda bulunan İncil’in Anthemios ile beraberindeki üç papaz tarafından İstanbul’daki Aziz Stephen Kilisesi avlusunda Bizans İmparatoru Zeno’ya hediye olarak vermesi sahnesi yer almaktadır. Dördüncü freskte ise İmparator Zeno’nun Anthemios’a verdiği İmparatorluk imtiyazları sahnesi yer almaktadır. Bu imtiyazlarla Kıbrıs Ortodoks kilisesi (Patrikhanesi) de İstanbul, İskenderiye, Antakya ve Kudüs gibi bağımsızlığına kavuşur. Böylece Kıbrıs Başpiskoposu’nun Bizans İmparatoru gibi kırmızı mürekkeple imza atması, kilise festivallerinde İmparatorlar gibi mor renkli pelerin giymesi ve üzerinde küre ile haç bulunan altın ve gümüşten yapılmış İmparatorluk asası taşıması da onaylanmış olur.

 Anthemios tarafından Bizans imparatoru Zeno’ya hediye olarak verilen İncil çok uzun yıllar Aziz Stephen kilisesinde korunmuş olmasına karşın Frankların İstanbul’u aldıkları M.S 1204 yılında çalınmış ve o günden sonra hakkında herhangi bir bilgi sağlanamamıştır. Hristiyanların resmi olarak kabul ettikleri ve orijinallerinden kopya edilerek kaleme alınan dört İncil vardır. Bunlar Aziz Matthews (Matta-Matthias), Aziz Mark, Aziz Luke ve Aziz John (Johannis/Yohanna) İncilleridir. Barnabas İncili ise Apocryphal’dir. Yani Hıristiyanlık için kabul edilen doktrinlere uymadığından, Juda, Peter ve diğerlerine ait İnciller gibi resmi olarak İncil sayılmamıştır.)

İmparator Zeno (M.S 474 – 491) Kıbrıs Ortodoks kilisesine bağımsızlığını verilmesinin yanı sıra, Barnabas’ın cesedinin bulunduğu yere görkemli bir manastır yapılması için Anthemios’a para yardımında da bulunur. Böylece manastır ile kilise inşa edilir ve antik mağarada bulunan Barnabas’ın kemikleri bu kiliseye taşınır. Zamanla bu kemikler Kıbrıs’taki çeşitli manastırlara gönderilir. Şu anda Cikko manastırında da Barnabas’a ait bir kemik kalıntısının bulunduğu bilgileri edinilmektedir. Anthemios tarafından inşa edilen kilise M.S VII. Yüzyılda başlayan Arap akınları sırasında yakılıp harap olur. Bu kiliseden günümüze sadece şimdiki kilisenin doğusunda üç apsite ait temel izleri, taş döşemeli bir yola ait kalıntılar, Barnabas ile Anthemios’un lahitleri ve birkaç mermer sütun gelebilmiştir. Bu alanın arkeolojik kazısı 1930’lu yıllarda arkeolog George Soteriou tarafından gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen kazı sonucu, kilise kalıntılarının güneydoğu apsitinde yer alan masa şeklindeki lahitin aziz Barnabas’a, bu apsitin güney duvarındaki lahitin ise başpiskopos Anthemios’a ait olduğu görüşüne varılır. Aziz Barnabas’a ait olan ve Mensa Martyris adıyla anılan lahitin üst kısmının ortası delik olup, dini törenler sırasında buraya din uğruna şehit olan Barnabas’ın anısına yığınlar halinde su ile yağ gibi hediyeler konmaktaydı. Aslında din uğruna şehit olanlara yapılan mezarlar da bu şekildeydi. 

Manastır son şeklini 1756 yılında Başpiskopos Philotheos döneminde almıştır. 1941 yılında baş gösteren yersarsıntısı nedeniyle hayli zarar gördüğünden 1962-63 yılında tamir edilmiştir. Kilisenin çan kulesi ise üç kardeş keşişin mali katkılarıyla 1958 yılında inşa edilmiştir. Kıbrıs’taki Doğu Ortodoks kilisesi eskiden, yeni takvimin 13 gün önünde olan ve Eski Takvim olarak bilinen Julian takvimini benimsediğinden, Aziz Barnabas’ın isim günü olan 11 Haziran’da manastırda dini bir ayin ile 4 gün süreyle bir panayır düzenlenirdi.  Panayıra çevre köylüler, Mağusalılar, Lefkoşa’lılar ve adanın her yanından gelen insanlar katılırlardı. Kıbrıs’taki Doğu Ortodoks kilisesi daha sonraları yeni takvimi (Miladi takvimi) benimsediğinden manastırdaki dini ayin 24 Haziran tarihinde yapılmaya başlanmıştır.  Dini ayinden iki gün önce başlayıp, dini ayinden bir gün sonra sona eren panayır vesilesiyle, Kıbrıs Hükümeti Demiryolu’nun 22 – 25.6.1914 tarihleri arasında gidiş dönüş ucuz 3’üncü sınıf Tren biletlerini tedavüle sürdüğü bilgileri edinilmektedir. Trenin Enkomi veya Mağusa’ya ulaşmasıyla, orada bekleyen diğer ulaşım araçları panayır için gelenleri ücretsiz olarak panayır alanına taşırlardı.

Manastırdaki üç kardeş keşiş ikon yapmakla yetkilendirildiklerinden aldıkları siparişlere göre ikon üretirlerdi. İkon yapımında ortaklaşa bir teknik kullanırlardı. Bu tekniğe göre, biri ikon olacak tahtalara motifleri çizer, diğeri çizimleri renklendirir, diğeri ise ikondaki detayları tamamlardı. Keşişlerden Stephanos Haziran 1977 tarihinde, diğer iki kardeşi ise 1982 yılında vefat etmişlerdir.

Yakın geçmişimizde çok uzun yolculuğa çıkanların geceleri manastırda konakladıkları bilgileri edinilmektedir. Orada konaklayanların iaşeleri keşişler tarafından karşılanırdı.

Kilisenin güney giriş kapısının karşısındaki revağın önündeki boş alanda bir mezar bulunmaktadır. Mezarın baş taşında “Rahibe (Monachi) Efpraxia Ölüm: 16.6.1947 Yaş: 82” kaydı bulunmaktadır.

 

AZİZ BARNABAS İKON VE ARKEOLOJİ MÜZESİ

1917 yılından beri manastırında görev yapan üç kardeş keşişin sağlık nedenleriyle buradan ayrıldıkları 1976 yılından sonra da manastırın ziyaretçileri eksilmedi. Ancak burasının salt bir kilise olarak değil, bir “İkon ve Arkeoloji Müzesi” olarak da hizmet vermesi düşüncesiyle, Ağustos 1991 tarihinden itibaren manastırda tamirat, tadilat ve bahçe düzenleme çalışmalarına başlanır. Böylece yeni düzenlemelerle manastır odaları arkeoloji müzesine dönüştürülürken, kilise de İkon Müzesine dönüştürülmek suretiyle 29.Mayıs.1992 tarihinde “St. Barnabas İkon ve Arkeoloji Müzesi” adıyla ziyarete açılır. Avlunun kuzeydoğusundaki kilisede, bu kiliseye ait ikonların yanı sıra, Mağusa kazasına bağlı köy kiliselerinden derlenen ikonlar da sergilenmektedir. Kilisenin batı yanını U şeklinde çevreleyen odalarda ise kronolojik sıraya göre arkeolojik eski eserler teşhir edilmektedir. Güneybatıdaki ilk seksiyonda Neolitik devirden başlayarak Geç Tunç devrinin sonuna kadar olan eski eserler, batı taraftaki ikinci seksiyonda Geometrik, Arkaik ve Klasik devirlere ait eski eserler ve kuzeydeki üçüncü seksiyonda ise Helenistik, Roma ve Bizans devirlerine ait eski eserler sergilenmiş durumdadır.

 

AZİZ BARNABAS’IN CESEDİNİN SAKLANDIĞI ANTİK MEZAR

Bir zamanlar Aziz Barnabas’ın cesedinin saklandığı yeraltındaki antik mezar odasının üzerine inşa edilmiş olan küçük kilise, manastırın yaklaşık 100 metre doğusunda yer almaktadır. Bu kilise 1953 yılında Lefkoşalı Eugenia Theodotou adlı bir şahıs tarafından yenilenmiştir. Kilisenin güneyindeki kapıdan girildikten sonra, alt kısımda bulunan mezar odasına 14 basamaklı bir merdivenle ulaşılmaktadır. Barnabas’ın sembolik mezarı burada yer almaktadır. Bir zamanlar mezar odasının sağ tarafındaki niş içerisinde, deri hastalıklarına karşı yararlı olduğuna inanılan kutsal bir su kaynağı (ayazma) bulunmaktaydı.

 

AZİZ BARNABAS KİLİSESİ İLE CİVARINDA GERÇEKLEŞEN SOYGUNLAR

Aziz Barnabas Kilisesi ile yakın çevresi asırlar boyunca ‘karanlık güçler’ ile define avcılarının cirit attıkları bir yer olmaktan ne yazık ki kurtulamamıştır.  Aziz Barnabas’ın Roma İmparatoru Nero döneminde katledilip antik bir mezara saklandığını, manastırın ise M.S 647/649 yılına başlayan Arap akınları sırasında yakılıp yıkıldığını bu yazımızın başında söylemiştik.

1542 yılında Kıbrıs’ı ziyaret eden İsveçli seyyah Jodicus de Megen, altın, gümüş ve kıymetli taşlardan yapılmış süs eşyaları bulmak amacıyla Aziz Barnabas Kilisesi etrafındaki mezarların kazılıp soyulduklarından söz etmiştir. 1569-1570 yılları arasında Salamis’i ziyaret eden Alman gezgin Wolfgang Gebhard da buradaki kıymetli buluntularla ilgilenir. Hatta bu alan hem Rus, hem de Amerikan Konsolosu olan General Luigi Palma di Cesnola’nın Kıbrıs genelinde başlattığı eski eser yağmasından kurtulamaz. Asırlar boyunca bu alandaki mezarlar yabancılar tarafından yağmalanırken, onları taklit eden çevre köylüler tarafından kaçak olarak kazılarak yağmalandığı da arkeoloji literatürüne girmiştir.

 

KİLİSEDEKİ İKONLARININ ÇALINIP YURTDIŞINA KAÇIRILMASI

Deri hastalıklarına şifa veren bir ayazması bulunan Aziz Barnabas Kilisesi 1974 yılına kadar Hıristiyanların sıkça uğradıkları kutsal bir yer iken, 1974’den sonra Kıbrıs’ı yurtdışında fazlasıyla ünlendirip tanıtan eski eser kaçakçılarının da bir uğrak yeri haline gelmiştir. Bunun bir sonucu olarak kilise ikonostasis’i üzerindeki ikonlardan 36 tanesi, 20-21. Mayıs 1980 gününün gecesi failleri hala daha meçhul olan kişiler tarafından çalınır. Bu hırsızlık olayıyla ilgili olarak Ortam Gazetesi’nin 7 Ekim 1980 tarihli sayısında yayınlanan “Belgelerle Kıbrıs’ta Eski Eser Kaçakçılığı” yazısından kısa bir alıntı yapmakla yetinelim:

“Müze olarak ziyarete açık bulundurulan Aziz Barnabas kilisesi de soyguncuların elinden kurtulamaz. 20-21 Mayıs 1980 gününün gecesi kilisenin pencerelerini kıran hırsızlar kilisede bulunan 10979 Kıbrıs Lirası değerindeki 36 adet tarihi ikonu alıp sırra kadem basarlar. Birkaç gün sonra olay gazetelere yansır. Gerçekten soyguncular, köpekler ile gece bekçisiyle korunan kiliseye, yirmi metre yükseklikteki çatı penceresini kırarak mı girmişlerdi? Yoksa o gece kilisede gece bekçisi yok muydu? Olay bir sırra bürünür. Sadece soyguncuların ‘Değirmenlik’ köyünden geldikleri konusunda bilgiler edinilir. Ancak bu soyguncuların kimler olduğu aydınlatılamaz.

Kilise soygunundan kısa bir süre sonra Polis Komutanlarından Ali Beşir isimli bir subaya yapılan bir ihbar üzerine, çalınan ikonların 11 tanesi Değirmenlik köyündeki terk edilmiş bir evde ele geçirilir. Diğer 13 adedi Girne Kalesinden çalınan ikonlarla birlikte Almanya’ya kaçırılırken Ankara Esenboğa Hava Limanı’nda bulunur. Biri ise yurtdışındaki Tenekedis Vakfı tarafından satın alınıp Fransa’daki Reims Kilisesine hediye edildiği söylentileri yayılır. Ancak geriye kalan 11 adet ikon bulunamaz. Kiliseyi soyanların, kiliseden çaldıkları ikonları aralarında üçe bölüştürdükleri gelişen olaylarla anlaşılıyordu. Ancak her daima olduğu gibi bu olay dosyası da “Faili Meçhul” damgası yiyerek kapanır.”

 

AZİZ BARNABAS MANASTIRINA SİLAHLI GECE BASKINI

Aziz Barnabas manastırına silahlı bir gece baskını 14.3.1996 tarihinde Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı tarafından gerçekleştirilir.  Bu olayın kamuoyunda tartışıldığı bir sırada, konuyu Yenidüzen gazetesindeki köşesinde irdeleyen Kutlu Adalı, bu olaydan 3 ay 22 gün sonra (6.7.1996 tarihinde) evinin önünde meçhul kişiler tarafından Uzi marka bir silahla vurularak katledilir.

Olayın gerçekleştiği gece Manastırında gece bekçisi olarak görev yapan Mustafa Alikor ile Yaşar Acu’nun olayla ilgili 15.3.1996 tarihli rapor ise şöyle: “14/3/1996 Perşembe günü saat 16.00-08.00 gecesi nöbetindeydik. Saat 19.00 sularında St. Barnabas Müzesine 1 manga asker ve soyadının Koparır olduğunu söyleyen bir Albay geldi. Bize “sizinle bir ilgisi yoktur, siz kendi görevinizi yapınız biz burada ufak çaplı bir tatbikat yapacağız” dedi ve bizim içeri girmemizi söyledi. Bizim yanımıza iki silahlı asker bıraktı. Biz içeri girdikten sonra Reno 12 Toros CV 765 plakalı sivil bir araba geldi. İçinden 4 kişi indi. Küçük kiliseye doğru gittiler. Bundan sonra 3 adet sivil araba daha geldi. Saat 23.00’de ayrıldılar. Askerler ayrıldıktan sonra devriyecimize haber verdik ve devriyeciyle beraber küçük kiliseyi kontrol ettik, bir aksi durum görmedik. Sabahtan tekrar kontrol ettik. İki adet taşın çıkarılıp dışarı atılı olduğunu gördük. Ayrıca 4 araba toprak atılı gördük. Sabah daire Müdürüne bildirdik. Mustafa Alikor (Yaşar Acu)”

Aradan yaklaşık 16 yıl geçmiş olmasına karşın silahlı gece baskınının neden ve niçinleri devletin ilgili kurumları tarafından halen bilinmemektedir. Askerlerin mezarda gerçekleştirilen kaçak kazı yerinde yapılan incelemelerde, toprağın içinde, yakın geçmişimizde genellikle yemenilerin kenarlarına dikilen altın renkli simlere rastlanmıştır. Böylesi bir yemeniye ne sarılıp mezarın kuytu bir yerine gömülmek suretiyle saklanabilirdi? 1974 askeri harekât sırasında bu bölgeden ganimet edilen ziynet eşyaları mı? Yoksa üç kardeş keşişte bulunması olası Barnabas’ın kendi eliyle yazmış olduğu Matthews (Matta) incilinin kopyası mı? Siyasilerimiz devlet olma ciddiyetinin önemini öğrendikleri zaman, neyin ne olduğunun öğrenilmesi mümkün olabilecektir diye düşünüyorum diyerek bu günkü yazımızı da noktalamış olalım. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri