Azrail’e dur demenin zamanı geldi

Halil Tunç

Son yıllarda sayısı hızla artan ve mantar gibi çoğalan spor salonları, halkımızın sağlığına ve düzenli spor yapmaya verdiği önemin bir göstergesi gibi görünse de olaya bir de farklı açıdan bakmak lazım. Bu salonlar, devlet denetiminde açılmadıkları ve periyodik olarak kontrol edilmedikleri için, sporun yanında, her geçen gün bilinçsiz insanlarımızın sağlığını tehlikeye atan bazı tehlikeli faaliyetleri de sürdürüyorlar.

Tüm spor salonlarını ve fitness merkezlerini zan altında bırakma amacında olmasak da, şu an ülkemizde faaliyet gösteren salonların büyük bölümünde el altından ve yasal olmayan bir şekilde insan sağlığını ciddi bir şekilde tehdit eden ilaçlar satılmaktadır.

Anabolik steroid denilen bu ilaçlar özellikle vücut geliştirme sporu ile uğraşan ve kısa zamanda heybetli ve kaslı bir vücuda kavuşmak isteyen gençlerimizin gözdesi durumunda. İnsan sağlığını ciddi şekilde olumsuz etkileyen, hatta ileriki yıllarda erken ölüme yol açabilecek kadar ciddi sonuçlar doğuran bu ilaçlar, yasalarımıza göre maalesef yasak sayılmıyor ve spor salonlarında peynir ekmek gibi satılıyor. Spor salonlarında eğitmen olarak görev yapan bazı kişiler, gençleri bu ilaçları almaya teşvik ettikleri gibi ayrıca hiç çekinmeden bir doktor gibi de reçete niteliğinde programlar yazabiliyor. Tüm bu yasadışı ve sağlıksız uygulamalara hiçbir devlet kurumumuz müdahale etmeyip sessiz kalırken, aynı zamanda bu konuda yasal bir zemin bile hazırlanmıyor.

Dünyanın tüm çağdaş ülkelerinde bulunan ‘Kullanımı Yasak ilaçlar ve Zehirler’ adı altında bir ilaç listemiz bile bulunmuyor. Bu konuda adım atması gereken İlaç ve Eczacılık Dairesi ve Kıbrıs Türk Eczacılar Birliği sanki gizli bir ittifak içindeymiş gibi topu birbirine atıyor ve bir önlem almaktan ısrarla kaçınıyor. Bu konuda görüşlerini aldığımız KT Eczacılar Birliği yönetim Kurulu üyeleri, ısrarla kendilerinin yapabilecekleri bir şey olmadığını söylerken, aslında bu konuda bir katalizör görevi görebileceklerini ve Sağlık Bakanlığı’nı, belediyeleri ve diğer devlet kurumlarını müdahale etmeye teşvik edebilecekleri gerçeğini de göz ardı ediyorlar. Eczacılar bu konuda şikayetçi gibi görünseler de bu konuda ciddi hamlelerde bulunmamaları ve bakanlığı sıkıştırmamaları kendileri adına ciddi bir handikap oluşturuyor.

Anabolik Steroid adı verilen bu ilaçların aslında insan vücudunda görünüm olarak verdikleri sonuç mucize sayılabilir. Sadece spor yaparak 5 yılda yaratabileceğiniz bir görüntüye bu ilaçlar sayesinde çok daha kısa sürelerde ulaşabilirsiniz. Ancak bu ilaçlar vücudunuzda bir daha asla onarılamayacak önemli hasarlar meydana getiriyor. Ancak bu ilaçları kullanan gençlerimiz yeteri kadar bilinçli olmadıklarından veya ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarını fazla ciddiye almadıklarından, maalesef kendi hayatları ile oynadıklarının farkında değiller. Hap olarak alınan bu ilaçlar, erkeklerdeki testosteron seviyesini etkiledikleri için, cinsel anlamda önemli olumsuz etkileri var. Hormon seviyesi düşen erkekler, cinsel isteklerini önemli ölçüde kaybederken, iktidarsızlık sorunu da yaşıyorlar. Bu olumsuz durumu gidermek için bu defa devreye şırıngalarla vücuda enjekte edilen testosteron takviyeleri giriyor. Ancak dıştan alınan hormonlar yine de istenen etkiyi maalesef yapamıyor. Bu ilaçları alan kadınlarda ise tam ters bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Vücutlarına erkeklik hormonu alan kadınlarda seste kalınlaşma, vücutta kıllanma ve karşı cinse karşı cinsel isteksizlik başlıyor. Cinsel anlamdaki zararlarının dışında bu tür ilaçlar, karaciğer, böbrek ve kalp gibi yaşamsal organlarda büyük tahribatlar yapıp, ölüme kadar gidebilecek sonuçlar doğurabiliyor.

Bonsai tipindeki sentetik uyuşturucular kadar zararlı olmasa da dünyanın çoğu ülkesinde bu ilaçlar ya yasaklı ilaçlar listesinde yer alıyorlar ya da uyuşturucu, uyarıcı veya zehir kapsamına giriyorlar. Bu kapsama girdikleri için de bu ilaçları kullanan, tasarrufunda bulunduran veya satan kişiler yasadışı iş yaptıkları ve suç işledikleri için, Narkotik ekipleri tarafından tutuklanıp haklarında yasal işlem yapılıyor.

Daha birkaç gün önce ailesinin gözleri önünde hayatını kaybeden Güzelyurtlu 19 yaşındaki genç Ogün’ün de bu ilaçları kullanması nedeniyle kalp krizi geçirdiği iddia ediliyor. Gencecik bir yaşama mal olan bu zehirleri kimin ve nasıl ülkemize sokulduğu aslında az çok biliniyor. Bunun derinlemesine araştırılması, varsa ihmal ve suçu bulunan kişilerin adalete teslim edilmesi gerekiyor. Ülkemizde satışı sözde yasak olmasına rağmen, bu ilaçları resmi olarak yasaklayan herhangi bir yasamız bulunmuyor.  Göz göre göre gençlerimizin sağlığını bozan bu ilaçların yasaklanması ve bu ilaçları izinsiz şeklide satan ve kullandıran kişilerin gerekli hukuki cezaları görmesi için Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, tüm devlet kurumlarını ve sivil toplum kuruluşlarını göreve çağırıyorum.

Ölüme kadar gidebilen kaçınılmaz riskler taşıyan ve gençlerimizi uyuşturucu gibi yavaş yavaş zehirleyen bu ilaçların yasaklanması veya kullanımlarının özel izne tabii olması için hiç zaman kaybetmeden bugün işe başlamalıyız. Çünkü yarın, bazı gençlerimiz için çok geç olabilir…