“Babalar Günü”nde “kayıp” yakınlarının hissettikleri…

Sevgül Uludağ

“Babam 1974 yazında Beşparmak dağlarını en iyi arkadaşıyla birlikte arabasıyla dolaşarak kayıp kardeşimi aradı, çevrelerinde savaş devam ediyordu fakat onu bulamadı…”

Dimitris Hacıdimitriu

Babalar Günü’nde kaçınılmaz biçimde hatıralar, tek bir yöne doğru dönüyor… Babam Evgenia, hayatta basit ve sade şeylerden hoşlanırdı…

Babam 1974 yazında Beşparmak dağlarını en iyi arkadaşıyla birlikte arabasıyla dolaşarak kayıp kardeşim Stelyos’u aradı, çevrelerinde savaş devam ediyordu fakat onu bulamadı…

Babam 1999 yılında uykusunda huzurlu biçimde vefat etti… Kardeşim Stelyos’un kalıntılarının bulunmasına kadar daha bir on yıl daha beklemek zorunda kalacaktık, 2009’da bulunacaktı kalıntıları… Kardeşim Stelyos, 1974’te henüz 22 yaşındaydı ve annesiyle babası onun büyüyüp yetişmesini görme olanağından yoksun bırakıldılar.

Stelyos, aptal bir savaşta bir kurban olarak öldü, o savaş ki milliyetçi nefretin sonucuydu. Aşırı milliyetçilerin neden olduğu bir savaştı bu, geçmişe pembe gözlüklerden bakıyorlar, geçmiş zaferlerle ilgili düşler görüyorlardı… Bu serseriler, masum insanların kurban edilmesinden çok mutluydular…

Her iki toplumdan da masum hayatlar kurban edildi… Evlatları “kayıp” olan, evlatları öldürülmüş olan annelerle babaların ve akrabaların ortak acıları, Kıbrıs adasının iki toplumunu birleştirmelidir. Bu acı bizleri nefretten, savaştan, kendi çıkarını düşünmekten yoksun daha iyi bir gelecek için mücadelede birleştirmelidir, ötekinden nefret etmekten ve ondan kuşku duymaktan yoksun bir gelecek için birlikte mücadele etmeliyiz…

Bugün babalarımızı hatırlayalım ve daha iyi bir dünya için mücadele edeceğimize söz verelim…”

(Dimitris Hacıdimitriu – 16.6.2019)


 

“Babamdan bugün oldu haber alamadık…”

Tözüm Tarcan

23 Aralık 1963’te 17 yaşımda idim. Bugün 73 yaşımdayım.  O gün kayıp olan Babamdan bugün oldu haber alamadık. Bizleri bu durumlara düşürenlere lanet olsun… Bu meyanda Tüm Babaların Babalar Günü kutlu olsun…”

(TÖZÜM TARCAN – 16.6.2019)

 


BASINDAN GÜNCEL…

 

YENİÇAĞ

Kıbrıs’taki olayları NATO talimnamelerine veya özel harp psikolojik savaş yöntemlerine göre yorumlamak -15-

 

“Türk Özel Harp Dairesi, her şeyden haberdardı…”

Ulus IRKAD

İddiaların aksine okuduğumuz belgelerde Türk Özel Harp Dairesi’nin aslında gerek EOKA mücadelesinde gerek TMT’nin harekete geçirilmesi, 1963-64 Olayları ve 1974 olaylarından haberdar olup bayağı hazırlıklı olduğu ortaya çıkıyor. Aşağıdaki açıklamalar da bunlara örnek teşkil ediyor:

“Kıbrıs’ta bölgelerimize sahip olma ve savunma amaçlı takviye sağlama faaliyetlerimiz devam ediyor, asker alma kanunuyla askere gelen Kıbrıslı gençlerimiz adaya gönderilen personelimiz tarafından eğitiliyordu. Seferberlik tatbikatlarımız çok iyi sonuç veriyordu. O dönemlerde yokluklar ve çeşitli güçlükler içinde görev yapan arkadaşlarımızın inançla sarıldığı görevlerindeki başarıları ve Türk Mukavemet Teşkilatı’nda görülen gelişmeler, bizleri mutlu ediyordu. İstihbarat ağımız gelişmiş, telsiz muhabere ağımız genişlemişti. Her gün mutlaka planlı, değişken ve gizli bir buluşma yapıyor ve sistemi her an göreve hazır tutuyorduk.

TMT’nin artan  imkan kabiliyetlerine göre yeniliklerin de yer aldığı bir dönemde Amerika’nın o zamanki Dışişleri bakanı Henry Kissinger’in basında yer alan bir konuşması, çok dikkat çekici bulunmuştur.

Yıl 1973’tür. Kissinger diyordu ki:

“Benim uzun zaman sürüncemede kalmış ve kronikleşmiş sorunları halletmek için uyguladığım ve ‘sıcağı sıcağına tanzim teorisi’ diye isimlendirdiğim bir politikam vardır. Bu tür  sorunları önce yerinde ısıtır, daha sonra ona istediğim şekli veririm”

Burada kısaca özetlediğim teori açıklanıyor ve örnekler gösteriliyordu. ABD’nin Kıbrıs’la ilgisini biliyor, bu teorinin içinde olabileceğini değerlendiriyorduk.

Ben o zaman bu teoriyi bir bilgi arzı olarak, büyük harflerle bu kağıda aktarmış, altına da kırmızı kalemle “Kıbrıs’a dikkat!” ifadesini ekleyerek o günkü Genelkurmay başkanı rahmetli Orgeneral Semih Sancar’ın önüne koymuştum. Kıbrıs’ta yeni bir emare olup olmadığını sordular. Bu sıcaklığa dair Kıbıs’ta müşahade edilen bazı hususları da arz etmiştim. Bunun en önemlisi de Kıbrıs’ta görevli Yunan subay ve erleri ile Kıbrıslı Rum subay ve erleri arasındaki kavgaların çoğalmasıydı.

O zaman mutalli olduğumuz ve hemen Kıbrıs’la ilişkisini kurduğumuz bu teorinin sahibi, o zamanki ABD Dışişleri bakanı Henry Kissinger’in 1991-2000 yıllarında yeni yayınlanan Yenileme Yılları ve Anıların Son Hali kitabında, bu olayla ilgisini kurabildiğim bir iki husus da sunmak istiyorum.

Kissinger 1974 yılı öncesinde Kıbrıs’taki krizin başlamasının Nixon’ın ayrılışı ile Gerald Ford’un başkanlığa gelişindeki karışık ortama rastladığını belirttikten sonra, “Başpiskopos Makarios’a karşı güdülen kan davasının takibi amacıyla Nixon ve ben krizi tesbit etmiş ve belirlenmiş jeopolitik görevler için Türkiye’yle bir tuzak kurmuştuk. Bu tür oluşumlar etnik tutkuların ciddi düşünceleri nasıl etkileyebileceğini yansıtmaktadır” diyor. Ben şahsen bu tuzağın ne olduğunu bilmiyorum.

Kissinger anılarında, daha sonra şöyle bir tesbitte bulunuyor:

“Rum cuntası NATO içinde ayaktakımıydı. Türk hükümeti güçsüz (MSP’yle ortaklığı kastediyor), ordu sabırsızdı. Türkiye tarafından silahlandırılmış Türk azınlığın oluşturduğu ‘de facto’ bölgelerde, Kıbrıs kaynadığında Türkiye müdahalesi kaçınılmazdı”.

Buradaki “Kazan kaynadığında Türkiye müdahalesi kaçınılmazdı” sözüne dikkatinizi çekiyorum.

Yine anılardan bir pasaj sunuyorum:

“1974 krizine kadar, Kıbrıs buharlı tenceresi hafifçe pişmeye ama yüzeyde sükuneti muhafaza etmeye devam etti”.

Anılarında Kissinger işte böyle diyor. Bilmem “yerinde ısıtma”, “kazan kaynatma”, “buharlı tencerede pişme” ifadeleri “sıcağına tanzim teorisi” içinde yer alarak Kıbrıs’a yönelmiş olabileceği algılaması ve “Kıbrıs’a dikkat” vurgulamasıyla örtüşüyor mu?

İşte böyle bir ortam ve gelişmeler içinde 15 Temmuz 1974’te Rumlar, Makarios’a karşı darbe girişimiyle Kıbrıs’ı Yunanistan’a fiilen bağlayıp Enosis’i gerçekleştirmek için geçmişti Bu nedenlerle Türkleri yok etmeye yönelik tehlikelerin  artması üzerine 1974 Barış Harekatı bir garantörlük hakkının kullanılarak, sorumluluğun yerine getirilmesi için yapılmıştır” (Yamak, 2006, 314-316).

ÖZEL HARP DAİRESİ DARBEYİ BİLİYOR MUYDU?

“TMT’nin ikmali, özellikle silah ve mühimmat ikmali, en çok önem taşıyan ve önceliğe sahip bulunan husustu. Hemen özel görevlerde kullanabileceğimiz bir deniz motoruna (yük) sahip olabilmek için teşebbüslere başladık. İlk teşebbüsümüzde maalesef başarılı olamadık ve destek de bulamadık ama peşini de bırakmayacaktık. Kıbrıs’ta TMT’nin seferberlik hazırlıklarıyla ilgili olarak, İsrail örneğini esas alıp bir planlama ve bununla ilgili bazı  bazı ön demeleri yapmış, alınan  müspet sonuçtan sonra planımızı tamamlamıştık. Her yıl mevzii veya bölgesel denemelerle geliştirip ayakta tuttuğumuz bu sistemli çalışmalarla, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın arifesinde, verilen bazı işaret ve emirlerle, üç saat içinde beş bin mücahit mevcudunu, on üç bin kişinin üstüne çıkarıp kalan birkaç din kişiyi de kısa sürede bunlara katarak, tüm bölgelerde sefer kuruluşuna geçmiş olacaktır. Tabii ki bütün bunların gerçekleştirilmesinde, Türkiye’de  seçerek aldığımız, yetiştirerek Kıbrıs’ta görevlendirdiğimiz, bayraktar, sancaktar ve yardımcıları ile TMT karargahında ve bölgelerde görev yapan subaylarımızın, çok hassas ve fedakarlık isteyen çalışmaları yer alıyor ve karşılıklı güven, bu çalışmaları genelleştiriyordu.

Gücü çok sınırlı olan Kıbrıs Bayrak Radyosu’nun güçlendirilmesi, ayrıca kontrolümüzde bulunan “Kıbrıs’ın sesi Radyosu’yla yayınlarının takviyesi çok önem taşıyordu. Birbirinden kopuk, büyüklü küçüklü birçok ayrı bölgede yaşayan halkın, yegane haber ve bilgi kaynağı, bu yayınlardan oluşuyordu. Bu radyoların geliştirilmesi için, o zamanki fedakar kadrolarının nelere katlandığını yakından biliyor, göze aldıkları riskten, yaşadıkları heyecanları ve başarılarıyla sağladıkları sonuçların davaya olan katkılarını, hiç unutmuyorum. Bu gelişmeleri sağlayacak ve bunları bize karşı yürütülen amansız psikolojik savaşa karşı bir de “psikolojik bir silah” olarak kullanacaktık. Bu güçlükler aşıldı, çok çalışmalar yapıldı, fakat sonuç da sağlanmıştı”(Yamak, ,2006,260).

Devam edecek