Babamın gidişinden dersler: Kıskanmayın, nefret etmeyin,  sevin, mutlu ederek mutlu olun, beklentilerinizi abartmayın!

Serhat İncirli

Uzun ve sağlıklı yaşamak!
Son günlerde çok aklıma takılan bir konu!

-*-*-

Uzun yaşam nedir?

-*-*-

“Hiç uğraşmayacağım bu gibi konularla” diyorum ama tıpkı Kıbrıs sorunu gibi yanı başımda bitiveriyor!

-*-*-

Babamı kaybettikten sonra, ortada müthiş bir boşluk oluştu!
Kim daha iyi yaşadı?
Babam mı ben mi?
Yoksa dedem mi?
Ya da dedemin babası veya O’nun dedesi mi?

-*-*-

Onların zamanında elektrik bile yoktu!
Gerçi şimdi de “var” sayılmaz ama o bizim ülkenin ahmaklığı!

-*-*-

Babamın babası 70’ini biraz geçti ve bir sabah banyo yaptıktan sonra yatağının tam yanındaki sandalyede otururken kalp krizi geçirip öldü!

-*-*-

Dedemin zamanı, dedemin keyfi, dedemin zevkleri, dedemin giydikleri ve oğlumunkileri düşündüm!
Çok ciddi farklar var!
Dedem ilkokul bile okumadı, Ankara’yı gördü bir tek; oğlum Londra’da doğdu, Kıbrıs’ta büyüdü, İngiltere’de okudu, Malta’da çalıştı, şimdi Güney Kore’de… Ve daha yaşı 27 bile değil!

-*-*-

Gerçekten, geçmişte örneğin tarım ilaçları yoktu, kimyasallar yoktu, toprak şimdiki gibi zehirlenmemişti!
Su çeşmeden hatta pınardan hatta golimbadan dereden içilebiliyordu!
Bir düşünün ki sadece Karşıyaka’dan Girne sınırına kadar olan bölgede binlerce apartman var ama kanalizasyon yok!
Bir düşünün ki Girne’de belki de 400 bin insan yaşıyor ama kanalizasyon 20 bin kişiye hizmet veriyor!
Bir düşünün ki, Alayköy Sanayi’de binlerce işçi çalışıyor ama kanalizasyon alt yapısı ile arıtmaya gitmesi gereken atıklar, yollarda dolaşıyor!

-*-*-

Dedelerim, hatta babam “hazır yiyecek” yemedi!
Babam, dışarıdan pizza da yemedi; annem pizza yapmayı televizyondan öğrendi; o yaptıysa yedi!
Dedelerim için “bakkaliye”den ya da “kooperatif”ten örneğin hazır konserve alıp yemek aşağılanmakla eşdeğerdi!

-*-*-

Eti, tavuğu, sütü, yumurtayı kendileri üretti!
Ya da köyde üç beş kişi, belki de ortak kendileri kesti!
Buzdolabı mı?
Geç!
Elektrik yoktu be canım!

-*-*-

Ya samarella yaptılar sakladılar ya da kavurma!

-*-*-

Çok çok ünlü bir kalp cerrahı ile sohbet etmiştim bir zamanlar…
İngiltere’de…
Gazetelere mesleği ile ilgili yazılar da yazardı…
Sadece uzmanlık alanıyla ilgili…
Yani Başbakan’a ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda fikir vermezdi…

-*-*-

Aklımda kalan şuydu; 
1 – Çok sağlıkllı besleneceksin…
2 – Çok hareket edeceksin…
3 – Hiç üzülmeyeceksin…

-*-*-

Babam 84 sene yaşadı ve bir ay da fazlasını görüp, kendisine tanınan süreyi doldurdu…

-*-*-

Çok sağlıklı beslendiği inancındayım…
Kalitesiz hiçbir şey yemedi!
Neydi kalite?
Mesela balık; mutlaka barbun olacaktı…
Zaten barbun değilse, tadına bakmazdı…

-*-*-

Gabak böreğini severdi ama Dilliro oluşundan mıdır nedir; herkesin şekerli yediği böreğin illa ki tuzlusunu isterdi ve annesinden, nenesinden öyle öğrenmişti!
Daha doğrusu “tuzlu” değil; az tuzlu ve kesinlikle şekersiz olanını!

-*-*-

Çok sıcak yemeği yemezdi!
Çorbaya hatta kuru fasulyeye bile birkaç kaşık soğuk su koyardı!

-*-*-

Süt içmezdi ama sabahları sıcak süt içerisine gafgalya kırıp, belki de iki bardak içmiş olurdu!

-*-*-

60 yaşına kadar çok ama çok hareketliydi…
Çok kağıt oyunu oynar; günde belki de iki saatten fazla gazetelerde bulmaca doldururdu!
Aklı çalıştıran bilgisayar oyunları diye reklamı yapılıyor şu zamanlarda!

-*-*-

Uzun yaşam!
Ne kadardır uzun yaşamak?
Bir dedem 70’ini azacık geçti; öteki dedem 100’ü devirdi, kafada tek bir “tıkırtı” yoktu!
Sapasağlam beyinle öldüler!

-*-*-

Kısacası sevgili dostlar…
Çok yakınınızda biri öyle ya da böyle öldüğü zaman; binlerce, on binlerce soru takılıyor aklınıza…

-*-*-

Şunu yeme!
Bunu içme!
Böyle yapma!
Stres olma!
Evet, evet stres!
Birçok uzman, “en kötüsü da bu” diyor ya!

-*-*-

İyi de; çıkıyor iki – üç katil; para uğruna apartmanlarını otele çeviriyorlar!
Ve etraflarında katillerden beslenen yöneticiler; “yapın yapın, imar affı getirdik, pamuk eller cebe” diyor…
Sonra bırakın 7,5 şiddetlerindeki sallanmayı; hafif rüzgarda yıkılacak binaların içinde, minik yavrularımız, henüz 15’i görmeden ölüyor; öldürülüyor…
Sonra da çıkıyor mahkeme insanları, iyi hal, şu bu, öyle böyle, hesabı da kesmiyor!

-*-*-

“Mevcut düzende, o katillerin beraat ettirilmediğine şükredin” dedi bir büyüğüm – ki – bu da ayrı bir mesele!
Gel de üzülme!
Gel de stres yapma!

-*-*-

Peki ne yapalım?

-*-*-

Bir gün, acı çekerek ya da çekmeden, gözlerimizi son kez kapatacağız ve elveda hayat!
Bu kadar!
Ne ikinci bir şansımız olacak ne de yapılabilecek bir şey kalacak!

-*-*-

Düşünün ki, filmin sonuna iki dakikanız kaldı!
Gittigider.com!
Geriye bakıp da “ben iyi yaşadım gardaccığım” diyebilecek misiniz?

-*-*-

Biliyor musunuz; belki de onlarca, hatta abartmıyorum yüzlerce kişi, “baban bana tesbih vermişti; baban bana çakıcık hediye etmişti; baban bana çakmak vermişti; bizim çocuğun en az 25 tane topu var hepsi Sıtkı amcadan” dedi!

-*-*-

Binlerce insanı mutlu etti babam!
Ve öyle mutlu oldu!
İyi mi yaşadı?
Büyük kaza sonrası 25 yıl kadar çok da iyi yaşadı denmez hele son bir senesi hem kendi, hem annem, hem de ablam için belki de cehennemin ta kendisiydi!
Ama bence çok mutlu yaşadı!

-*-*-

Bazen aksi bir adamdı!
Çok, ama çok küfür de ederdi!
Ama asla “çok kötü insan olduğuna kanaat getirdiği iki ya da üç kişi dışında”, kimseden nefret etmedi!
Küfür zaten samimiyetindendi; tanımadığına küfür etmezdi ki!

-*-*-

Tavsiye ya da ders mi?
Babamdan kalanlardan derlediğim şudur; “Asla kıskanmayın, kesinlikle nefret etmeyin, sevin, mutlu ederek mutlu olun! Beklentilerinizi abartmayın!”
Evet mutlak kanaatimdir ki; bence mutlu yaşadı!

45 sene önceki babam…  Öğretmenliğinin son yılları… Güzelyurt Kurtuluş İlkokulu’nda çekilmiş bir fotoğraf…