Halkın Partisi’nden istifa eden üç vekilin sözcülüğünü yapan Mesut Genç her ne kadar istifalarının yeni kurulacak hükümetle ilgisi olmadığını anlatmaya çalışmışsa da bunda zerre başarılı olamadı. Bunun birçok nedeni yanında bana en ilginç geleni, hemen yanı başında oturan diğer istifacı vekil olan Hasan Topal’ın bundan iki hafta önce katıldığı bir televizyon programında kullandığı badem ağacı-zeytin ağacı metaforunu canlı yayında izlememdendir.
Hasan Topal, önceki yıllarda tarlasına badem ağacı ekerek büyük bir hata yaptığını, o yüzden bu sene zeytine döndüğünü, böylelikle tarlasından daha uzun yıllar boyunca verim almayı planladığını söylemişti o programda. İstifacı vekilin dün yeniden ekmeye başladığı anlaşılan tarlasından ne kadar uzun süre verim alabileceğini hep birlikte göreceğiz. Ancak siyaset dünyasına “temiz siyaset, iyi yönetim” ilkesiyle giren HP’nin, tıpkı kendinden önceki sağ partiler gibi topluma verip verebileceği şeyin istifa eden vekiller yoluyla kurulan bir hükümet olması dikkat değerdir.
***
Sağ partilerin bu coğrafyadaki en belirgin özelliği vekillerinin, aday olup seçildiği partiden istifa ederek yeni hükümetlerin oluşturulmasına vesile olmasıdır. Partinin kuruluş döneminde daha önce politikaya girmiş kişilere neredeyse cüzzamlı muamelesi yapan ve tertemiz insanlarla yola çıkacağını açıklayan HP’nin düştüğü durum yalnızca bu açıdan bile oldukça sıkıntılıdır.
Geçmişte bu istifalarla o kadar çok hükümet bozulmuş ve siyaset kurumu çirkinleştirilmiştir ki; yürürlükte bulunan Seçim ve Halkoylaması Yasası’na bu amaçla maddeler eklenmiş ve seçildiği partiden istifa eden vekillerin başka bir partiye geçmesi önlenmişti. Ayrıca bu yola başvuran vekillerin bakanlık gibi görevler üstlenmesi de yasaklanmıştı. Ancak bu düzenlemeler dahi vekil istifalarının önüne geçmekte başarısız oldu. Başarısız olan tek şey bu değil tabi. Halkın Partisi’nin 7 Ocak 2018 seçimleri öncesinde inat ve ısrarla ortaya koyduğu tezler de çöktü. Neydi bunlar?
Birincisi toplumu yöneten mevcut aktörlerin temiz olmadığı ve bu temiz olmayan insanların ülkeyi bir türlü iyi yönetemediği için toplum olarak bu hallere düştüğümüz tezi… İkincisi ise temiz insanlar olarak ortaya çıkarak her bir şeyi iyi yönetecekleri ve onlar iyi yönettikçe de toplum olarak kendi kendimize yeteceğimiz anlayışı… Kamuoyuna yansıyan yönüyle her iki tez de ne yazık ki çöktü, yerle bir oldu.
***
Toplumu yönetmek üzere göreve gelen ilk “iyi yöneticiler” HP’liler değildi elbette. O güne kadar ülkeyi yöneten herkes de kirli değildi. Fakat ne zaman ki; iyi yönetim ilkesi bölünmüşlüğün gölgesi altındaki bu ada yarısında kurulan rejimin bir sorgulamasını da içermez; varılacak olan yol, HP’nin varabileceği yerden farklı bir yer olamaz. Ne zaman ki; temiz siyaset anlayışı çözüm ve barış politikalarını önceleyen bir çerçeveden ele alınıp, Kıbrıslı Türklerin uluslararası toplumla kucaklaşması hedefini de içermez yaşanacak olan gelişmeler dünkünden daha farklı olamaz.
Toplumun iradesine dayanmayan bir temel üzerine kurgulanan azınlık hükümetlerinin geçmişte bu toplumun gündemine taşıdığı konuları hepimiz hatırlıyoruz. Hukuka aykırı emirname değişikliklerinden tutun da kontrolsüz vatandaşlık dağıtımına kadar geniş bir yelpazede çeşitli risklerle karşı karşıyayız. Kurulması planlanan hükümetin güvenoyu almasının ardından 2021 yılı bütçesi komiteden geçip, Meclis Genel Kurulu’na sevk edilebilecek mi? Bunu söylemek için henüz erken. Ancak önümüzdeki dönem toplumun karşılaşacağı risklere karşı sıkı bir mücadele içerisinde olunması gereken bir dönem olacağı aşikâr... Hukuka aykırılığı arzulayan çıkar gruplarının en sevdiği hükümet modeli olan azınlık modelleri döneminde bu sorgulamaların yapılması dünden daha gereklidir, acildir.