(Hasene Ilgaz’ın Hatıralarına Devam)
Ulus Irkad
İlahlar bu emsalsiz güzeli görünce her biri onunla evlenmek arzusuna düşmüş, fakat Afrodit hepsini reddetmiş. Bunun üzerine insanların ve ilahların kıralı olan (Zeus) onu Efesus’le evlendirmiş, fakat Efesus çirkin ve topal imiş. Bütün ilahlar ve ilaheler geline hediye getirmişler, fakat en güzel hediyeyi Efesus kendisi vermiş. Bu hediye Kıbrıs adasında beyaz mermerden yapılmış gümüş ve altınla süslenmiş beyaz kuleli bir saraymış. Sarayın içinde bütün gün etrafta tatlı bir musiki yayan harplerle güzel şarkılar söyliyen altından kuşlar mevcut imiş. Ama Afrodit çapkın bir ilahe idi. Diğer ilahe ve insanlarla kocasına ihanet etti. Afrodit sabun köpüğünden doğmuş demektir. Afroditi ekseriya oğlu Eras’la beraber gösterirler. Eras sevimli, pembe yanaklı ve omzunda ok taşıyan bir çocuk halinde temsil edilir.
Bu efsane dünya üzerinde en çok yayım yapan efsanedir. Denizden çıkışı, gemiciler arasında onun kıymetini artırmaktadır. Heykelin önünden Afrodit efsanesini düşünerek ayrıldık. Gezdiğimiz kütüphane de büyük ve zengin değildi. Henüz yeni tanzim edildiği belli idi. Tekrar Baf Türk Birliği’ne geldik. Bizi bekliyenlerle konuştuk. Hatıra defterine yazı yazdık. Tera’da öğle yemeği yemek üzere halkın coşkun tezahüratı arasında uğurlandık.
Yolda hep Baf’taki halkı konuşuyor, tarihi eserlerden edindiğimiz intibaları birbirimize anlatıyor ve Baf’ın belli başlı ihracatı olan harup, üzüm, soğan, muz ve muhtelif hububatla halkın kazancını ayarlamak istiyorduk. Bu arada Baf’ın sakızının da pek meşhur olduğunu öğrendik. Kıbrıs’ta en fazla muz çıkaran bu mıntaka olduğu halde ne yazık ki bir tek muz bulmak mümkün olmamıştı.
Yolda Dip Baf’ta bulunan plaja da uğradık. Hasır çardağın altında gazozla buranın meşhur olan Mısır incirinden ikram gördük. Buradaki plaj çok iptidai ve bakımsız idi. Yalnız denizin güzelliği ve sahilin kum yığınları dolayısıyla meraklıların buraya rağbet göstermekte olduğunu öğrenmiş olduk.
Tera
Baf kazasına bağlı Kırsofu nahiyesinin bir köyü olan Tera kamilen bir Türk köyüdür. Burası Baf’a 30 mil uzaklıktadır. İktisadi bakımdan zenginliği yoksa da havasının sağlam ve suyunun pek güzel olması buranın değerini artırmaktadır.
Köy 100 hanelidir. 450 nüfusu vardır. Okulu ve öğretmenleri burada büyük bir rol oynamaktadır. Kırsofu’da, Poli’de, Yalya’da ve hasılı her büyük kazada, nahiyede, köyde, köşede, bucakta hep öğretmen ve onun görüşü, duyuşu Kıbrıs’ın münevverleriyle el ele, kalp kalbe vermiş. Kırsofu’da yollar hep sulanmış ve bütün küçük yapraklarla, Mersin dallarıyla örtülmüştü. Toplantı salonunda güzel tanzim edilmiş, masalar, iskemleler, her şey yerinde idi. Kapılara çiçeklerden yapraklarla çelenkler asılmış, her taraf bir gelin odası gibi tertemiz süslenmişti. Duvarda Atatürk ve İnönü’nün resimleri taş basma fotoğrafları vardı.
Poli’de okul bahçesi, cami hemen aynı yerde ve tertemiz… Etrafımızda bütün münevverler ve halk… Hepsi birer hatip, hepsi birer canlı tarih, hepsi birer vatansever… Burada da ağaçların altında hazırlanan sofralarda sütlü çay içiyor, bisküvi ve pastaları yiyoruz. Köyün imamı konuşuyor. Beyaz sarığı, siyah cübbesiyle. Tertemiz Türkçe ile.
Hepsinden Türkiye’ye selam. Hepsinden İnönü’ye selam… Ağlıyorlar. Hep hak veriyoruz. Biz de onlar gibi duyuyoruz ve hissediyoruz. Esasen birbirimizden ayrı düşünmemize, duymamıza imkan mı var?...”
Baf’ın Tarihine Şöyle Bir Göz Atmak
Esasında Baf’ta kaldık ve o kadar çok tarihi eser vardı ama biz bu eserlerle pek ilgilenemedik. Mesela Kral Mezarlarına yıkanmaya giderdik, yani orası deniz kıyısıydı da bir defalığına o yeraltındaki mağaralarına inip de o eserleri detaylı inceleyemedik. Gerçi ben onu yaptım, hem de çok... Ama oradaki tarihi bilgiler neydi? Oraya krallar niye gömülmekteydi pek inceleyememiştim. Gerçi gene şimdiki yaşlarda olsaydım muhakkak orasının bir uzmanı olacak ve az kitap da karıştırmayacaktım, onu da söyleyeyim. 1949 yılında Lefkoşa’da Loizos Phlippou’nun çıkardığı kitapta Baf hakkında epey bilgi bulunmaktadır. İsterseniz o bilgilere başvurarak bu kitabı inceleyelim. Kitapta şu bilgiler bulunuyor:
“Baf kaza merkezidir ve içerisinde 1946 sayımına göre 5126 insan yaşamaktadır. Bunların 3072’si Rum, Ortodoks, 2021’i de Müslüman, 32 kişi de diğer azınlıklara aittir.
Lefkoşa’dan uzaklık 99 mil (Leymosun tarikiyle, bu arada Poli’den Lefkoşa tarikiyle uzaklık 95 mildir. Leymosun’dan uzaklık ise 45 mildir. Bu yolun büyük kısmı aynı zamanda Romalılar tarafından da kullanılan bir yoldur. Baf’tan Poli’ye uzaklık 25 mildir. Diğer şehirlerle ulaşım çok iyi yapılmış asfalt yollarla olmaktadır.
Baf bölgesi oldukça sevimlidir. Baf deniz yüzeyinden 150 ayak yükseklikteki kayalık bir plato üzerine kurulmuştur. Güney’e doğru Baf Ovası, kış mevsimi bir yeşil halı gibi uzanmaktadır. Ve onun da önünde masmavi Akdeniz uzanmaktadır. Kasaba’nın kuzeyinde Çada tepe sıraları vardır ve yükseltileri de 2000 ayaktır. Ve bu tepeler daha fazla Girne sıradağlarını andırmaktadır. Baf’ta su boldur ve su da Mesoyi köyünden gelmektedir. Bu bölge Baf’ın kuzeyinde Çada altındadır. Eski zamanlarda Baf bir nekropolisti ve bütün kasaba, hatta doğuya doğru her taraf mağaralarla ve mezarlarla oyulmuştu. Ancak birçoğunun içi açılıp içindekiler soyulmuştur. En enteresan mezar Bay Demetrios Loizides’in bahçesindekiydi ki burada bulunan eski abide daha sonraları Baf Kaza Müzesi’ne bağışlanmıştır.
Orta çağlarda, kasaba, Yeni Baf’ın bir dış mahallesi durumundaydı. Arap istilaları sırasında ( MS 638-963) insanlar daha içlere göç etmek mecburiyetinde kalarak Kasaba’ya daha güvenli olduğu için yerleşmeye başladılar.
Lüzinyan döneminde (MS 1191-1489) kasaba bir dominyon krallıktı ve Ktima denilen ad da Rumca mal-mülk, dominyon anlamındaydı. Zengin Rum ve Fransızlar Baf’a yerleşmişlerdi. İklimin tüm olanaklarından ve güzelliklerinden faydalanmak için bahçeleri ve güzel evleri bulunmaktaydı. 1878 yılından beri Baf kasabası hızlı bir şekilde gelişmektedir ve söylemek de mübalağa olmaz şu anda Orta Doğu’nun en temiz ve en güzel kasabalarından biridir. Kasaba’nın tüm yolları etrafındakiler bile asfaltlanmış durumdadır. Elektrik aydınlatma vardır, iki parkı Belediyeye ait olmak üzere ve diğeri de Evkaf’ın kontrolünde çalışmaktadır. Baf’ta Orta Çağa ait kalıntılar şunlardır:
a-Mutallo’daki kilise (Bu kiliseden hiçbir iz yok)
b-Kato Peribolia’daki kilise
c-St Theodor’un Katedralindeki bahçe
d-Agridia’daki kilise
e-Selletis’deki kilise
f-Geronia’daki kilise
g-Hepta Hagioi Gergoi’deki kilise. (Buradaki kilise yedinci kilisedir.) Bu kiliselerin bazıları harabe halindedir.
2. Saint Vaftizci John Kilisesi, Mr. Paul Kythreotes’in bahçesindedir ve babası tarafından tamir edilmiştir.
3. Saint Theodore Kilisesi, Baf Katedralinin bahçesindedir.
Baf’ın kuzeydoğusunda da dini bir yer daha vardır ve buna da Basilikos Çiftliği denmektedir. Mahalli olarak bu bölge Hellonospellios diye bilinmektedir. Aynı zamanda burada çok güzel kayadan meydana getirilmiş lahitler vardır ki bunlar Helenistik-Roma Dönemi’ne aittirler. Bu mezarların benzerleri Kuzey Afrika’da, Filistin ve Suriye’de bulunmuştur…”
-Devam Edecek-