Baf Hakkında Beynimde Kalan Bilgi Kırıntıları -8-

Ulus Irkad:9 Mayıs Salı gecesi Meclis Başkanı Rauf Denktaş’ın Baf Ortaokul salonunda bir konferans vereceği haberi Baf halkı arasında büyük bir reaksiyon yaratmıştı

Ulus Irkad

ulusirkad@hotmail.com

 

 

Denktaş’ın Baf Ziyareti (Cumhuriyet Gazetesi’nden)

9 Mayıs Salı gecesi Meclis Başkanı Rauf Denktaş’ın Baf Ortaokul salonunda bir konferans vereceği haberi Baf halkı arasında büyük bir reaksiyon yaratmıştı. Nitekim Salı günü kasabanın birçok yerlerine asılan dövizlerde halk, hissiyatını açıkça ilan ediyordu. Dövizlerde, Denktaş’ın Cemaat Meclisi’nden yüksek maaş alması protesto ediliyor ve Ziraat Fakültesi mezunları öğretmen olarak çalıştırılırken bir öğretmenin Çiftçiler Birliği Başkanlığı’na getirildiğine işaret ediliyordu.

Baf’tan bildirildiğine göre, bir Baf Meb’usu Baf sokaklarını gezerek yanında bulunan polis erine bu dövizleri indirtmişse de, bu defa daha çok sayıda dövizin duvarlara asıldığı görülmüştür. Bu şekilde halkın hissiyatını belirtmesine mani olmak için polisin bir alet olarak kullanılması, halk arasında derin teessür yaratmıştır ve olay ilgililer nezdinde protesto edilmektedir.

Diğer taraftan öğrendiğimize göre, Baf’ın bazı çıkarcıları köylerden konferansa zorla dinleyici getirmişlerdir. Bu arada konferansa gelmek istemeyen bir kısım köylü vatandaşın dövülmüş olduğu bildirilmektedir.

Temenni ederiz ki, toplumumuzun hissiyatını bu şekilde açıkça belirtmesi, bir kısım idarecilerin bundan sonraki tutumlarına müsbet yolda ışık tutsun ve kendilerine hakim olan üstünlük ve tenkide tahammül edememe zihniyeti sona ersin (Karafistan, T. Cumhuriyet, s.153).

Dr. İhsan Ali’nin Baf Hakkındaki Anıları

“1940’ta Baf’ta ‘Türk Derneği’ adını taşıyan tek örgütün başkanlığına seçildim. İlk amacım, Dernek’e bir bayrak bulmak oldu. Tüm Kıbrıs’taki milli bayramlarda, her zaman en önde olmaktan geri kalmadık. Sömürge yönetiminin her fırsatta boğmaya çalıştığı ulusal duyguları, Derneğimiz güçlendiriyordu. Evkaf Parkı’na yerleştirdiğimiz, milli marşın çalındığı megafonlarla, halkı kutlamalara katılmaya çağırıyorduk.

Bu fırsatla, sonraları kasıtlı şekilde şovenizm tarafından sürüklenen halkın, o zamanlar tamamıyla kayıtsız olduğunu söylemeliyim. Bu çok düş kırıcıydı. Adamlarımızı orda-burdaki dükkanlara gönderip, vatandaşlarımızın 1-2 saat olsun etkinliklere katılmasını sağlamaya çalışıyorduk. Buna paralel olarak sömürge yönetiminin Kıbrıs Türk toplumuna yönelik haksızlıkları ile toplumsal ve ekonomik siyasetinden duyduğumuz hoşnutsuzluğu açıkça dile getirme ihtiyacı hissediyorduk. Kıbrıs Türk gazetesi, sahibinin ölümünden sonra kapandı. Bu durum karşısında, Türkiye’nin buradaki konsolosu çok yurtsever ve onurlu bir insan olan Recep Yazgan, topluma hizmet etmek ve tek gazetenin sahibi rahmetli Remzi’nin ailesine yardımcı olmak için yeni bir gazete yayınlamaya çalıştı.” (Hatıralarım, Dr. İhsan Ali, Galeri Kültür Yayınları, 2002, s. 18)

“Buna rağmen bazı karşıtlarım, vicdansızca beni İngiliz dostu diye suçluyor ve bu yönde propaganda yapıyorlardı. İngilizlerin 1952’de koydukları yeni orta öğretim yasasını kabul etmiş olmam buna neden oluşturdu. Rakiplerim, o dönemde adayı ziyaret eden Hasan Ali Yücel’e karşı tutumum hakkında konuşma fırsatını kaçırmadılar. Hasan Ali, İsmet İnönü Türkiye Cumhurbaşkanı iken yazdığı ve onu öven bazı şiirlerle Eğitim Bakanı olmayı başarmıştı. Ancak yetersizliği yüzünden başarısız oldu. Hasan Ali, olgun bir insan olsaydı benimle temas kurup, aleyhimdeki suçlamaların doğru mu yoksa yakıştırma mı olduğunu saptamaya çalışırdı. Ancak buna gerek duymadı ve onuruna verilen 2-3 resmi yemek ile ona sunulan hediyelerle yetindi. Ezeli yağlama…

Ortaokullarla ilgili 1952 yasasını, Mağusa ve Baf okulları hariç Kıbrıs’taki tüm Türk okulları derhal kabul etti. Bir yıl denendikten sonra, Baf Okul Birliği’nin Başkanı olarak yasayı kabul etme kararı aldım. Bu, komite Genel Kurulu’nun onayıyla oldu. Sadece bir gerici karşı çıktı. Bu yasanın her açıdan toplumum için yararlı olacağına inanmıştım. Aleyhimdeki kampanya o dönemde bana olan kıskançlığın derecesini gösteriyordu. Yasayı derhal kabul edenler İngiliz dostu damgasını yemezken, olgun düşünce sonucu bir yıl denemesinden sonra kabul eden ben, aleyhimde tüyler ürpertici bir propaganda yapmakta tereddüt etmeyenler tarafından suçlandım.

Zamanın gerçeği ortaya çıkaracağına inanıyordum. Gerçekten de çok geçmeden, yaptığımın Baf Türk halkının yararına olduğunu herkes anladı. Bu beni memnun ve teselli etti.

Elen vatandaşlarımızın o yasayı kabul etmediğini söylemekte yarar var. Ancak onların iddiası, ENOSİS faaliyetlerine karşı bir davranış varsayılacağıydı. Ancak bunun sonucu halkın ağır okul harçlarına çarptırılmasıydı.

Rakiplerimin faaliyetleri, aleyhimde kıskançlık ve kinden başka bir şeyi göstermiyordu. Bu yasayı kabul etmeden önce dönemin Öğretim Müdürü Dr. Slight’a şu şartları ön koştum:

a) Evkaf Parkı’nda ilk ve ortaokul inşa edilsin, kültürel etkinlikler için ilave bina inşa edilsin.

b) Baf’ta 3 yıl olan eğitim, 6 yıl olsun.

c) Fakir öğrencilerin büyük bir bölümü, o zaman yılda 9KL’ya varan okul harcını ödemesin.

d) Yasaya bu şartlarımın kabul edilmesinden sonra evet dedim.

Bu kararı alırken sadece vicdanıma ve yurtsever duygularıma kulak verdim. Kimsenin ne tavsiyesine ne de yurtseverlik dersine ihtiyacım vardı. Toplumum bu binaların yapılmasına kuruş ödemedi. Okuyucunun, bir sonuca varmasına yardımcı olmak için bu noktaya değinmenin iyi olacağını düşündüm. Ana konudan uzaklaştığım için üzgünüm, ancak ilerdeki olayların daha iyi aydınlatılması için bu parantezi açmam gerekirdi (s. 24-25).

 

İhsan Ali’nin Baf’ta Reddaway ile İlgili Anısı (aynı kitap, s.30-31)

1959 başlarında ve Zürih’te Kıbrıs sorununa çözüm görüşmeleri devam ederken, Reddaway Baf’ı ziyaret etti. Gecesi dönemin Baf Kazası Kaymakamı (komiseri), onuruna bir kokteyl verdi. Kokteylde bir ara Reddaway yanıma geldi ve rutin selamlaşmadan sonra bana şu soruyu sordu: “Dr. İhsan Ali, ayrı belediye meclisleriyle ilgili düşüncenizi öğrenebilir miyim?” Yanıtım şu oldu: “Bu konudaki görüşümü çok soruyorsunuz. Ancak siz belediyelerin ayrılmasıyla, Kıbrıs halkının bir bütün olarak nasıl bir çıkar sağlayacağını düşündünüz? Beni aydınlatırsanız memnun olacağım.”

Reddaway’ın yanıtı şöyleydi: “Ekonomik ve sosyal yönden yıkımdır. Siyasi yönden ise harikadır.”

Bu bende hayret uyandırdı ve ona şöyle dedim: “Sizin siyasi açınızdan harikadır”. Bunun üzerine Reddaway kahkahalarla gülmeye başladı. Sinirlendim, ancak kendime hakim olmaya çalışarak ona “Belediyeleri ayırmakla tarihi bir hata yaptınız” dedim. Yanıtı “Yetişip Dr. Küçük ile Denktaş’a söz verdik” oldu. Ona verdiğim yanıtta “Yoksa acaba, siz bu amaç için ikisini de kullandınız mı ?” dedim.

Reddaway tekrar kahkahayı bastı.

Gerçekten bugün hâlâ her hatırladığımda, Reddaway tüm bunları niye itiraf etsin diye kendi kendime soruyorum. Ancak maalesef gerçekte Küçük ile Denktaş tutumlarıyla İngilizlerin “böl ve yönet”inin uygulanmasına yardımcı olmuşlardı.

Ancak benim görüşüme göre, Küçük uzun zaman öncesinden bağlantısı olduğu Denktaş tarafından sürüklenmişti. Dr. Küçük yakın arkadaşımdı. Onu iyi tanıyordum. Sömürgecinin oyununa gelebileceğini sanmıyorum.

Küçük ile Denktaş’a bunu niye yaptıkları sorulsa gerekçeleri bu yolla ENOSİS’in gerçekleşmesini engelledikleri olacaktır. Halkı da bu iddiayla önce kandırdılar sonra da peşlerinden sürüklediler. Gerçekte ENOSİS’i engelleyen faktör, Türkiye’nin, Yunanistan karşısında askeri üstünlüğüdür.”(s. 30-31).

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri