Baf Hakkında Beynimde Kalan Bilgi Kırıntıları -9-

Ulus Irkad: Esasında 1950’li yıllardaki siyasi fikir tartışmalarını çok iyi takip etmemiz gerekiyor. O yıllarda daha çok Türkiye’de yaşayan Kıbrıs asıllı birçok aydınla, CHP içinde bulunan belli siyasi kesimler ve aydın çevrelerinin Kıbrıstürk

Ulus Irkad

ulusirkad@hotmail.com

 

 

Dr. İhsan Ali ve Dr. Fazıl Küçük Arasındaki Tartışmalar

Esasında 1950’li yıllardaki siyasi fikir tartışmalarını çok iyi takip etmemiz gerekiyor. O yıllarda daha çok Türkiye’de yaşayan Kıbrıs asıllı birçok aydınla, CHP içinde bulunan belli siyasi kesimler ve aydın çevrelerinin Kıbrıstürk liderliğiyle aralarında oldukça büyük çatışmalar meydana gelmektedir. Belli ki bu siyasi çatışmaların temelinde, 27 Mayıs’a kadar sürecek bir bölünmenin Kıbrıs ayağı da yaşanmaktadır. Türkiye resmi ideolojisi veya egemen kesimi arasında esasında daha tam olarak evrimleşmeyen bir çatışmadır bu. Kıbrıs’ta Taksim mi yoksa Kıbrıs Cumhuriyeti mi ikilemi de yaşanmaktadır bu resmi görüşün bölünmesinde. Ve yine bilinmektedir ki bu bölünme ancak 1980 12 Eylül darbesinden sonra Taksim’de karar kılınması biçiminde sonuçlanacaktır. Ondan öncesinde hala daha CHP saflarında, adanın Güney’ine Yunanistan gelirse bu Türkiye Güney kıyıları da tehlikeye girer şeklindeki düşünce eksersizinin hâkim olduğudur 1980 yılına kadar. Ama daha sonra CHP artık Kıbrıs’ın bölünmesine karar kılacaktır. Daha önce de gördüğümüz gibi “KİM” ve “AKİS” içerisinde bulunan Türkiye’deki siyasi çevreler Kıbrıstürk liderliğini acımasızca eleştirmekte ve birçok politikalarına da karşı çıkmaktadırlar.

“Makarios’un devlet adamlığı niteliğine değil, Grivas’ın yöntemlerine özenen Küçük ve ekibi baskılarını adada artırmıştı. Seçimlerde aday olabilecek kişilerin evlerine maskeli adamlar baskın yapmakta ve dayak atmaktaydı. TMT, dayakla susturulamayanların öldürüleceğine dair tebliğler yayınlıyordu. Basın ise çok önceden susturulmuş. Hürses kapanmış, Bozkurt itaat altına alınmıştı. Ticaret erbabı, ne gün ödeneceği belli olmayan çok hususi bir vergiye tabidirler” (Akis, 14 Mart 1959, s. 8).

Türkiye’de Nevzat Karagil ve Baflı Talat Taşer’in de başını çektiği gayet sert ve ciddi bir muhalefet cephesi de hiç durmamakta ve Kıbrıstürk liderliğini hedef alarak eline geçen tüm olanaklarla saldırıya devam etmektedir. Yani Kıbrıs’ta sadece Dr. İhsan Ali indine düşürülen muhalefet, esasında Dr. İhsan Ali ile birlikte avukatlar da içinde olmak üzere geniş bir muhalefet cephesini kapsamaktadır. Dr. Küçük’le İhsan arasındaki çatışma aslında 1945 yıllarından beri devam etmektedir. Dr. Küçük, Dr İhsan’a atfen yazdığı bir makalede ona karşı şu saldırıyı yapmaktadır:

Dr. İhsan’a Açık Mektup

Sayın Meslektaşım,

15 Eylül tarihli naşiri efkarımız Söz Gazetesi’nde Milli Parti’ye hücum eden bir yazınızı hayretle okudum. Ne yalan söyleyeyim sizi adeta bir bukalemuna benzetiyorum. Bu benzetişime hiddet etmeyeceksiniz değil mi? meslektaş.

KATAK’a ve daha doğrusu sizin tabirinizce bu Zümrüdü Anka kuşunun pençeleri arasına takıldığımızdan bu güne kadar kaleminizden çıkanları büyük bir dikkat ve alaka ile takip etmekteyim. Düşüncelerinizi herkesten evvel öğrenmek isteyenlerden biri de benim. Fakat itiraf edeceğim ki, ne tezinizin ve ne de müdafaa etmeye veya tenkide yeltendiğiniz noktaların ne olduğunu 3 seneden beri vakit buldukça neşrettiğiniz kıymetli yazılarınızdan henüz öğrenmiş değilim. Bunu da ya yüksek kaleminizin altında saklanan anlaşılması güç izahlara ve yahut da, bizim kıt anlayışımıza hamletmek lazımdır.

Yalnız benimle beraber gazeteleri takip edenler görüyor ki, karşımıza günün birinde KATAK’ı yere vuran uzun bir yazınız, başka bir gün onu arşı alaya çıkaran methiyeleriniz, orta derecede bir tenkit, bunun da arkasına o meşhur kurumunuzun eğer 6 aya kadar müspet bir iş başaramayacak olursa istifanamenizi vereceğinize namus ve şerefinize dayanarak efkarı umumiye muvacehesinde yemin eden tehditkar yazılarınız.

Sevgili meslektaşım, kendi kendime soruyorum; acaba bu satırları karalarken kaleminize hakim mi olamıyor, yoksa gelişi güzel mana ve mantıksız kelimelerle yazıya çok muhtaç olan bir gazeteye ithaf ve ihsan mı etmek istiyorsunuz?

Bu satırlarınızla iyi ve kötüyü anlayabilecek bir duruma giren efkarı umumiye’yi aydınlatmak yoksa onlardan bir hakikati saklamak mı istiyorsunuz. Doğrusu bizimle alay etmenizi, bu kadar gülünç mevkie düşmenize teessüf etmekten başka elden bir şey gelmiyor.

 

Acaba bu uzun zamandan beri intişar eden yazılarınızdan sabit bir fikre sahip olmadığınızı, ne yaptığınızı, neyi tenkit etmek istediğinizi, methedeceğiniz kimler olduğunu görerek, sizi karanlıklar içinde yürüyen ve gelişi güzel kalem yürüten mesleksiz bir yazıcı diye tavsife kalkışırsak suçlu mu sayılacağız?

Bazı insanlar, bahusus şuursuz, muhakemesiz budalalar, kalabalık yerlerde, etraflarına toplayabildikleri masum ve saf insanlara birçok boş ve aldatıcı sözler, palavralar saçmalayabilirler ve bu gibi saçmalarında tazyik karşısında tefsir etmekten çekinmezler. Bunlar heyecana kapıldıklarını ve o anda garazının ve bozuk asabının tahtı tesirinde kaldıklarını da itiraf ederler. Fakat bize öyle geliyor ki gazete sütunlarına geçecek olan her yazı bu gibi umumi yerlerde verilecek aldatıcı ve kandırıcı söylevlerden farklı olması lazımdır. Değil mi dostum?

Şimdi bir müddetten beri kapanan münakaşayı tekrar açmaya yeltendiğinizi görüyorum. Dostluğumuza dayanarak size şu kadarını söyleyeceğim ki leh veya aleyhinize netice verecek olan bu büyük imtihandan mesul ben olmayacağım.

3 seneye yakın bir zamandan beri cemaatin daima zararına verdiğiniz eserlerinizi, eğer bizim teşhir etmemize fırsat vermek istiyorsanız bunu niçin daha açıkça ilan etmiyorsunuz?

Niçin Milli Parti’yi bu cemaate muzır bir varlık gibi göstermeye cüret ediyorsunuz? Aziz dostum, bunun açıkça manası garazkârlık ve saygısızlıktır. Ve zannediyor musunuz ki saldırışınızla bir çıkmaza geri durumunuzu kurtarmış olacaksınız?

Unutmayınız ki konfederasyon azaları arasında bulunuyorsunuz ve bugüne kadar anayasanızı bile tamamlamış değilsiniz. Başınızda hayatlarında tek bir Türk’ün derdini dinlemeyen, Türk muhitine karışmayı kendilerine leke sayan ve seninle birlikte tek, yüksek irfan ocağımız fena niyetler altında Lapta gibi okula elverişli olmayan bir yerden tekrar Lefkoşa’ya gelmesi için didinir uğraşırken bizimle alay eden ve kendilerinden manevi bir yardım isterken “lisede çocuğu olan, gaylesini çeksin”diyerek bizi karşılarından geldiğimiz yere gönderen bir zümre vardı ki, bugün onlar sizlerin ağabeysi olarak başınızda bulunmaktadır.

Şimdi nasıl olur da bütün bunları unutuyor ve dün bize arkalarını dönen ve bugün kayd-ı hayat şartı ile sandalyeyi işgal eden bu adamların peşinden hem sen koşuyor, hem de beni koşturtmak istiyorsun.

Unutma ki, ilk “Muhtariyet”i idareye razı olan zavallı Türk cemaatinin boynuna idam ilmeğini takan siz oldunuz. Sizin o mahut kararlarınızdan sonradır ki Köy İdare Meclisleri Projesi ilan edilmiş ve bunun yürürlüğe girmesine Milli Parti, Çiftçiler Birliği ile el ele verip uğraştığı bu sırada, tarafımızdan hiçbir teşebbüs vaki olmuş değildir. Partinizin yalnız yaptığı, ara sıra cemaatin gözünü boyayacak birkaç satır yazıyı gazetenizde neşretmekle iktifa etmektir. Sayın meslektaşım, yazılarınızdan merkezdeki ağabeylerinizin haberdar olup olmadığını ve fikirlerinize iştirak edip etmediğini bilmiyorum. Yalnız daha ciddi ve daha uzun münakaşalara girişmeden sizlere bir mühlet vereceğim. Bugün elimde mevcut resmi evraka dayanarak ne sizin ve ne de halkın bilmediği ve şimdiye kadar hiçbir kimseye ifşa etmediğim hakikatleri ortaya dökmek için sizlerden bir fırsat bekliyorum. Niçin KATAK’tan çekildiğimi. Şimdiye kadar merkezinizin ne yolda çalıştığını, bazı yüksek şahsiyetler aleyhinde ne gibi entrikalar çevirmek istediklerini, talebe meselesinde niçin muvaffak olmadığınızı, cemaati hasta hale getiren kimler olduğunu ortaya dökmeye hazırım. Yalnız tekrar edeceğim ki uzun sürecek olan bu münakaşalardan mesul ben değil, siz olacaksınız. Allah’a ısmarladık, cevabınızı beklerim (Halkın Sesi, 19 Eylül 1945, No. 760, s. 1.)

Devam Edecek…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri