BAF’TAN HATIRALAR...
Ulus IRKAD
Onu büyük büyük ninemin yeğeni olarak bilirdim. Onun annesinin de ya halası ya da teyzesiydi. Yani akraba sayılırdık Murad Dayı’yla. Uzun boylu, sosyal yardım sorumlusuydu Baf’ta. Müdür müydü, sorumlu muydu onu da hatırlayamıyorum ama yaşlı insanlara yardım çekleri getirdiğini çok iyi anımsıyorum. Annemin ninesine de her ay çek getirirdi. Zavallı yaşlı ninem herhalde yaşlandıktan sonra Yönetim’den yardım almaktaydı. Bu durumlarda galiba bu işlerle de uğraşıyordu Murad Özad Dayı.
ÇOK İYİ İŞİNİ BIRAKIP NAZİLER’LE SAVAŞMAYA GİTTİYDİ...
Baf’ta çok iyi tanındığı ve de 1930’lu yıllarda poliste çok iyi bir görevi varken bu görevi bırakarak, sırf Naziler’le savaşmak için, İngiliz Askeri olarak önce Polemitya’daki Acemi Kampı’na, sonra da Mısır’a gittiği biliniyordu. Onbaşı veya çavuş olarak mı gitmişti? Onu da bana anlattığı anılarında unutmuş olabilirim ama yaşı büyük olduğu için askeri birlikte önemli bir görevi olduğu da belliydi.
Önceleri Kıbrıslılar lojistik destek birliği katırcılar olarak bilinirdi ama daha sonra Cyprus Regiment-Kıbrıs Alayı da kuruldu ve Kıbrıslılar Rum ve Türk, bu savaşlara da katılmaya başladılar.
YUNANİSTAN’A GİDİYOR...
Kuzey Afrika’da Almanlara karşı göğüs göğüse mücadele verip daha altlarda Almanların elindeki Eritre’yi alan Kıbrıslılar’dı. Bu yüzden Kıbrıslılar’ın Kuzey Afrika’da birçok yerde şehitlikleri de bulunuyordu. Murad Dayı benimle olan söyleşilerinde bana Yunanistan’a nasıl gittiklerini ve oradan da görev yerlerine nasıl dağıldıklarını çok anlatmıştı. Hele hele dağlarda Nazi Birlikleri ile nasıl karşılaşıp savaş verdiklerini de... Tabii Nazi birliklerinin gerek motorize, gerekse uçak ve denizden yaptıkları çıkarma operasyonları ve yıldırım hareketleri ile çok kısa bir sürede Yunanistan’a girdiklerini de anlatmıştı ek olarak.
STALAG’DA ESİRLİK GÜNLERİ...
Esir alındıktan sonra Selanik’e, oradan da trenlerle Stalag’a taşınmalarını da anlatmıştı bana. Hitler Yunanistan’a girmek için o günlerde pek olmayan bir savaş taktiğini uygulamış ve yıldırım hareketiyle bir anda Yunanistan’a girmişti. Deniz, hava ve karadan motorize birliklerle ilk defa olarak yapılan bir operasyonda Yunanistan bir anda düşmüştü. Orada bulunan Müttefik Orduları karşı bile koyamamıştı. Kıbrıslılar’ın bir kısmı esir düşerken, bir kısmı da dağlardaki Komünistlere sığınarak oralarda Komünistlerle birlikte gerilla mücadelesine başlamışlardı. Murad Dayı beraberindeki birlikle teslim olmuş ve Selanik’e götürülmüştü.
CLERİDES’LE ARKADAŞ OLURLAR, ESİRLİĞİ BİRLİKTE GEÇİRİRLER...
Murad Özad daha sonra Kıbrıs Alayı ile birlikte Selanik’ten trenlerle Stalag’a taşınır. Orada Kemal Susuzlu ile birlikte hem Rumca, hem Türkçe, hem İngilizce ve de Almanca bildikleri için kampın sorumluluklarına seçilirler. Daha sonra kampa İngiltere’de genç bir hukuk öğrencisiyken, İngiltere savaşa girdiği için RAF’ta (İngiliz Kraliyet Hava Gücü) pilot olarak göreve başlayan, daha sonraları hem Kıbrıslırum görüşmeci, hem de Cumhurbaşkanı olacak olan Glafkos Clerides de kampa getirilir. Clerides, Özad ve Susuzlu çok iyi arkadaş olurlar. Beş yıllık esirlik esareti birlikte geçirilir. Daha sonra müttefiklerin başarısıyla Stalag’taki esirler hep birlikte Dover’e yayan olarak binlerce kilometrelik yol yürürler ve kurtulurlar. Bu oldukça uzun bir öykü. Aynı olayları CNN-Türk ile belgesel hazırlarken Sayın Clerides de bana gönderdiği anılarında yazmıştı.
1974’TE BAF’TA MURAD ÖZAD’IN ÖNEMLİ ROLÜ...
Şimdi de Baf’a 1974 yılına gelelim. 21 saatlik bir savaştan sonra Baf, EOKA, Milli Muhafız ve Darbeci Yunan Askerlerinin yani ELDİK’in eline geçer. İlk önce Baf Serdarı Esat Fellahoğlu ve Radyo müdürü Ömer Ayral, daha sonra da İkinci Harekat’ta tüm komutanlar ve polisler esir alınıp Yeroşibu kampına götürülürler. Hatta 14 Ağustos günü İkinci Harekat başladığında da yedi kişi kurşuna dizilir. Bunlar arasında üç yaşında küçük bir kız çocuğu da vardır. Amcasının kucağında acımasızca EOKA’cılar tarafından vurulur (Rahme Kral). O gün Baf Türk halkı bayağı korku yaşar. Geçirdiği şoktan ölenler bile olur. İşte o kargaşa anında Necmi İmamoğlu ve Murad Hüsnü Özad’ı bir Askeri Rum jipinde mahalle mahalle dolaşarak, halka moral vererek, herkesin soğukkanlı olması çağrısı yaptıklarını da gördüm. Onları jip üzerinde görmek biraz da halka moral verir.
YUNANLI SUBAY LOHAO
İşgalci Kıbrıslırum ve Yunan birlikleri başında da aslen İzmirli olduğu söylenen uzun boylu,sarışın bir Yunanlı subay vardır. Ona “Lohao” demektedirler. Aslında bundan sonra Murad Dayı ile devamlı karşılaşacaklardır. Rahmetli King Faruk Dayı’nın bir kebap restorantı vardır, genelde Baf’a gelen ünlü politikacılar, sanatçılar ve Baf ileri gelenler her zaman merkez yerde bulunan bu lokantaya giderlerdi çatışma öncesi ve Murad Özad’la Lohao’nun ilk kez orada karşılaştıkları söylenir:
-Merhaba
-Merhaba..
-İsmin ?
-Murad Özad…
-Niye lider oldun Baf’a…
-Sana ne?
-Ne demek bana ne?
-Ben İşgal kuvveti komutanı Lohao…
-Ben de Baf Türk Halkı lideri Murad Özad…
-Asıl lider Yeroşibu’da…
-Tamam da ben de onun yerine geldim.
-Kim tayin etti seni?
-Cumhurbaşkanı…
-Denktaş mı?
-Değil?
-Kim?
-Glafkos Clerides…
-Ne demek Glafkos Clerides?
-Evet, o…
-Sen nereden tanıyorsun Clerides’i?
-Ona sor…
-Ne demek ona sor, senin gibi basit bir Türk onu nasıl tanıyabilir?
-Ben basit değilim…
-Ya nesin?
-Ben onunla esirlik yaptım..
-Nerede?
-Stalag’ta, Almanya Çekolovakya sınırında…
-Sen nerede esir düştün ki?
-Yunanistan’da…
-Nasıl ?
-Ben Yunanistan’ı savunan İngiliz Ordularında görev yapıyordum. Yunanistan’ı Nazilere vermemek ve senin de şu anda yaşaman için orada savaş verdim.
-İnanmıyorum sana…
-İster inan ister inanma.
-Peki Yunanistan’da Selanik’te büyük bir park var. Madem ki orada esirlik de yaptın o parkın içinde bir anıt bulunmaktadır. O büstün altındaki yazıyı bana söyle?
-“Zafer kahramanlıkların eseridir.”
Lohao büyük bir şaşkınlık içinde hayran hayran karşısında korkusuzca duran bu uzunboylu adama bakar çünkü onun hayatındaki detayları bilmektedir. Gerçekten Selanikteki bu ayrıntıyı, orada bu İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamayan bilemez. Lohao, bu korkusuz adama biraz da hayranlık duymaya başlar.
-Tamam şimdi sana inandım. Lakin şu haritada sana bilgi vereyim. Büyük bir Kıbrıs haritası açar ve Girne’yi üstünde gösterir. Buraya çıkan Türk Ordusu anında denize döküldü.
Bunun üzerine Murad Özad kızar:
- Hayır Türk Ordusu Klepini Plajı’ndan Kuzey’e ve doğudaki Girne’ye doğru ilerliyor. Türk Ordusu çok başarılı.
- Hayır yanlışın var Türk Ordusu şu anda denize dökülmüştür.
- Hayır yanlışsın !!!!! dediği anda Lohao tabancasına davranır ve Murad’ı vurabileceği hareketi yapar.
- Bak bu hareketi bir daha yapma pişman olursun (Murad Özad çok kararlı otoriter bir sesle konuşmaktadır. Lohao o anda irkilmeye başlar)
- Ne yaparsın yani?
- Bu görevde ve bu pozisyonda olamazsın.
- Sen kime güveniyorsun böyle?
- Biliyorsun…
CLERİDES’E GÜVENİYORDU...
Evet, Murad Özad İkinci Dünya Savaşı’nda birlikte Stalag’ta esir kaldığı çok iyi arkadaşı Clerides’e güveniyordu. Bunu Lohao da anlamıştı. Zaten bu yüzden de ona birşey yapamıyordu. Murad Hüsnü ona sırasında fırça çekiyor ve reddedebiliyor, ona karşı gelebiliyordu. Bu deli cesaretli. İkinci Dünya Savaşı gazisi hem başına bela olmuştu, hem de ona o anda emir verme noktasına da geliyordu.
- Bak seni diğer geçen gün öldürdüğümüz Türkler gibi köpek gibi vururum ha…
- Sana söyleyeyim mi, senden de askerlerinden de korkmuyorum. Ben savaşa karşı bağışıklıyım. Ölmem. Ama senin başını yakarım. Bu şekilde bana hitap etmeye devam edersen bir gün içinde seni bu görevden alırım. Beni buraya atayan Denktaş değil, şu anda cumhurbaşkanı olan Glafkos Clerides’tir. Şunu da bil, ben onun, o da benim kardeşim... Bizim bu kardeşliğimizi ise kimse hatta İkinci Dünya Savaşı sırasında doğan senin gibi bebekler de anlayamaz.
SANCAKTAR’IN DURUMU...
Bu arada savaş sırasında Baf’ın Türkiyeli komutanı da yakalanmamış ve Baf’tan bazı aileler onu evlerinde saklamaktaydılar. Sancaktar’ın gayrı sıhhi bir ortamda bir kümesin altındaki kuyuda yaşadığı da bilinmekteydi. O günlerde Limasol’dan gelen nörslerle Dr. Ayten Hanım, birlikte Sancaktar’ı kaçırma planı yapmışlardı. Bunu Yunan istihbaratı öğrenmiş olacak ki Murad Özad’ı yanına çağıran Lohao onu içki içirip söyletme eğilimindedir.
YUNAN SUBAYIN BİLMEDİKLERİ...
Murad Özad aslında viski içmeyi sever ama bu İkinci Dünya Savaşı Gazisi viski’den etkilenmez. İkinci, Dünya Savaşı sırasında Stalag’da çeşitli maddelerden şeker hatta limon dahil viski ürettiklerini, onunla Kıbrıslıtürk, Kıbrıslırum esirlerin ve de Clerides dahil viski üretip birlikte içtiklerini de bilemez komutan Lohao. Hatta onun savaş gibi viskiye de bağışıklığı olduğunu, kardeşi gibi sevdiği Clerides’in de en sevdiği içkinin viski olduğunu da… Buna oldukça alışkındır. İkinci Dünya Savaşı sırasında da Esir Kampı’nda bu içkiyi bir şekilde üretmişler ve o içkiye alışmış bir insandır. Murad’ı sarhoşken gören de pek olmamıştır Baf’ta. Oysa o geceleri birkaç duble viski içmeyi bilen ama alışkın olduğu için sarhoş olmayan ama aksine deşarj olan bir İkinci Dünya Savaşı gazisidir. Kasa kasa içkileri Murad Özad’a askerler veya erleri tarafından taşıtan ve de masayı günün en güzel mezeleri ile donatan Baf İşgal Kuvvetleri komutanı Yunanlı Lohao, Murad’ı bu şekilde, ona göre en zayıf tarafından vuracak ve söyletecektir.
SARHOŞ OLMAYAN, SER VERİP SIR VERMEYEN MURAD ÖZAD...
İçkiler içilmeye ve viski şişeleri dışarıya kasa kasa atılırken, yeni viski şişeleri de askeri cipten taşınmakta ama hayret Murad Özad hiç sarhoşluğa dair fire vermemektedir. Sünger gibidir derler ya… Lohao, Özad’ın saatler geçtik sonra fire vermediğini anlar. Kasa kasa viskiler gidip gelmiş ve Murad hiç ser verip sır vermemiştir. Delirecektir. Dünyada viskiye aman deyip de sarhoş olup konuşmayacak insan yoktur. Depodaki viskiler tükenmesine rağmen bu uzun boylu, Clerides’in de yakından tanıdığı adam, ser verip sır vermemekte, üstelik viskilerini de tüketmektedir. Bundan sonra geceleri birkaç duble attığı kasa kasa viskileri elinden su gibi tükenmiştir. Lohao, içi viskileri tükendiği için yanarak, en nihayet usanmış ve belki birkaç bilgi toplayabilirim ve de içilen viskilerin de hatırına, en son soruyu sormaya hazırlanmaktadır ama karşısında tınmayan bu 60’lı yaşlardaki adam ayakta sallanmamaktadır bile. Murad Özad en son şişenin dibinde kalan içkiyi de bardağına doldurur ve en son yudumu içme anındadır. Bu viski aleminden oldukça zevk almıştır çünkü o sıralarda Rum çarşısına gidip viski almak da kısıtlamalar dolayısıyla oldukça zor olduğu için, bu kasa kasa içkiler ona çok da lezzetli gelmiştir.
-Murad bu kadar içtin, belli ki sana dokunmamış, bana Sancaktar’ın nerede olduğunu söyleyebilir misin?
Murad saatine bakar. Sancaktar’ın artık çoktan üslere ve oradan da Kuzey’e geçtiğine kani olup Lohao’ya şunu söyler. “Demin Bayrak Radyosu’nu dinledim. Sancaktar şu anda Kuzey’e geçti. Bana verdiğin bu güzel ziyafet için sana teşekkür ederim”.
Murad Hüsnü kapıdan çıkarken sanki de o viskileri içen adam değildir. Sapasağlamdır. Hiç sallanmadan yürür ve hareketlerini de normal yapar hatta sarhoş olanlarda görülen peltekliği de yoktur. Lohao’nun yüzündeki karamsar ifade ve “Yahu bu adam bunca viskiyi nasıl içer, nasıl konuşmaz, yahu bu adam önüne daha da viski koysaydım içerdi, vallahi Baf’ta kıtlık olurdu” türünden şaşkınlığından, aslında zevk almıştır. Onun Clerides’le olan bağı ve aslında Clerides’le de Stalag’da bu işleri eksersiz yaptığını bilemez Stalag’ta esirlik çekmeyenler. O yüzdendir ki Clerides’in bir röportajında Türklere karşı kin duyup duymadığını sorduklarında “Onlar benim kardeşlerimdi, onlarla ben ekmeğimi de bölüştüm” demişti. Aynı soruyu 2004 yılında Kıbrıs’ın Unutulan Savaşı adlı CNN-Türk yapımı filminde de ona soran Film yapımcısı Cengiz Özkarabekir’e Murad dayı da cevap vermişti “Ben Clerides’le kardeş gibiyim, çünkü biz Stalag kampında onunla ve diğer Kıbrıslıtürk-Kıbrıslırum arkadaşlarımızla, Nazilere karşı ayakta kalmak için ekmeğimizi hatta bir patatesimizi de bölüşmüştük”. Ben Murad dayımı çok iyi anlamıştım. Bu ayrıntıları bilmeyenler ne onun imtiyazlarının sırrını, ne de Clerides’le olan bağını anlayabilir ve anlayamayacaktır. Bir de ben Murad dayımla ölmeden once bu sırlarını paylaşmıştım.
BAF’TAN EN SON AYRILAN OYDU... İSTESE İLK GÜNDEN ÇEKER GİDERDİ...
Murad Hüsnü daha sonraları Baf Kuzey’e göçederken tüm en son ferdine kadar herkes Baf’tan ve köylerden ayrıldıktan sonra Mutallo’nun da Atatürk heykelini bir kamyona koyarak Baf’ı terkeder. Baf’ı en son o terkeder. 2013 yılında Clerides öldükten birkaç ay sonra aynen Clerides’in yaşında 95 yaşında bu dünyayı o da terkeder. Bana sorsanız Baf’ın meçhul kahramanı kimdir diye, Murad Özad’dır derim. O korkusuz ve liderliğe de en layık adamdı diye takdir de ederim. Bir de tekrar ekleyeyim bana gore Baf’ın gerçek lideri Murad Dayımdı derim sizlere. O korkusuz ve gerçek bir Kıbrıslıtürk lideriydi. Hem de böyle tehlikeli ve cesaret isteyen bir anda, oradaki Kıbıslıtürk halkının elinden tutarak onları terketmeyerek çünkü elindeki imtiyazla Güney’i hemen terkederek Kuzey’e de geçebilirdi. Onu unutmayacağız,hep aydınlıklar içinde kalsın…
Not: Buradaki konuşmalar da isimler de gerçektir. Lokantadaki konuşmaların bir kısmını öyküde adı geçen Rahmetli Faruk Dayı’dan ve viski olayını da oğlu Ali Murad Özad’dan dinledim. Murad Dayım hep aydınlıklar içinde kalsın…