BAF’TAN HATIRALAR…
ULUS IRKAD
Baf, Lefkoşa merkezden oldukça uzakta bir kaza merkeziydi. 1974 öncesi Lefkoşa veya Baf’tan yola çıktınız mı yaklaşık olarak en az iki saatinizi alırdı bu yolculuk. Ama buna bir de Limassol’daki beklemeyi de korsanız yolculuğunuz üç-dört saati de bulabilirdi. Baf ile Lefkoşa arasında sadece taksiler çalışmazdı. Otobüslerin de önemli bir yeri vardı bu ulaşımda. Mesela en eski otobüs şirketlerinde “Lozan Otobüsleri” bunlardan biriydi. Lozan’la aktarmalı olarak Lefkoşa’ya gidilirdi. Öncelikle otobüsle Limassol’a gidilir sonra da yine bavullarınızı yükleteceğiniz başka bir otobüse geçerdiniz. Otobüsle seyehat etmek de bayağı zaman alırdı. Muhakkak aktarılacağınız otobüs için Limasol’da fazla beklemeniz gerekirdi. Bu arada, beklenilecek zaman uzunsa Limasol veya Leymosun içerisinde bir tur atmak da adettendi. Hatta bazıları lokantalarda yemek yer veya alışveriş de yapardı. Örneğin Kıbrısrum tarafındaki Bypass’da alışverişe gidenler de olurdu (Olaylara rağmen Limasol karma ve karışık bir kentti dolayısıyla Rum ve Türk Yeşil Hattı’nın en karmaşık olduğu bir bölgeydi aynı zamanda). Seyahat yapacağınız otobüste bir tanıdığınızı bulmak yolculuğun biraz da sohbetli geçmesine neden olurdu. O zamanlar Lefkoşa’ya gitmek bayağı gıpta edilecek olaylardan biriydi. Bir nevi bir başka ülkeden başka bir ülkeye seyahat etmek gibi gelirdi insanlara. Halbuki şimdiki uçak ve araçlarla seyahati düşünürseniz bunun ne kadar önemsenmeyecek bir yolculuk olduğunu anlarsınız. Ama 1963-64 olaylarından sonra Baf ile Lefkoşa arasındaki yolculuk daha da zorlaşınca bu iletişimin ne kadar önemli olduğunu anlarsınız. 1963-64 yıllarındaki toplumlararası çatışmalar sırasında zaten herkes canından korktuğu için yolculuğa çıkmaktan çekinirdi. Hatırladığım kadarıyla bütün ulaşımlar da durmuştu. Lozan Otobüsleri de belli bir müddet aksatmıştı yolculuklarını. Taksilerin hareketleri de aksamıştı hatırladığım kadarıyla. Çünkü yollardan alınıp da götürülen insan sayısı o dönemlerde oldukça çoktu. Zaten Kıbrıslıtürklerin kayıpları da daha fazla yollardan alınıp götürülen insanlardan müteşekkildi.
İşte 1963-64 dönemlerinde Baf köylerinden Melandra-Üstünco ve Hirsofu üçgeninden Kaçak Ali ile Lütfi’nin köy otobüslerinin yollardaki bu tehlikeler ve barikatlara rağmen seyahatlerine devam ettiğini ve benim de bu seyahatlere birkaç defa katıldığımı hatırlıyorum. Köy otobüslerinin artık yollardan kalktığı bir dönemdeyiz dolayısıyla yaşları şimdilerde ellinin üzerinde olanlar hangi otobüslerden söz ettiğimi anlayacaklardır. O dönemler yedi-sekiz yaşlarındaydım. Tabii o zamanlar Baf Aşelya Deresi’nin Köprüsü üzerinde bir Kıbrıslırum Barikatı’nın olduğunu anımsıyorum. Orada yolcu otobüsleri durdurulmakta ve yolcuların üzerleri aranmaktaydı. Bunun yanında yine Limasol çıkışıyla Lefkoşa girişinde de barikat vardı ve yolcular en az üç-dört kez taciz edilirlerdi. Biz çocukların bile bazen üzerleri aranırdı. Amaç Kıbrıslıtürkleri rahatsız etmekti aslında ama işte bugün bu verilen rahatsızlıkların travmalarını yaşamakta ve hala daha Kıbrıs’a huzur gelmemesinin acılarını çekmekteyiz. Esasında bu olaylar 1974 öncesi de bir sorunun varlığını göstermekteydi.
Kaçak Ali ve Lütfi’nin arabalarında Nuri Sesigüzel’in yükselen şarkıları arasında yapardık yolculuğumuzu:
Fabrika’nın zili çalar
Çıkar fabrikanın gülü
Ah sarışın kız ince belli
Yar seni seven, yar seni seven
Olur deli…
Gavur Taşı’nı işte bu şarkılarla geçerdik. Biraz sonra da Kukla’nın muz bahçeleri, Mandirga, Aşelya çiftliği görülür ve Baf’a girilirdi.
Baf’ta taksilerle Lefkoşa’ya giden Ramadan Şöför, Mehmet Emin ve rahmetli Kara Mehmet’i de buradan anımsamakta yarar var. Onların da bu ulaşımda büyük bir payı vardı. Kara Mehmet’i esmer yüzüyle 1963 öncesi de hatırlarım. Bunun yanında 1963 sonrasında ta 1974’lere kadar Ramadan Şöförü de buradan anımsamakta fayda var. Ramadan Şöför’le yolculuk yapmak ayrı bir zevkti, çünkü o Baf’ın tarihini, gelip geçen insanlarının hikayelerini ve fıkralarını yolculara anlatır, bu uzun yolculuğun zevkli geçmesini sağlardı. Mesela motorunun önünde olmadığı Volkswagen arabayla yaptığı seyehati ve yolcularından birine arabanın makinesiz olarak çalıştığını yutturması hikayesi de meşhurdu.. Örneğin Ramadan Şöför’ün Baf’ta Ermeni Kunturacı Markar hakkındaki fıkrası kahkahalara neden olurdu araba içerisinde. Markar, Sovyetlerde Ermenistan kurulduğunda oraya yerleşmeye karar vermiş ve Ermeni dostlarını ziyarete gitmiş. Onlara demiş ki; “Ben Ermenistan’a gidiyorum ama biliyorsunuz Sovyetlerde dışarıya mektup yazılırken Sovyet bürokratları dışarıya istihbarati bilgilerin veya anti-propagandaya neden olacak bilgilerin çıkmasını sevmez. Bakın oraya gittikten sonra size bir resim göndereceğim. Mektuba bakmayın siz, ben mektupta Sovyetleri öveceğim ama gönderdiğim resimde yerde oturuyorsam anlayın ki durumlar oldukça kötüdür yani bu demektir ki siz de arkamdan gelmeyin. Ama ayaktaysam durumlar çok şahanedir hemen var olanları satıp arkamdan gelin demektir”. Nihayet Markar Sovyetlere gider ve aradan birkaç hafta sonra mektubu gelir. Mektupta Sovyetler övülmektedir ama gönderdiği resimde Markar yerde yatmaktadır. Anlayacağınız durumlar yere oturmaktan da ziyade daha da kötüdür.
Adını anımsayamadığım şöförler varsa onlardan özür dilerim ama Mandirga ve Yeroşibu’dan Kuytul, Arif ve rahmetli Cemil Küfi gibi çok iyi şöförleri de buradan yazmakta bir fayda görmekteyim. Geçenlerde Kaçak Ali’nin öldüğünü okudum gazetelerden. 1963-64 yıllarında Baf halkının Lefkoşa-Baf arasındaki iletişimini ve yolculuklarını gerçekleştiren bu cesur ve kahraman köy şöförünün anısı önünde saygı ile eğiliyorum. Eğer o dönemlerde aynı şekilde varolup da anımsayamadıklarım varsa onlardan da hassaten özür diliyorum. Limasol’da olup da aynı şekilde Baf ve bölge halklarına hizmet veren rahmetli Kafalo ve Ruso’yu da buradan saygı ile anıyorum. Bir ayağı takma olmasına rağmen yine cefakarca Baf halkına hizmet veren Mehmet Emin abinin hizmetlerini ise hiç unutmadım.
Kaçak Ali ve Lütfi’nin o zamanların meşhur sesi Nuri Sesigüzel’in “Fabrika’nın zili çalar çıkar ve fabrika’nın gülü” türküsü ile 1963-64 yıllarında Baf’ta ve Kıbrıs’ta yaşayan tüm Kıbrıslıtürk halkının acılarla dolu tarihinden o günleri anımsayanlara bir selam olsun diyorum…
Tekke Bahçesi'ndeki mezarlar açılıyor…
Lefkoşa’da Tekke Bahçesi Şehitliği’ndeki mezarların açılması ve şehitlerin yeniden defnedilmesine ilişkin iki emirname yürürlüğe girdi.
Lefkoşa’da Tekke Bahçesi Şehitliği’ndeki mezarların açılması ve şehitlerin yeniden defnedilmesine ilişkin iki emirname yürürlüğe girdi. Bakanlar Kurulu’nca onaylanan Fasıl 257 Kamu Sağlığı (Defin ve Mezardan Çıkarma) Yasası uyarınca hazırlanan iki emirname, Resmi Gazete’de yayımlandı.“Tekke Bahçesi Şehitliğindeki Mezarların Açılması ve Tekrar Defnedilmesine İlişkin Emirname”yle şehitlikteki bazı mezarlarda tespit edilen farklı isimlere ait kalıntıların doğru şekilde isimlendirilerek kendi adlarını taşıyan mezarlara defnedilmesi amaçlanıyor. Birinci emirnamenin amacı Resmi Gazete’de şöyle ifade edildi:“Bu Emirname; Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Kayıp Şahıslar Komitesi Kıbrıslı Türk Üye Ofisi tarafından gelen talep üzerine; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Tekke Bahçesi Şehitliğinde (Mezarlığında) Bakanlar Kurulu tarafından daha önce alınan TE (K-I) 309-2019 sayı ve 5.03.2019 tarihli kararuyanıca Hüseyin Ali Arabacı adına bulunan mezar açılmış ve içerisinden; Hüseyin Ali Arabacı, Ecvet Yusuf, Yüksel Ahmet Dereli, Kadir Mehmet ve Ali Mehmet Kırma'ya ait olduğu tespit edilen iskelet ve/veya kemikler bulunmuştur. Ancak; bahse konu kişilerin adında mevcut mezarlar bulunmaktadır. Hüseyin Ali Arabacı açılan kendi mezarına defnedilmesi, diğer dört kişinin ise; defnedilebilmeleri için adlarına bulunan mezarların açılması ve açılan mezarların boş olması durumunda bu kişilerin adlarına bulunan mezarlara defnedilmesi; ayrıca mezarların boş olmaması durumunda bulunan iskelet ve/veya kemikler için kimliklendirme çalışmalarının başlatılarak yeniden defnedilmeleri ile ilgili kuralları amaçlamakta ve kapsamaktadır.
İKİNCİ EMİRNAME
İkinci emirnamenin amacı ise şöyle:“Bu Emirname; Cumhurbaşkanlığı'na bağlı Kayıp Şahıslar Komitesi Kıbrıslı Türk Üye Ofisi tarafından gelen talep üzerine; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Tekke Bahçesi Şehitliğindeki Şehitliğinde (Mezarlığında) Fasıl 257 Kamu Sağlığı (Defin ve Mezardan Çıkarma) Yasası'nın 3'üncü maddesi uyarınca; Bakanlar Kurulu tarafından daha önce alınan TE(K-I) 307-2019 sayı ve 5.03.2019 tarihli karar uyarınca İbrahim Ramadan adına bulunan mezar açılmış ve yan mezar olan Ali Mehmet/ Ali Mehmet Kırma adındaki mezardan kemik taşması sonucu yapılan DNA sonucunda Selim Mustafa Mavili’yeait olduğu tespit edilen kalıntılar bulunmuştur. Ancak; Selim Mustafa Mavili adında ve Ali Mehmet/Ali Mehmet Kırma adında başka mevcut mezarlar bulunmaktadır. Selim Mustafa Mavili ve Ali Mehmet/Ali Mehmet Kırma adlarına bulunan mezarların açılması ve açılan mezarların boş olması durumunda bu kişilerin adlarına bulunan mezarlara defnedilmesi, ayrıca mezarların boş olmaması durumunda ise; bulunan iskelet ve/veya kemikler için kimliklendirme çalışmalarının başlatılarak yeniden defnedilmeleri ile ilgili kuralları amaçlamakta ve kapsamaktadır.”
MEZARLAR AÇILIRKEN KİMLER HAZIR BULUNACAK?
Emirnamelerde, mezarların açılması ve yeniden defin sırasında, hazır bulunması gereken kişiler de belirtildi. Buna göre bir savcı, polis, Kayıp Şahıslar Komitesi Kıbrıslı Türk Üye Ofisi yetkilileri, araç ve gereçleri tedarik etmek üzere belediye yetkilileri, mezarlık sorumluları, herhangi bir bulaşıcı hastalığı önlemek amacıyla dezenfekte yapmak için Sağlık Bakanlığı’ndan sağlık ekibi, Din İşleri Dairesi’nin görevlendireceği bir din adamı da işlemler sırasında hazır bulunacak.
(TAK Ajansı Haber Bülteni’nden – 7.2.2020)
BİR ŞİİR…
YARIN
Harper Orhon
Bir mezar açılacak yarın.
Yıllarca üzerine gittiğimiz bir mezar
Mezar mı acaba! İçinde biri mi var?
Yarın açıldığında içinde biri mi çıkacak?
Biri varsa o mezarda, onunda çorapları sağlam mı acaba?
Yarın bir mezar açılacak ta mezar mı acaba?
Kim kazmış?
Kimi gömmüşler oraya?
Kimler yatıyor o mezarlarda?
Açılması mı gerek?
Bir şehit çocuğu?
Ben kaldıramam gardaş açılmasın babamın mezarı?
Nasıl allak bullak duygular yaşanıyor burada
Nasıl dolaşıyor mezarsız şehitler orada burada
Birinin adına yazılmış bir mezarda kimler çıkıyor
Ecvet Yusuf yazılan mezarda kim çıkacak merakla bekleniyor?
Bir Türk
Bir Rum
Bir Yunanlı asker
Bir Türk askeri
Belki de bir kadın
Ya da bir çocuk
Ne fark eder hepsi bu deli adanın kurbanı.
Benim için ise 45 yıldır babamın bildiğim bir mezar.
Ayağında bir çift çorap
Yıllara meydan okumuş bir çift çorap
Yıllara meydan okumuş kemikler
Kim bilir kimin babası, kimin kardeşi, kimin eşi, hangi yüreği yanan ananın evladı.
Benim babamın mezarı açılmasın diyen çocuk.
Ya babamın mezarında senin baban yatıyorsa...
Seni de bir gün çağırıp baban başka mezarda bulundu derlerse?
Nasıl kaldıracak yüreğin, bir çift çorap birkaç kemik ve fotoğraflar.
Sen babanı böyle bilmezdin! Çocuktun!
Bende öyle bilmezdim çocuktum!
Çocuk yüreğimizde gömmüştük babamızı üzerini kapatmıştık yaramızın?
Kim kazıdı? Neden kazıdı yaramızı?
Neden kanattılar kapatmaya çalıştığımız yaramızı?
Sıra sıra mezarlar askeri disiplinle sıralanmışlar tören sırası gibi.
Sıra sıra verdiler madalyaları herkese.
Kim kahraman kim korkak belli değil.
Tıpkı şehitlik gibi kimin yerinde kim yatar belli değil.
Hangi sırada kim yatır hangi sırada kim var belli değil.
Yarın açılacak bir mezar var üzerinde ECVET yazar.
İçinde ne olduğu belli değil, belki senin baban, belki boş.