“Baf’ın Yeronisos adası, Poli Hırsofu ve Latçi’den notlar...”

Sevgül Uludağ

Ulus Irkad

Geçen hafta, hafta arasında ani bir kararla ailece Güney Kıbrıs’ta Baf’a gitmeye karar verdik. 50 yıl sonra Baf köylerinden bazılarına yapılacak bir geziydi bu. Gezi planımızda, öncelikle Terazi Köyü’nde yemek alıp yolumuza öyle devam etmek vardı ama zamanımızın  çok kısıtlı olması dolayısıyla, her savaşta stratejinin savaşa başlarken değişmesi gibi, yeni koşullar için ailece yeni bir plan hazırlamak mecburiyetinde kaldık. Yeni planımıza göre, Baf’ın hemen deniz kıyısından geçilecek ve çocukluğumun hayallerini ve rüyalarını süsleyen meşhur eski Helenistik Dönemin yerleşim yerlerinden Baf- Emba, Cisonerga ve Peya köyleri kıyılarında bulunan Yeronisos Adası’nı uzaktan görüp, hatta gerekirse adaya yüzüp, adayı bu şekilde ziyaret edecek, çocukluğumda Baf Ülkü Yurdu Kahvehanesi veya Vikla-Çamlıca bölgelerinden yüksekten bakıldığında gizemli ve mavilik içerisinde görülen Baflı Kıbrıslıtürklerin “Güvercin Adası” Kıbrıslırumların da “Yeronisos Adası” dediği adayı görecektik. Bu arada Rum Taşı’ndan geçerken orada durup kısa bir müddet denize giriyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Küçüklüğümde devamlı takip edip birgün üzerine çıkıp orada yaşama hayalleri kurduğum küçük bir adacıktı Yeronisos Adası. Çoğu Kıbrıslıtürk bu adanın varlığından habersizdir ama benim akran Baflılar, bu adayı bilirler ve herkes muhakkak uzaktan, Peya-Cisonerga veya Emba köylerine gitmişlerse bu adacığı muhakkak görmüşlerdir. Çocukluğumda birgün bu adacıkta sessiz ve sosyal hayattan uzak bir Robinson Krüzo gibi yaşamak istediğim için devamlı hayaller kurardım. Ada’yı, Baf’tan ayrıldığımız 50 yıl sonra ziyaret edecektim. Bu arada gene kaydedeyim, Peya’da geleceği okuyan bir falcı adamın olduğunu ve arkadaşlarımızdan rahmetli Salih Kemal’le Peya’ya bu adamın fal mesajından haber almak için 1974 sonrası 1975 yılında, Baf’tan Peya’yı ziyaret ettiğimizi ve adayı da o günlerde Peya’dan gördüğümüzü hatırlıyorum.

DENİZ KIYISINDA PİKNİK YAPARKEN DE BU ADAYI DEVAMLI GÖRÜRDÜK

1974 öncesi Kral Mezarları, Dere Ağzı gibi yerlerde piknik yaparken de bu adayı devamlı görürdük. Beyinlerimizdeki silueti hiç silinmedi. Kıbrıslıtürklerin buraya “Güvercin adası” demelerinin esas nedeni ada üzerinde birçok güvercinin oluşuydu. Tarihçiler ve Kıbrıslırumların bu ada konusunda anlattıkları birçok bilgi de toplamıştım. Bu arada 1974 öncesi bu ada hakkında soru sorduğum dede, nene , anne ve büyüklerim de, Ada çevresinde bulunan köy halklarının bu adanın kıyılarında veya köylerinde muhakkak bu adayla ilişkin olarak panayırlar yaptıklarını ve adanın kutsallığına saygı gösterdikleri bilgilerini toplamıştım. Gene şunu da belirteyim, 1974 öncesi bu ada çevresi ne kadar bakir ve ıssızsaydı, şimdilerde adayı gören tüm kıyılarda turistik tesisler ve yeni modern binalar da inşa edilmişti. Bu yüzden binalardan dolayı adayı bulmamız da bayağı zor oldu.

YERONİSOS ADASI HAKINDA BİLGİLER

“Yeronisos veya Geronisos (Yunanca: olarak Kutsal Ada anlamındadır), Kıbrıs'ın batı kıyısında, Baf'ın yaklaşık 18 kilometre kuzeyinde yer alan küçük bir adadır. 15. yüzyıldan beri yerleşim yeri olmayan bu bölgede yapılan son kazılar, bir zamanlar geç Helenistik dönemde Apollon'a adanmış bir kutsal alanın bulunduğunu ortaya çıkardı.

ADANIN BULUNDUĞU YER

Batı Kıbrıs'ın kıyısından 280 metre açıkta bulunan adada 14. veya 15. yüzyıldan beri yerleşim yoktur. 26.000 m2 alana sahiptir ve deniz seviyesinden yüksekliği 21,65 metredir. Jeolojik olarak ada, yumuşak marn çekirdeğin üzerinde yer alan Pleistosen deniz taraçalarının sert kalkarenit kabuğundan oluşur.

"Kutsal Ada" toponimi eski bir isimdir. Pliny, Baf yakınlarında "Hiera" adında bir adadan bahsederken, Strabon Baf ve Akama yakınlarında "Hierocepis" adında bir yerden söz eder. İsmin MÖ 1. yüzyılda orada bulunan Apollon kutsal alanına gönderme yapması muhtemeldir.

ADADAKİ TARİHİ ESERLER BİR KAZIDA ORTAYA ÇIKTI

Ada ilk kez 1982 yılında Sofoklis Hacısavva tarafından adaya bir otel yapılması önerisi üzerine kazılmıştır. Adada Helenistik kalıntıların varlığını hızla tespit etti ve bu da adada daha sonraki tüm inşaat girişimlerini durdurdu. 1989 yılında New York Üniversitesi'nden Joan Breton Connelly bu çalışmayı duydu ve o zamandan bu yana devam eden kazılara katılan malzemenin çeşitliliğinden etkilendi.

Kazılar Yeronisos'ta üç yerleşim dönemi tespit etti. Erken Kalkolitik (MÖ 3800), Geç Helenistik (MÖ 80-30) ve Bizans (6-7. yüzyıl ve 13. yüzyıl). Bu etkinliğin en yoğun olduğu dönem, Kleopatra'nın Kıbrıs'a hükmettiği geç Helenistik dönemdir. Eserler arasında madeni paralar, çömlekler, camlar ve yazıtlar yer alır. Kıbrıs'taki Apollon kutsal alanlarında kullanılanların aynısı olan kireçtaşı muskalar, ritüel faaliyetlere ve Apollon'a tapınmaya işaret etmektedir.Adanın MÖ 1. yüzyılda/MS'de meydana gelen yıkıcı bir depremin ardından terk edildiği anlaşılmaktadır.Adada düşük seviyeli aktivite MS 6. yüzyılda rezervuar ve hayvan barınakları yapıldığında yeniden başlıyor.” (Kaynak: Wikipedia)

YERONİSOS’TAN SONRA HIRSOFU (ALTINCIK) VE LATÇİ’DEYDİK

Yaklaşık bir saat sonra saat 14:00 sularında köye varıyoruz. Köy içerisinde çok az insan yerleşmiş hatta çoğunluk şehirlerde ikamet edip hafta sonları köye geliyorlar. Köyün 1974 öncesi de çok verimli olduğunu dağlardan akan pınar sularının fazlalığından ve su seslerinden de anlıyoruz. Buradaki sakinler bu suları civar köylere de satıp para kazanıyorlar. Köyde 1974 sonrası portakal ve limon da yetiştirilmekte.

LATÇİ’DE DENİZE GİRİYORUZ

Latçi kıyısı Hemen Hırsofu’nun (Altıncık) yanında. 1974 öncesi Hırsofulu Kıbrıslıtürk köylüler buradaki plaja gelip yıkanıyorlardı. Plajın zemininde oldukça fazla çakıl olmasına rağmen denizin bayağı temiz oluşu ve de çevrenin insanlarının çevre temizliğine dikkat etmeleri dikkatimizi çekiyor. Denizde kısa bir müddet yüzdükten sonra lokantaya oturuyoruz ve lokanta sahibi ile 90 yaşlarına yakın babası eski Hırsofululuları, rahmetli Hasan Bakkal’ı, Şaban Ali’yi (Hanımımın Büyük Dayısı) ve de bölgede Mavro Mehmedi (Kara Mehmet) olarak tanınan Mehmet Savant dedemizi de saygıyla anıyorlar. Hele bölgede çok tanınan Udili Hristo Kelle’yi anmamızdan dolayı da bayağı memnun oluyorlar. Hasan Bakkal’ın çok dürüst bir bakkal olduğu, bölgede tanınan Davut Çavuş’un (Kayıpederim) da hala daha bayağı saygı ve sevgi ile anıldığını onlardan duyuyoruz. Bu arada oraya gelen Udi’den genç bir papaz da içki hesabımızı ödüyor ve bizlere hala daha Kıbrıslıların bir özelliği olan misafirperverliğin örneğini veriyor. Yemeğimizi hep balık yemekleri ile alıyoruz ve iki kişilik porsiyon servisle üç kişi çok rahat bir şekilde doyuyoruz. Güney Kıbrıs’taki tüm yemek fiyatları bizim Kuzey Kıbrıs’tan ucuz.

Lokanta’yı saat 17:00 sularında terkediyoruz. Lokantada bulunan Udili Kıbrıslırum köylülerinin, yani bir zamanların Hırsofulu Kıbrıslıtürklerin dostlarının sevgi ve saygı dolu gözleri ve bakışlarıyla bu bölgeyi terkedip Kuzey’e doğru hareket ediyoruz…

Ulus Irkad, Baf'ın Hırsofu köyünde...


***  GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR YAZILAR...

“Lice’den Kadıköy Aramyan Okulu’na bir tarih: Hatun Mayrig’in ardından...”

Sevan Ataoğlu/AGOS

Ana ve ilk okul yıllarımda tüm okula hizmet eden, kocasıyla birlikte Aramyan Uncuyan okulumuzu baştan aşağıya temizleyen bir kadın hakkında yıllar sonra şevkle yazmaya iten, cenazesine koşturan, aklımın bir köşesinde zaman zaman belirmesini sağlayan sebep ne olabilir? Adına bitişik ‘Mayrig’ sıfatı mı? Yaşça büyüğüm olan oğluyla gönül biraderliğim mi? Her öğle yemeği sonrası bahçeye koştururken arkamızdan baktığını bildiğimiz o gözlerin hatırası mı?

Hatun Saraçoğlu’nu 3 Ağustos günü toprağa teslim ettik. Vefatını haber alan Aramyan Uncuyan mezunları eski günleri hatırladı, eminim ardından sıcak bir rahmet okudular. 1960’lı yıllarda Diyarbakır Lice’den İstanbul Kadıköy’e uzanan göç hikayesinden kalanları elimden geldiğince toparlamak da bana düştü. Verdiği bilgiler için oğlu Yaşar Saraçoğlu’na teşekkür ediyorum.

LİCE’DEN İSTANBUL’A...

Lice 1915’den önce nüfusu tamamıyla Ermeni olan bir köy. Cumhuriyet tarihi boyunca peyder pey köyü terk eden Ermeniler 1966 Varto Depremi'yle de ağırlıklı İstanbul’un yolunu tutuyor. Saracıyan (Saraçoğlu) büyük ailesi de önce Bağlarbaşı semtinde, ardından Kadıköy’de Aramyan Uncuyan Okulu etrafında toplanıyor. Bugün başkanı olduğum Aramyan Okulu’ndan Yetişenler Derneği’nin lokal binasında, derneğin kuruluşundan çok önce köyden gelenlerin geçici olarak ağırlandığını biliyoruz. Anadolu’dan gelen soydaşlarımızın İstanbul çapında ağırlandığı, çoğunluğu kilise bitişiği geçici lokasyonlara o zamanlar ‘Gayaran’ (Durak) adı verilmiş.

Yeri gelmişken köyden kente Ermeni göçünün bir ihtiyacı olarak 60’lı yıllarda İstanbul Ermenileri tarafından kurulan ‘Kağdaganatz Hantznahump’, yani bir tür gayrı resmi ‘Ermeni Göçmenler Komisyonu’nu da hatırlatayım. Bu geniş çaplı imece operasyon araştırmacılar, akademisyenler için çok kıymetli ve bakir bir konu olarak beklemededir. Ferman Toroslar ‘Sürgün; İsyan Ateşinden Geçen Mutkili Bir Ermeni Aile’ başlıklı anı kitabının bir bölümünde bu komisyondan ve o tarihten bahsediyor. Maalesef bu tarihi anlatacak şahitlerden Diana Kamparosyan ve Ferman Toroslar’dan başkası da kalmadı. Bu vesile ile konuyu araştırma ve kâğıda dökme çağrısını bir borç biliyorum.

BİR OKUL...

Konumuza dönelim. Saraçoğlu ailesi 1967’de Lice’den top yekûn trenle İstanbul’a gelir. İstanbul’da ilk günlerinde zorluklar çeken baba  Tatyos Saraçoğlu memleketine dönmek ister. Hatun Mayrig diretir, engel olur. Kadıköylülerin çok iyi bildiği, hala hizmet veren Sayla Mantı kurucusu Zeki Arat sayesinde karı koca Aramyan Uncuyan Okulu’nda işe başlar. Gözümün önündedir, yemekhanenin bitişiğindeki küçük odaya yerleşirler. Hatun Mayrig odaya boydan boya perde çeker, 3 kardeş bir köşeye yatak kurar. Mayrig yaz tatillerinde boş sınıflarda sıraları yan yana dizer, üstüne bir yatak atar, çocuklar da ‘yazlığa’ çıkarmış. Yaşar Saraçoğlu “Kalorifer odasında da banyo yapardık” diye aktarırken, zamanın Asala karşıtı gösterilerinde bir gece vakti okulun camlarının indirildiğini de hatırlıyor.

250 KİŞİYE YEMEK HAZIRLAMAK...

Kocası ve çocukları ile günlük temizliğini üstlenseler de Hatun Mayrig koca okulun işlerini kuşkusuz tek başına bitiremezdi. Fotoğrafta görülen Digin Vehanuş (en solda) ve müteveffa Patrik 2. Mesrob’un halası Digin Mari’ye (sağda) organize bir ‘Kadınlar Kolu’ destek verirdi. 250 kişi civarında okul nüfusuna her öğlen yemek hazırlamak, hazır gelen sefer taslarını ısıtmak, mutfak ve yemekhane temizliği, hijyeni kolay değildi.

Çoğunluğu velilerden oluşan Kadınlar Kolu’nun, bazen Hatun Mayrig’in akrabası kadınların tüm okula el açması mantılar yaptığı hala hatırlanır. Aramyan Anaokulu bölümünün 40 yıllık öğretmeni Nelli Basmacıyan “Sevecen, hoş görülü, güler yüzlü” olarak hatırladığı emektar Hatun Mayrig ile uzun yıllar çalışmış. “O zamanlar öğretmenlerin yardımcıları olmadığı için küçük öğrencilerin kişisel temizliği, dertleri, tasalarıyla mayrigler de ilgilenirdi. Hatun bütün çocuklara özen gösterirdi” diyor. Digin Mari’nin her öğlen bir öğrenciyi sandalyeye çıkarıp bir şiir, bir şarkı söyletmeden bırakmadığını, kocaman ellerinde kaybolan sabunlu sıcak bir bezle ana sınıfı öğrencilerinin tek tek ağzını sildiğini hatırlıyorum. Okula yemek getiremeyen çocuklar asla aç bırakılmaz, yemek getirenler de mantı günü mantısız kalmaz, sefer tası da açılmadan geri giderdi. Mayrigler bu hassas dengelerin de ustasıydı.

HABABAM SINIFI GİBİ...

Çok enteresan, Yaşar Saraçoğlu annesi babası tarafından bir sebeple okuldan alınamayan bir öğrencinin aşağıya getirildiğini, bir gece kendileriyle kaldığını da hatırlıyor. Bugünün eğitim sektöründe büyük sorun teşkil eden bu olaylar, artık giderek azalan Mayrig (Anne) ve Varbed (Usta) hizmetleri bir Hababam Sınıfı filmlerinde, bir de hatıralarımızda kaldı. Neredeyse her okulumuzdan, kilise ve mezarlıklarımızdan Hatun Mayrig’ler, Tatyos  Hayrig’ler geçti. Bu sayfalarda geçmişte örneklerini okuduk, her biri hakkında anılar yazıya dökülmeli. Bu sözlü tarihlerden yakın tarihimize ait çok kıymetli veriler elde edebiliriz. Vurgulamak istiyorum, Kağtaganatz Hantznahump’un başlı başına bir yaşam ve var oluş mücadelesi olduğu da böylelikle ortaya çıkacaktır. Hatun Mayriglerin hatırası ancak bu şekilde daim olur.

Ortada Hatun Mayrig...

(AGOS – Sevan ATAOĞLU – 20.8.2024)