Ulus IRKAD
Baf Kurtuluş Lisesi’nde beden eğitimi öğretmenliği yapıp Baf’ta sporu kökleştiren fakat şimdilerde ismi pek anımsanmayan Türkiyeli spor adamı Talat Akgül, 1960 sonrası Türkiye Spor ve Atletizm Federasyonu Başkanlığı yapmıştı...
Talat Akgül, 1950’li yıllarda Baf’ta spor öğretmeni olarak bulundu. Baf Kurtuluş Lisesi öğretmeniyken Baf Ülkü Yurdu’nun esas sporcu kaynağının Baf Kurtuluş Lisesi olacağını devamlı vurgulayan ve bu yönde adımlar atan Talat Akgül, 1960’lı yılların başlarında görevinin sona ermesi sonucu Türkiye’ye döndü ve oradaki hükümetler tarafından 1980’li yıllara kadar Türkiye Spor ve Atletizm Federasyonu Genel Müdürü (daha sonra Başkanı) olarak tayin edildi.
Talat Akgül’ün Kıbrıs’taki görevindeki başarıları veya Kıbrıs’ta görev yaptığı bilgisi bugünlerde unutulsa bile, Baflılarla yaptığım söyleşilerde, Akgül’ün Kıbrıs’taki spora ve kültürel etkinliklere yaptığı katkılar devamlı olarak vurgulandı ve anıldı. Akgül’ü hatırlayan ölmüş veya hayatta bazı Kıbrıslılar bakın onun Baf’ta sporun kökleşmesinde oluşturduğu katkıları bana şu şekilde anlatmışlardır:
RAHMETLİK AKIN UÇAR TALAT AKGÜL’Ü ANLATIYOR...
Rahmetlik Akın Uçar, Talat Akgül’ü şöyle anlattı:
“Bizim Beden Eğitimi derslerine de Talat Akgül adında, benim de çok sevdiğim bir öğretmen gelmişti..
31.8.1940 Limasol doğumluyum ama Baf’ta büyüdüm. Babam Limasollu, annem Baflıydı. Ben doğduktan sonra ailem Baf’a yerleşti. Bütün çocukluğum ve okul yıllarım Baf’ta geçti. Spora olan ilgim bu dönemde başladı. Özellikle erkek çocuklar guruplar oluşturur, mahalle aralarında veya boş bulduğumuz alanlarda futbol oynamaya çalışırdık. Fazla olanaklarımız olmadığı için gücümüz ancak buna yetişiyordu. Tam ve ciddi şekilde sporla ilgilenmem ilk ve ortaokuldan sonra Baf Kurtuluş Lisesi’nde eğitime başladıktan sonra hızlandı. O dönemlerde Türkiye’den gelen çeşitli branşlarda öğretmenler okullarda görev yapıyorlardı. Bizim Beden Eğitimi derslerine de Talat Akgül adında, benim de çok sevdiğim bir öğretmen gelmişti. Onun da sayesinde spora daha sıkı ve şevkle sarıldım. Artık okulun futbol, voleybol, atletizm takımlarındaydım. Büyük bir istek ve zevkle çalışmalara katılıyordum. Zaman zaman komşu okullarla yaptığımız karşılaşmalarda başarılar elde ettik, birincilikler aldık. Bu arada çok sevdiğim ve çok iyi olduğum aletli cimnastik gurubuna dahil oldum. Milli bayramlarda her okulda çeşitli spor gösterileri yapılırdı. Kıbrıs’ta ilk defa Talat Akgül hocamızın başlattığı “Ateş çemberinden geçme” gösterisi Gençlik ve Spor Bayramları’nda hep yapılıyordu. Bu ateş çemberinden ilk defa ben geçmiştim. Bu gösteri çok beğenilir ve çok alkışlanırdı.
Okuldaki spor çalışmaları dışında Baf Ülkü Yurdu Futbol takımında da oynamaya başladım. Talat Akgül hocamın ilgisi, sevgisi sayesinde kendime güven duydum ve iyi bir sporcu olduğuma inandım. Artık ben yolumu çizmiş, amacımı da belirlemiştim.”
Muhafız Gücü Baf'ta...
MUSTAFA BAFLI, TALAT AKGÜL’Ü ANLATIYOR...
Mustafa Baflı ise Talat Akgül’ü şöyle anlattı:
“Talat Bey Baf Kurtuluş Lisesi Futbol Takımını Ülkü Yurdu’nun bel kemiği olarak nitelemişti...
Talat Bey vardı. Spor Hocası. Türkiyeli bir Numara…Okulun bir takımı vardı. Biz geldiğimizde adam çok uğraşmıştı. Okul takımı var gidin diye… “Hayır” dediler. Ben geldiğimde okul takımını aldık, Talat Bey’in üç ayı kalmıştı. Kaçmadan önce bana :
“Mustafa eğer bu takımı birgün Birinci Küme’ye sokmayı başarırsan, dile benden ne dilersen” dedi.
Tabii ben Talat Bey’in bu söylediğini unuttum. Girdik, oynadık, dövdük. Futbol Federasyonu bir kanun geçirdi. Sonuncuyla lig ikinci şampiyonu karşılaşacak, Küme’de kim döverse o kalacak. Bizi İskele’ye gönderdiler. İskele’yi dövüp kupayı aldık. Baf’a geldik. Ahmet Sami bize “Bir maç da Baf’ta yapacaksınız” dedi. Hatta Baf’taki maçta, o zamanlar kitapçı dükkanı açmıştım, bu arada tiyatro ekibimiz vardı ve Kenterler Baf’a davetlimiz olarak gelmişti. Onlarla birlikte meşhur Çolpan İlhan da gelmişti. O zamanlar bir numara sanatçıydı. Onlar geldi ve sahaya onları da davet ettik. Gene dövdük, hatta Sedat Bey’de çekilmiş filmim vardı. Kazandığımız zaman “Kupayı Çolpan İlhan Hanım versin” dediler. Müşfik Kenter ona “Burada adet Kıbrıslılar yandan öperler” dedi ona. Bu da “Başarılar dilerim” anlamındadır. Böyle oldu. Çolpan İlhan dedi ki “Ben böyle şeylere hiç katılmadım” dedi. Ona dediler ki “Yeni sezonda başarılar dilerim, başarılarını kutlarım”… Çolpan İlhan geldi ve öptü beni, ben kıpkırmızı oldum. Gece tiyatroda bana söyledi. Neden o kadar utandın diye. O kupayı da aldık. Ahmet Sami bu defa da “İki saha da ufaktır, Limasol’da oynayacaksınız” dedi. Bunun üzerine sinemada ortağı olduğum Sedat Bey, “Futbol Federasyonunu protesto ediyoruz” diye bir yazı yazdı. Beni Leymosu’ndan bilen Ziya Bey geldi. Ocak’tan… Dedim “Yeter artık...”-“Orada oynadık, burada oynadık…”
Bana dedi “Davet et.”
Gittik bakarık. Rum Belediye Reisi. İngiliz Generalleri…Müftüzade…Onlar hep, sandalye konduydu ve içerde otururlardı. Eskiden bir adet vardı. “Kavga çıkarmayın” dedi. “Diyecekler bunlar haçan da girdiler da kavga çıkarırlar, lütfen ben sana söz veririm, on defa da dövülseniz, dövseniz de…” Ben dedim “Bakan Lefkoşa’da da maç çıkarır bu”…”Ben” dedi, “Ayıracam…” “Lefke, Güzelyurt ve Leymosun Bölgesi olarak bölgelere ayıracam” dedi. Şimdi ben Ahmet Sami’nin önüne gittim ama sinirden tiril tiril titrerim ve ona “Kupayı almam” dedim. Futbolda söz sahibi olan bir adamdı. “Al, al da bu iş bitti” dedi. “İnanmadım” dedim. Ahmet Hamdi’ye Tatlıcı Cemal’in pastahanesini açtırarak bir tepsi tatlı getirttim. İlk defa olarak halk da yesin denildi.
Herkes bana soruyordu: “Ne oldun?”, “Ne oldun?” diye, ben de “Değiştirdim…” diyordum.. Hala bunu hatırlarım…
Neyse aldık o şeyleri geldik. O zamanlar yeni Spor Hocası Macit Cevdet’ti. O buraya geldiydi. Ben Macit Bey’e “Biz Birinci kümeye çıktık, gel bize antrenörlük yap” teklifi yaptım. O da bana:
“Sen bilmiyor musun ki ben koyu Doğancıyım” dedi.
“Bıçak soksan kalbime sarı-lacivert akacak, sen bilmiyor musun Mustafa?...Ben yapamam” dedi.
Ondan sonra Baf Kurtuluş Lisesi’ne Üner Berkalp geldi, çok iyi bir arkadaşımız. Ona söyledik. O da Doğan’da oynar ve Kıbrıs’ın en iyi sentrforu…Ona da teklif yaptık: “Yok” dedi gelmem…Gittim aldım Necdet Laki’yi, Fadıl Tenekeci’yi gittik Arif Bey’e ve dedik ki “Böyle böyle keyfiyet… Üner kabul etmez.” Arif Bey de “İstersiniz kendini Kulübe?” dedi. Dedik “Bunlar spor Hocasıdır, bunlar diplomalı geldi. Biz diplomasızık. Daha kurs da tertiplemediler, antrenörlük için”. Bunlar bilgili gelecekler.Ocak ve Doğan’ın hikayeleri başkadır. Bana “Tamam” dedi. Adaoğlu’na telefonu açarak haber ettiler. Üner’i alıp getirmesini istediler.
Üner geldi ve “Ne var?”, diye sordu. Halit Kazım ileri gelenlerimizdendi. Ona: “Mustafa seni beğeniyor, seni çok iyi biliyor” dedi. “Futbolcu hem de antrenör olarak birinci kümede takımı çalıştırmanı ister”. “Bizde oynaycan” dedi. Buna Ziya Bey hayır demezdi. Akrabaydılar. Ona “Bak Üner, yarın sabaha kadar, Mustafa alacak seni ve muhtardan da buraya geldiğine dair kağıt alacaksınız” denildi. Saydam Berberoğlu’nu da alıp gittik.
Baf Ülkü Yurdu futbolcularından ve Baf'taki kültür öncülerinden Mustafa Baflı
“Bak, sana birşey söyleyeyim” dedi… “Eğer Baf’a antrenör ve futbolcu olarak gelmezsen seni direk Galatya’ya gönderirim, Ve ömrü hayatında hocalığın bitene kadar orada kalırsın. Değil Ziya Bey, Küçük bile uğraşsa seni kurtaramaz ve bu işi çözümlemezsen haftaya hazırlan Galatya’ya gidiyorsun. Ne Ziya Bey ne de Denktaş seni oradan çıkaramayacaklar. Bunun üzerine Üner Berkalp da: “Tamam dedi”. Dışarıya çıkan Üner bana dönerek:
“Ne yaptın be Baflı bana” diye seslendi. Ertesi gün onu kulübün büyük destekçilerinden Saydam Berberoğlu’yla birlikte aldık, bir günde tayini çıktı. Baf’ı o kadar sevdi ki Baf’tan da evlendi. Hanımını Baf’tan buldu. Ama bizde bir sezon oynamadı, Doğan’da devam etti. Doğan’da oynadıktan sonra bize geldi, Antrenör de Macit Bey’di. 1963’te Lig yarı buçuk kaldığında Lig’te ikinciydik. Devam etmedi… Biz 59’un içinde; Ziya Bey Jandarma Gücü’nü getirdi. Jandarma Gücü o zamanlar ayrı bir takımdı. Ben Ziya Beyle gittim ve dedim ki “İsterik bu takımı getirelim Baf’a. Halk da ister görsün askeri”. Saydam’la beraber gittik. Saydam, Necdet Blaki, Fadıl ve ben. Tamam da kim ödeycek? “170 Kıbrıs Lirası isterim”. Ben “Verecem” dedim. Ben gazeteci olarak Baf’ta o zamanlar Halkın Sesi gibi gazeteler için çok muazzam bir satış yapardım. Bu olay 1959 yılında oluyordu. Mapolar da vardı. Ben Devrim Gazetesi’ni, 350 tane günde satardım. Rekorun rekoruydu. Ondan sonra Halkın Sesi’ni satardım. Benden başka Selçuk Terzi de vardı. Fevzi’nin, Postacı Cemillerin Fevzi’nin kardeşiydi. O gazeteleri Raif Dayı’ya verirdi ve o da satardı. Mapolar bana telefon açtı ona kendisini bir hafta sonra ödeyeceğimi söyledim. Bankacı Hasan Bey da kefilimizdi. İstersen ödemede eğlen sana gene zaman tanırız dediler. Baf’a geldik. Sinema’ya gece yarısı gittim ve Sedat’a durumu anlattım. Saat birde başka bir yere “kumaşçıya” gittik. Kapıyı çaldık. Ona dedik ki “Anlaştık Jandarma Gücü Baf’a geliyor”. Şimdi gideceyik dükkanı açıp bize kapot verecen. Beş parça kapot isterik. Reklam yapacayık dedik. Ben bu konuda 150 KL verdim ama “Ben bu parayı çıkarmazsam göreceksiniz” dedim. Hatta kara da geçeceğim. Tamam dedik ve gittik. Sedat bekler, gittik verdik kendilerine. Koskoca asker gelecek dedim. Milliyetçi damarlar kabardı.
İki gün evvel takım hakkında Hürriyet Gazetesi’nde de haber çıktıydı ki dünya çapında bir takımdı ve geliyor. Tahta isterik, fırça isterik… Gittim Kazım’a. “Be Kazım uyan saat bir buçuk oldu.” O hanaylardaydı. Kazım kalktı:
“Ne var buba? Böyle pijemalı kalk ve istediklerini ver kendine.” Merdivenleri inerken ona;
“Sakın Mustafa’dan bir kuruş isteme,” denildi. “Yarın sabah kahvehanedeyim kendiyla, eğer para istediysan onarırım seni Kazım,” dedi.
Kazım ise “Yok buba , yok buba para almam” dedi...
Tüm ihtiyaçları aldık. Potasından tahtasına kadar herşeyi aldık. Tüm sinemanın oğlancıkları bizi bekler. Ordu bekler. Çocuklarla Sedat sabahın beşine kadar durdular ve hazırladılar. Çaktık ve pankartları hazırladık.Bir pankartı biberciklerin yanına, gittik Ayten’in yanına astık… Sabah her uyanan şaşa kaldı. “Koskoca bir milli takım geliyor” diye sevinmeye başladı. “Şampiyon takım geliyor”, deli oldular. Baktık saat ikide ben gazeteleri dağıttıktan sonra Gel dediler da seni isterler. Bana “Gel de seni Halit Bey ister” dediler.”
“Ne ister beni Halit Bey ?”
“Gel de mühimdir” dediler.
Oraya gittik. “Gel bakalım buraya ne yaptın sen?” dedi bana. Bana:
“Kimden aldın parayı?” diye sordu.
“Ne kadar tuttu bu iş?”
“Yüz elli Lira tuttu” dedim.
“Kimden aldın parayı? Dr İhsan’dan mı?”
“Yok ama Fellah’a gittim, ama o da bana biz karışmayık bu işlere” dedi.
Gittik Ahmet Raşit’e o da yok Mustafam, ben böyle işlere girmem” dedi. Bu grup bana “Sen ne istersen yap” dedi. Ali Ratip parayı verdi. Ama ben “Yok” dedim. “Tamam” dedim. Bana “Öğleyin Madirga’da yiyecekler” dedi. Necdet Blaki, ben Fadıl ve Saydam…O yemek işini Mandirga’da ayarladık, öğleden sonra da maçı yapacayık ve Baf’tan uğurlayacayık. Neysa…Bütün bunları yaptık, bir da kokteyilcik verdi kendilerine. Türk Birliği’nde. Altı ay sonra bir haber geldi , Halit Kazım beni çağırdı ve dedi ki “Çok mühimdir”. Dedim “Ne var acaba?”
“Dur orada bakalım ne yaptın bana gene” dedi Halit Kazım. Bana “Seni elçi arar “dedi.
“Hangi elçi?”
“Dırvana” dedi…
“Seni ister” dedi. Darbe oldu, Beden Eğitimi Öğretmeni Talat Bey de, Spor Dairelerinin Genel Müdürü oldu. Bana” Böyle böyle bir keyfiyet var” dedi. Dırvana ile bir konuşmuşluğum yoktu ama davetine avdet ettim. Eçiliğe gittim. Dırvana bana Türkiye Genel Kurmay Başkanlığı’nın emriyle Harbokulu Takımı Kıbrıs’a geliyor üç Maç Ülkü Yurdu adına hediye ediliyor, bütün masraflar ondan yapılıyor, Siz Mustafa Bey’le Çetinkaya, Doğan ve Ülkü Yurdu arasında üç maç kararlaştırın bu programı hep beraber denildi. Ne yapacayık? Dedim ne bileyim... Kararlaştıracayık, bu arada üç yüz tane de askerin birlikte geleceği söylendi. Üç yüz asker subaylarıyla gelecek ve onları da yedireceyik. Hep bizde yiyecekler. Mandirga’da, hala daha iyi hatırlarım gittik Mandirga’ya… Orada 27 tane kuzu kestirdik. Bu programı ben, Necdet Blaki, Saydam ve Fadıl yürüttük. Kadınlar da makarına yaptılar. Sandalyelere ve masalara kadar biz düzenledik ve askerleri yedirdik, içirdik. Geldik maça. Maç sırasında sahaya sandalyeler koyduk. Tel falan yoktu, daha sonra tel koyduk. Gece de kokteyl oldu ve Harp Okulu komutanları bana iki madalya takacaklardı. Bir tane de Talat Bey gönderdi. Bana selam da göndermişti. Biz sinemada o sırada dombula oynatacaydık. Baktım biraz sonra Selçuk Karabardak, Necdet Blaki geldiler, başkanı da alarak. Bana “Neredesin sen?” diye sordular. “Biz Ülkü Yurdu’na bunun için geldik. Bu sebepten…” dediler. “Sana ödül vereceğiz” dediler…
“Ne ödülü?”
“Ödül, komutanlık gönderdi bir ödül, Talat Bey de bir ödül gönderdi sana vereceğiz…”
“Ben gelemem, biraz daha çıkıyorum, dombulaları çekeceğim, sahneye “çıkmam lazım…”
Ne yapacayık?” dediler.
“Sen gelmezsen olmaz. Kokteyil de vereceğiz...”
Sinemada bine yakın insan vardı. Kumandanı sahneye çıkardık. Bir da nutuk salladı. Sonra döndü ve bana üç tane de madalya taktı. Halk bu konuşmayı ve olayı alkışladı. Yani bunlar çok mühim şeyler…”
Akın Uçar, bir gösteride ateş çemberinden geçerken...
MUSTAFA SİYAMİ’NİN TALAT AKGÜL HAKKINDA ANISI
Mustafa Siyami, Talat Akgül hakkında şöyle konuşuyor:
“Talat Akgül’ü 1976 yılında Ankara Naili Moran atletizm stadında Ekim ayında kurban bayramı öncesinde yapılan son açık pist atletizm yarışmasında Türkiye şampiyonu olduğum müsabakada tanıdım. Madalya töreni için şeref kürsüsüne çıktığımda bana madalyamın Gençlik ve Spor Bakanlığı Genel Müdürü Talat Akgül’ün takacağını söylediler... Adamcağız geldi ve madalyamı takmadan “Sen Kıbrıslıymışsın evladım, neresindensin?” dedi. “Larnakalıyım efendim” dedim... Adam boynuma sarıldı saçlarımı okşadı.. “Ne kadar çok seviyorum ben sizi” dedi.. Madalyamı taktı.. Bölge müdürü Celal Olgaç hocaya tembih etti. “Çocuğa çok iyi bakın sana emanet” dedi.. Daha sonra Ankara Atletizm Kulübü’nün başkanı şarkıcı Güneri Tecer ile birkaç kez beni aradılar, Gölbaşı’na yemeğe götürdüler... Ama bana fazla Kıbrıs’tan bahsetmedi... Sadece Kıbrıslıları çok sevdiğini biliyorum... 1977’de gazeteci Hıncal Uluç Cumhuriyet gazetesinde benim hakkımda yalan haber yapınca beni makamına çağırttı, galiba müsteşardı o zaman; gerçegi öğrenince de Hıncal Uluç’a Naili Moran’a ve bulunduğum milli takım kampına girmeyi yasaklamıştı... Fakat dikkatimi çeken korkunç öfkelenmesiydi... Bir defasında Baf’ta bir taş mı varmış ne... Orada güzel hatıraları olduğunu söyledi... Mandirgalı Ayla Hanım’dan bahsetti, bir de Limasol’da Ramadan Cemil ile tanışıklığından bahsetti.. Fakat çok birşey söylemedi.. Ama beni çok seviyordu Bölge Müdürü’nü arayıp Lahor’daki Asya Olimpiyat oyunlarına beni dahil etmelerini bizzat Niğde Senatörü Abdullah Emre İleri ile kendisinin istediğini, Celal Olgaç bizzat söylediydi.. Çok konu açılmadı ama Kıbrıslıları çok sevdiğini biliyorum.. Erenköy’e çıkan talebeler için ise bir defasında yemekte bana “Onlar Türk Miletinin en asil çocuklarıdır” dediğini hatırlarım...”