“Bağımsızlık” mı dediniz?

Cenk Mutluyakalı

“Bağımlılık için bağımsızlık olmaz.”
Bu başlığı 40 yıl önce bir yazısında Özker Hoca kullanmıştı.

Şimdi manzaraya şöyle bir bakalım.
Elektrik enerjisini Türkiye’den gelen özel bir şirket üzerinden konuşuyoruz.

Ankara’da kurulmuş “KKTC Hükümeti” bu şirketin alım garantili anlaşmasını ihaleye dahi gerek duymadan uzattı.
Şu anda bu şirket "şalteri" indirirse ülkenin yarısı karanlıkta kalıyor.

Türkiye'den "kablo ile elektrik" konuşuluyor ya!
Meclis'ten geçirilen Kamu İhale (Değişiklik) Yasası ile kablonun ismi de AKSA olarak belirlendi.

Kablo operasyonu nihayetinde Türkiye devleti ile yapılmayacak.

Yine bir "şirket" olacak sorumlu…
Şalter bizim elimizde olmayacak.

Elektrikte tam bir bağımlılık planlanıyor, adım adım...
 

***

Su zaten öyle…

En küçük bir arızada dahi susuzluk yaşanıyor şimdi...

Türkiye'den geliyor ve "vana" orada!
Üstelik kontrolsüz nüfus akışı nedeniyle 2050 yılına kadar 38 milyon metreküpe ulaşması planlanan su tüketimine, 2023'te ulaşıldı.

Tesislerin mülkiyeti devredildi.

Hatta "Türkiye'den gelen su üzerinden üçüncü ülkelere su satış hakkı münhasıran Türkiye Cumhuriyeti'ne aittir" denildi.

Elektrikte tam bir bağımlılık var demiştik.

Su aynı.

***

Ercan Havaalanı da Türkiye'den bir şirkete devredildi.

Anahtar teslim de değil...

Kıbrıs'ta bir söz var hani, "tavla teslim."

Ulaşımda yine tam bir bağımlılık var ve bu yalnızca Ercan'la da sınırlı değil.
Kıbrıs Türk Hava Yolları kapatıldıktan sonra hava ulaşımı da kontrolden çıktı.

Şimdi deniz limanlarına yönelik bir çalışma var.
Bir kez daha anahtar teslimi yapılacak ve muhtemelen kararlar uzaktan alınacak.

***

Üniversitelerin açma kapama düğmesi de Türkiye Yükseköğrenim Kurulu (YÖK)'ün elinde...

İstediğini tanıyor, istediğini devre dışı bırakıyor.

Son "sahte diploma" skandalı sonrası tüm kayıtlar Türkiye'deki sisteme dahil edildi.

Ne kadar ilginç değil mi, sahte diploma fabrikası üniversitenin sahibi de TBMM üyesi (!)

***

“Uydu” yayınları Türk-Sat üzerinden yapılıyor.
Bir ara, bir kanalımız uydudan atılmıştı, anımsayınız.
Niye?
Birileri oradaki hükümeti eleştirmişti çünkü…

Sesinizin dünyaya ulaşması için de bağımlısınız…
İnternet ve mobil iletişim de aynı değil mi?

***
Demokrasi mi dediniz?
En son seçimlerde gördük manzarayı!

Merkez Bankası, asker, polis daha da sıralayabiliriz.
Bunların tümünü “et tırnak” romantizmi üzerinden de okuyabilirsiniz.
“Ne yapalım, Kıbrıs sorunu nedeniyle adanın kuzeyine sıkıştık, kaldık” diyebilirsiniz.
“Ambargolar” diyerek sorunun özünü görmezden gelebilirsiniz.

O zaman size demezler mi, “Müzakereyi, diyaloğu, masayı niye reddediyorsunuz” diye.


***
Şimdi sormak istiyorum.
Bu ülke insanı tarihsel olarak “bağımsızlık” mücadelesini bu sonucu hayal ederek mi verdi?

Özker Hoca’nın sözüyle başladık, yine öyle bitirelim.
“Bağımlılık için bağımsızlık olmaz.”


3'lü yemek için Tufan hoca etkisi!

Eski Müzakereci Özdil Nami çok doğru söyledi: Masada sesimizi yitirdik.

İlk kez bir Kıbrıslı Türk lider tek bir görüşme dahi yapmadan görev süresini tamamlayacak.

"KKTC tanınsın" çağrısı yapılıyor son üç senedir, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda...

"Dost devletler" dedikleri Azerbaycan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan dahi tanımıyor.

Tık yok!

Birleşmiş Milletler'in son New York zirvesine ana muhalefet lideri Tufan Erhürman da katıldı.

Tatar da biliyor ki, onlarca farklı kamuoyu araştırmasında seçmen "Cumhurbaşkanı" ya da "Toplum Lideri" olarak Tufan Erhürman’ı görmek istiyor.

Her ankette biraz daha açılıyor fark...


***

Tufan hoca New York'a gezmeye gitmemiş.

Rusya Federasyonu temsilcisinden, Avrupa Birliği Dış İlişkiler Avrupa ve Asya sorumlusuna, Birleşmiş Milletler Avrupa ve Orta Asya Genel Müdürü'nden ABD’nin Daimi Temsilci Yardımcısına, Türkiye Cumhuriyeti’nin BM nezdindeki Daimi Temsilcisi'nden Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı’na pek çok görüşme yapmış.
Sosyalist Enternasyonal’de konuşmuş.

“KKTC tanınmadan görüşmem” diyen Tatar da "3'lü yemek” davetine evet demiş bir anda!

BM Genel Sekreter Guterres'in Kıbrıslı Rum liderle gayrı resmi yemekte buluşma teklifini olumlu karşılamış.

Yemeğe katılacak ama görüşmeyecek…

Müzakere etmeyecek...
Birleşmiş Milletler zeminini kabul etmeyecek…

Akşam yemeği yiyecek...
O da "Tufan hoca" etkisiyle (!)


İçe açılan kapılar

Mimarlar Odası'nın okullardaki konteynerlerle ilgili raporunu okudum.

"Prefabrik sınıflar" diyorlar, kulağa daha hoş gelmesin için!

Raporda şu ifade dikkatimi çekti: "Kapıların dışa doğru açılması gerekirken iç mekâna doğru açıldığı gözlenmiştir."

Ne kadar da manidar!

Kıbrıs'ın kuzeyine dayatılan zihniyet tam da bu…

Kapıları dışarıya kapatmak...

İçe kapanmak ısrarla...

Dünyadan uzaklaşmak...

Kıbrıslı Türkleri uluslararası toplumdan uzaklaştırarak, ada yarısına hapsediyorlar.
Bu hakikatin üzerini de milliyetçi nutuklarla örtüyorlar.

Kapılar dünyaya kapandıkça ve içeriye açıldıkça çok daha boğucu oluyor her yer…