Bak Geç Gazeteciliğinin Bir Aşaması Olarak Tık Avcılığı

... hız gerekçesiyle haberleri okumaya vakti olmayan bireylerin, başlığa bakıp bilgi sahibi olmaları ne kadar mümkündür?

 

Hakan Karahasan
hakan.karahasan@gmail.com

 

Gün geçmiyor ki adına haber denilen bilginin okuyucu/izleyici/dinleyiciye ulaşma biçimleri değişmesin. Bilindiği üzere, haber kaynağı olarak nitelendirilen kaynakların büyük bir çoğunluğu, bir şekilde, internet denilen mecra ile uyumlu ya da bizzat internet üzerinden bireylere ulaşıyor. Hal böyle iken, haber kaynaklarının bireylere ne gibi şekillerde, nasıl ulaştıkları ve hangi stratejileri kullandıkları üzerine kısa da olsa düşünmek gerekiyor, içinde yaşadığımız hız dünyasında. Öylesine baş döndürücü bir hız içerisinde yaşıyoruz ki hayatlarımızı, hemen hemen hiçbir şeye yetişemiyoruz. Tam da bu yüzden, dünyayı yarım yaşayan, ama yaşadığı yarım dünyayı Can Kozanoğlu’nun 1990’lı yılların ortalarında son derece çarpıcı bir şekilde söylediği üzere Cilalı İmaj Devri şeklinde idame ettirmeye çalışma gayeleri, aslında içeriğin yerini görüntünün aldığını belirtmekte kalmıyor. Her şeyin son derece hızlı bir şekilde gelip geçmekte olduğunu, olacağını, baki kalanın Andy Warhol’un tabiriyle “Gelecekte herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” sözünden ibaret olacağı bir dünyada, haber nedir? Haber gerekli midir? Yoksa, en önemli olan Macchiavelist bir ifadeyle, en çok izlenmek/okunmak/dinlenmek midir?

            Gazetecilik inanılmaz bir hızla değişim göstermekte. Eskiden matbaada basılan gazetede çıkan bir haber, ya ertesi gün veya aynı günün gecesi (bazı gazeteler günde iki kez basılmaktaydı) bireylere ulaşmaktaydı. Haberde yer alan herhangi bir yanlı ve/ya düzeltme vs. gibi durumlarda ise, “tekzip” olarak yapılanmakta olan yayın için belli bir süre (yayımlandığı diğer gün) geçmesi gerekmekteydi. Halbuki, internetin ortaya çıkıp yayılmasıyla bu yavaşlık ortadan kalktı, onun yerini son derece hızlı güncellemeler ve izleyici/dinleyici/okuyucu yorumları ve bu yorumları dikkate alan, almaya çalışan ve ilgiyi sürekli canlı tutmaya çalışma eğilimi aldı.

            İnternet gazeteciliği birçok açıdan gazeteciliğin hızında önemli değişikliklere yol açtı. Bu konuda yakın zamanlarda var olan bir başka ek ise, Türkçe’de “bak-geç gazeteciliği” olarak tarif edilen “glance journalism” kavramıdır. Haber artık bireylerin dakikalarca okuduğu metinlerden ibaret olmaktan çok, başlıkların içerisine sıkışmış bir halde, hazır olarak bizlre sunuluyor. Bunun ilk örneğini uzun zamandır yaşamaktaydık aslında. Twitter gazeteciliği diye tabir edilen, uzun yıllar boyunca 140 karaktere indirgenmiş haber başlıkları üzerinden, haberi okumak yerine, ilgi çekici başlıklar sayesinde “bilgi sahibi” olmaya başladığımız bir durumundan, iwatch gibi ekipmanlar sayesinde akıllı saatlerimize bakıp, sadece başlıklar üzerinden dünya hakkında bilgilenme durumuna geçilmiş durumda. Başka bir deyişle, artık yapılan bir haberi dakikalarca okumak gibi bir vaktimiz yok. Başlıklar fikir sahibi olmamız için yeterli!

            Bak-geç gazeteciliğinin haber kavramı ile haberlerin bizlerin dünya algısı üzerinde yapmakta olduğu (olumlu-olumsuz) katkılara bakıldığında, haber başlığı ve içeriği arasındaki birliktelik ve farklılıklara bakmanın ne kadar önemli olduğu anlaşılabilmektedir. Şöyle ki, hız gerekçesiyle haberleri okumaya vakti olmayan bireylerin, başlığa bakıp bilgi sahibi olmaları ne kadar mümkündür? Özellikle internet dünyasında, geçer akçenin alınan tık sayısı ile ölçüldüğü ve bu sebeple birçok haber kaynağının artık haberi yaparken önceliği doğru haberi aktarmaktan çok, en kısa zamanda en çok tıkı alabilmek düşüncesi oluyor. Hal böyle iken, bu konuda yakın zamanda terminolojiye giren “tık avcılığı (click bait)” üzerine düşünmekte, habercilik açısından fayda olduğu düşünülebilir.

            Peki, “tık avcılığı” ne demek? “Tık avcılığı” ilgi çekmek amacıyla haberin içeriği ile ilgili olmayan bir haber başlığı ve bu başlık sayesinde okuyucuyu ilgili haber linkine tıklama durumu olarak tanımlanabilir. Bu durumu “fake news”den ayırmak gerekiyor çünkü “fake news”, adı üzerinde “fake news”; başka bir deyişle olmayan bir haberin olmuş gibi gösterilmesi. Lakin, “tık avcılığı” yalan haberden çok haber içeriğinde yer alan değişik anlamlara yorumlanabilecek cümlelerin, sözcüklerin, öne çıkarılması sayesinde bir nevi “tuzak” kurup, insanlarda tıklama isteği uyandırarak onları habere yönlendirmekle ilgili. Sonrasında, haberi tıklayıp okuyan kişinin de fark ettiği üzere, başlık ve haber arasında ciddi uçurumlar olduğu, belirtilen başlığın haberin içeriğiyle uyumsuz olduğu görülebilmektedir.

            Tüm bunların hız, “bak-geç gazeteciliği” veya internet ile olan ilişkisine kısaca değinmek gerekirse, artık her şeyin hıza endekslendiği, hiçbir şeye vakit ayıramadığımız bir dünyada geçer akçenin google analytics veya diğer arama motorlarında en yukarıda olmakla ölçülüyor olması, hızın, doğru haberin yerine geçtiğini, üzücü de olsa gösteren bir örnek aslında tık avcılığı. Elbette bazı gazeteciler ve düşünürler bunun uzun vadede ortadan kaybolmasa bile azalacağını çünkü insanların bu tuzağa düştükçe bilinçleneceği iddiasında olsalar da, bazı düşünürler ise artık haber kavramının içinin tamamen boşaltıldığını, hatta tamamen buharlaştığını, post-hakikat döneminde artık ‘katı olan her şeyin buharlaştığını’ ifade ediyor. Sonuç olarak “tık avcılığı” halen üzerinde tartışılması gereken bir konu. Hızın her şeyi belirlediği dünya böyle devam edecekse, yanlışlarına karşın, insanları etkilemeye veya cezbetmeye devam edecek gibi. Tam da bu noktada, medya okuryazarlığının ne olduğu daha da bir önem kazanıyor. Medyanın hayatlarımızın önemli bir parçası olan günümüzde medya ile bizlere ulaşan her şeyi olduğu gibi almadan, sorgulayan, onlar tarafından ulaştırılan mesajların ardında yatan “derin anlamları” ilk bakışta çözebilecek, bu kodları okumayı bilen bireylerin varlığı, tam da bu sebeplerden ötürü gün geçtikçe daha bir önem kazanıyor.

 

* Konu ile ilgili beni bilgilendiren Medya Etiği dersi öğrencilerime teşekkürü bir borç bilirim.

Dergiler Haberleri