Kadınlara karşı şiddet uygulanması neredeyse sıradan bir olgu haline geldi. Geçtiğimiz ay, “Avrupa Konseyi”’nin kadına karşı şiddetin önlenmesi ve bununla mücadele edilmesi konusundaki sözleşmesi anımsatılarak burada ve Türkiye’de konu iyice irdelendi.“Şiddet”ten söz ederken daha çok fiziki (dövme, bıçaklama, öldürme, yaralama) gibi durumlar kastedilir. Bu tip şiddet daha çok demokrasisi ve insan hakları geri kalmış ülkelerde yaygındır.Haklar ve demokrasi açısından daha iyi durumda olan yerlerde, kadına karşı şiddet tamamen yok olmaz. Daha “kibar” diyeceğimiz bu tip şiddet, söz, davranış, iletişim, psikolojik yöntemlerle yapılır.
Aslında şiddet, güçlünün, güçsüzü sindirmesi, korkutması veya ortadan kaldırmasıdır. Kadına yönelik şiddet denince, erkeklerin kadınlara uyguladığı gaddarlık akla gelir.
******
Prof. Doğu Ergil, Türkiye’deki durumu anlatan güzel bir makale yazdı. Ve kadınlara uygulanan şiddetin “yapısal” olduğunu söyledi. Yazının bir bölümünü paylaşıyorum..
“Kadının şiddete maruz kalması sadece günlük bir olgu değil. “Yapısal Şiddet” dediğimiz süreklilik kazanmış olan durumlar var. Cinsel ilişkiye zorlanma, tacizler, aile ve yakınları tarafından fuhuşa zorlanma, zorla evlendirme, töre cinayetleri, zorla çalıştırma, eğitim özgürlüğünün kısıtlanması bu türe giriyor. Bunların her biri insan hakları ihlalidir. Ülkemizde kadınların yüzde 49,9'u aile içi şiddete maruz kalıyor. Şiddet gibi özel alandaki hak ihlalleri, kadınların kamusal alana çıkmasını önlüyor.
Son 7 yılda kadınların kurbanı olduğu cinayetler yüzde bin 400 oranında artmış. Bu bir katliamı çağrıştırıyor. Oysa Türkiye, "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi"nin ilk imzacılarından biri. Ama görünen o ki yasa, eylemi önlemiyor”.
*********
AB Üyesi Kıbrıs’ın Kadın Bakanı’na Uygulanan Şiddet
Kıbrıslı erkekler, hafif dövme, tokat atma dışında kadınlara fiziki şiddet uygulamazlar. “İhanet” durumlarında dahi, dövüp öldüreceğine, ayrılır veya boşanır.
Karısını, yakınını öldüren erkekler tarihe geçmiştir.(Dr.Behiç beyin eşini öldürmesi)
Tabii İngiliz döneminde, bu tip suçları işleyenler ipte sallandırılırdı.
Bizim tarafta, Doğu Ergil’in bahsettiği şiddet tipleri, Türkiye’den adaya gelenler tarafından uygulanmaktadır. Her gün, gazetelerimizde bu haberleri görmekteyiz.
Kıbrıslı erkekler, fiziki şiddete başvurmasa da kadınları rahatsız eden ve şiddet gibi algılamasına neden olan başka yöntemler kullanmaktadır. Psikolojik, sosyal, sözle, davranışla, ayırımcılık, küçümseme, ilgisizlik, iletişimsizlik, ev işlerine yardımcı olmama gibi..
Kıbrıs’ta kadın evin sahibi gibidir. Genellikle mesleği, işi, evi, eşyası vardır. Olmayan kadınları ise ailesi korur. Böyle olmakla birlikte, kadınlar her zaman, erkeklerle eşit olmadığını hisseder. Küçümsendiğini, ayırımcılığa uğradığını düşünür.
Çalışma hayatında, siyaset ve medyada kadına karşı şiddete varan ayırımcılık daha fazla belirginleşir. Yönetici pozisyona gelememek, küçümsenmek, dalga geçilmek, taciz, bel altı çekiştirmeleri, hakaret gibi davranışlara maruz kalır.
Kıbrıs AB üyesi olunca, güneyde ve kuzeyde kadın bakan atanması başladı.
*******
Bu ülkede ilk kez bir kadın bakan, kendisine yapılan ayırımcılığı “toplu siyasi taciz” olarak nitelendirdi. Bence bu tanım feminizim literatürüne geçecek değerdedir.
Praksula, eski cumhurbaşkanlarından Vasiliu’nun Hür Demokrat partisi üyesi ve son başkanı olarak, AKEL-DIKO koalisyonu bozulunca Hristofyas tarafından Ticaret Bakanlığı’na atanmıştı. Praksula, ekonomi doktoru, akademisyen ve Kıbrıs’ta barışı samimi şekilde destekleyen, Kıbrıslıtürkler’e çok yakınlık hisseden saygın bir kadındır.
1 Kasım tarihinde, Meclis Ticaret komisyonunda yapılan toplantıda, şahsına yönelik söylem ve tavırlardan rahatsızlık duyduğunu birkaç gün önce açıkladı. RIK radyosu programında “Ticaret komitesi üyesi milletvekillerinin, bakanlık sıfatına, akademik efsafına ve cinsiyetine saygı göstermediklerini, bir üye tarafından “Türkiye’nin bakanı” olarak nitelendirildiğini, Başkan Hristofyas’ın da müdahale etmiyerek tartışmanın edepsizleşmesine müsade etmesi kabul edilemez. Kendimi toplu siyasi tecavüze uğramış hissettim” dedi. Komite üyelerinden “özür dileme” beklentisi içinde olduğunu da sözlerine ekledi.
********
Marksist, komünist olmaları ile övünen AKEL partisi milletvekilleri ve onların başkanı Hristofyas’ın Praksula’ya yapılan bu taciz ve hakaretlere karşı çıkmaması inanılır ve affedilir gibi değildir.
Çünkü cins ayırımcılığı aşırı milliyetçilik ile eşdeğerdir.
Demokrat, adaletli ve hümanist olmak, cins ayırımcılığı yapmamak, “ideoloji yaftası” taşımakla olmuyor.
İnsanın daha başka terbiye, eğitim, hisler, erdemler, felsefi düşünceler, yaşanmışlıklar, inandığını kanıtlama deneyimleri taşıması gerekiyor. Bn. Praksula gibi....