Kadının önce ‘insan’ olduğunu kanıtlayan biri, balıkçı Ebru Ezici…
Stella Aciman
O’nu birkaç yıl önce açık pazarda bir minibüste balık satarken tanımıştım. Minibüsün içinin temizliği, soğuk havasının ve buzluklarının olması dikkatimi çekmişti. O gün ilk defa balığımı O’ndan aldım… Çok tazeydi ve tertemizdi. O günden sonra balıklarımı hep O’ndan aldım. Şimdilerde Hamitköy’de ufak bir dükkân açtı… Güler yüzüyle müşterilerine her daim taze balıklar sunuyor… Dürüst, işini bilir ve Lefkoşa’nın tek kadın balıkçısı… Ebru Ezici.
“GİTTİM, GERİ GELDİM”
Kendinizi tanıtır mısınız?
Ben Ebru Ezici, Antalya’da doğdum ama Kıbrıs’ta büyüdüm. Burada okudum, Antalya’ya gelin olarak geri gittim ama yine buraya döndüm. 14 yıldır da buradayım.
Balıkçılık nasıl başladı?
Baba tarafım ve eşimin ailesi balıkçılıkla uğraşırdı. Yani çocukluktan beri bu işin içindeydim. Antalya’dan geri döndükten sonra uzun süre iş arayışı içindeydik. Ne yapabiliriz diye düşünürken bir anda bu işin içinde buldum kendimi. 3 ay kadar kamyonumla sabit bir yerde durup balık sattım ve sonra dükkânımı açtım ve pazarda satışa başladım.
Pazarda satışlar daha mı iyi oluyordu?
İyi idi… İlk başladığım zamanlarda, dükkânımda bir haftada sattığım balığı, pazarda ikiye üçe katlıyordum. Tabii pazara ilk giren balıkçı bendim, sonra bu sayı giderek çoğalmaya başladı. Kalite ve fiyatlar düşmeye başladı. Sen taze balığı götürüyorsun, bir diğeri beklemiş balığı getiriyor ve elinde kalmasın diye daha ucuza satıyor. Dolayısıyla haksız rekabet oluyordu. Benim onların fiyatlarıyla başa çıkmam mümkün olamıyordu. Tabii ki en eskisi ben olduğum için belli bir müşteri kitlem oluşmuştu ama giderek düştü. Ben de pazar işinden vazgeçtim ve dükkânımda çalışmaya devam ettim.
KADIN BALIKÇI!
Şimdi işler nasıl?
Göçmenköy’deki ilk dükkânıma göre buradaki satışlarım çok daha iyi.
Balık alımını nereden yapıyorsunuz?
Bir toptancımız var, Mersin’den getirdiği balıkları deposunda saklayan. Haftada 2 veya 3 gün balık getiriyor.
O kadar erkek satıcı arasında tek kadınsınız, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
İlk zamanlar çok zorlanmıştım. Erkeklerin kendi aralarındaki konuşmaları beni rahatsız etmişti doğrusu. Ama şimdi yeri geldiğinde onlardan daha erkek olabiliyorum.
İstediğiniz balığı seçme şansınız var mı?
İstediğim balıkları alabiliyorum.
En çok hangi balıklar satılıyor?
Barbun, levrek, çipura, voppa, hamsi… Üç çeşit levreğimiz oluyor; deniz, kaya ve çiftlik olmak üzere, çipura da öyle. Türkiye’den Kıbrıs’a yerleşmiş olan insanlar çinekop, palamut veya lüfer isteyebiliyor ama bizim yerli halkımız fazla çeşit istemiyor, çipura, levrek, voppa, barbun, mercan onlara yetiyor.
AKARYAKIT FACİASI SONRASI
Çiftlik balığı satışları nasıl?
Burada iki tane balık çiftliği var. Biri şahıs malı diğeri ise Türkiye bağlantılı, Dardanel. Önceleri Dardanel’i satıyordum ama bu son petrol olayından sonra hiçbirini alıp satmıyorum. Şu an için yerli balığa çok sıcak bakmıyorum açıkçası çünkü balıkların ve denizin henüz temizlenmediğine inanıyorum. Yerli balık satışım önceleri çoktu. Yerli balıklar; voppa, barbun, kalamar gibi balıklar Mağusa’dan geliyordu. Talep yok şu an yerli balığa. Yani insanlarda da temiz mi, değil mi diye bir tedirginlik oluştu.
Müşteri kitleniz kimlerden oluşuyor?
Önceki dükkânımda yerli halktı, pazarda ise Türkiye’den buraya gelip yerleşenler daha ağırlıklıydı. Şu anda bulunduğum Hamitköy’de ise karışık diyebilirim. Alım kalitesi ise yüksek buradaki halkın, ucuz balık isteyen pek yok.
Bu mevsimde hangi balıklar satılıyor?
Hamsi, barbun, çinekop, lüfer, palamut, istavrit…
Tamam ama biz bu balıkları burada göremiyoruz, dolayısıyla yiyemiyoruz, neden?
Evet, maalesef burada yok. Ya malın buraya geleceği güne denk gelmiyor, ya da buraya çok çeşit göndermek istemiyorlar. Daha önceki seneler çeşit daha çoktu ama bu sene yok o çeşitlilik. Taze kalamar ve ahtapot, palamut, barbun, izmarit gelirdi. İstanbul’dan çok balık gelirdi. Şu anda 2-3 boy istavritimiz olması gerekirdi mesela. Çinekop, lüfer, sarıkanat… Bu balıkların hepsi olmalıydı şu anda. Ben şahsen bu sene bir defa çinekop gördüm, o da dükkânımda satacağım kalitede değildi. Hatta geçen gün bir müşterim bana, “palamut yemek için 2 günlüğüne İstanbul’a gittim” dedi, gülüştük. Kendimi şu anda insanların, ekmek, sigara gibi acil ihtiyaçlarını temin ettiği küçük bir bakkal dükkânı gibi hissediyorum. Çupra, voppa bazan barbun… Ne gelirse onu satar olduk. Bir de kaya levreğimiz var ki, onun da fiyatı öyle pahalı geliyor ki müşteriye söylemeye utanıyorum. Fiyatlar çok yüksek, mesela hamsinin fiyatı hiç düşmedi, hâlbuki zamanı.
“BALIĞIN YÜZÜNÜ GÖREMİYORUZ”
Kaça satıyorsunuz hamsinin kilosunu?
Şu anda 10 TL.
Türkiye’de kaça satılıyor?
Bir ara 1 TL’ye kadar düştü, sonra 5-6 TL’ye çıktı. Mesela o kadar çok çinakop vardı ki, 5 TL’ye kadar düştü kilosu ama biz yüzünü görmedik.
Bu balıklar neden buraya gelmiyor?
Sorduğun zaman, “toplamaya yetiştiremedik veya buraya gelecek olan sefere denk gelmiyor” diyorlar. Bir de kaliteyi çok düşürdüler. Ben de arabayla satış yaptım, pazara da çıktım zamanında ama artık insanlar bir kilo satayım taze satayım yerine, beş kilo satayım diye düşünerek seviyeyi düşürdü. Oradan bize mal gönderen toptancı da bunun farkında , “ben bu adamlara lüks balık göndersem, satamayacak” diye düşünüyor. Sonuçta Lefkoşa’da 3-4 dükkânız, fazla gibi görünüyor ama mal sahipleri aynı. Görünürde dükkân sayısı fazlalaşıyor gibi görünüyor ama diğerleri de kapanıyor. Ben buradaki dükkânı açtıktan sonra iki tane dükkân kapandı.
VERGİLER ÇOK
Balıkları kaç gün tutuyorsun?
Geliş günlerine bağlı olarak en fazla iki gün tutarım, zaten üçüncü gün yenisi geliyor. Alışımı ona göre yaparım yani üçüncü gün yenileri geldiğinde diğer balıklarım bitmiştir. Zaten bu bölge insanı bekleyen balığı kaldırmaz. Balıkçılık işinde sekiz senemi doldurdum ama gördüğüm bu işin geleceği iyi değil. Mesela denetim doğru düzgün yapılmıyor. Belediyeden ruhsat almak için, pazara gitmekte kullandığım minibüse yaptığım masrafla sekiz sene önce iki araba alırdım. Şimdi seyyar satıcı sayısı çoğaldı ama belediye denetim yapmıyor doğru düzgün. Ben sağlık karnesi çıkarmak zorundayım, belediye en az ayda bir defa kontrole geliyor, emlak vergisi ödüyorum tabelam için. Seyyarların ise hiç böyle ödemeleri yok. Hiç olmazsa onların sağlık kontrolleri yapılmalı. Burada TL karşılığı kiralık dükkân yok. Bir dükkânda en az üç tane buzluk çalışmak zorunda, yani işimiz elektrikle. Elektrik, kira, su, vergi… ki bizim vergilerimiz çok yüksek…
Neden?
Vergi dairesi bizim beyan ettiğimiz vergiyi kabul etmiyor çünkü “satışın daha fazla” diyor. Bizi market gibi düşünüyor. Markette bir sirkülasyon var, bizi de öyle düşünüyor gıda olduğu için. Ben bile başa baş karşılıyorum. O da geçmişten gelen bir müşteri kitlem var, onlar sağ olsun. O yüzden herkes seyyara döndü. Seyyar arabalar da dükkân fiyatlarının altına satıyor çünkü onların tek masrafları mazot veya benzin.