Rum tarfındaki banka krizinin yol açtığı sosyal patlama gerçekten üzüntü vericidir.
AB üyesi bir ülkede, bankacılık sektöründe gelişen başıboş gidişat durdurulamadı ve göz göre göre felaket yaşandı.
Bankalar, hem mevduatlara yüksek faiz verdi hem de yaygın şekilde kredi dağıttı. Yani, insanlar hem mevduatlarını kaybetti aynı zamanda büyük borç altına sokuldu.
Yunanistan’daki mali iflasın Kıbrıs’ı tetikleyeceği belliydi. Kriz geldi ama bekletildi.
Son iki haftadır süren banka krizi sorumluları, öncelikle Kıbrıslı yetkililerdir sonra da denetleyici görevini yapamayan AB kurumlarıdır.
Belli oluyor ki, siyaset ve populizim yalnız bu adacığın sorunu değildir. Koskoca AB’ni bu gidişatı durduramaması ancak siyaset nedeniyle olabilir. Aslında başkanlık seçimlerinin beklendiği apaçık ortadaydı.
Daha yeni cumhurbaşkanı seçilen Anastasiyadis bu felaketi kucağında buldu.
Rumların bu hale düşmesine Türkiye ve buradaki yetkililer neredeyse sevindi. Halbuki, komşunun felaketi bir şekilde diğer komşuları da etkiler, bunu bilmiyorlar mı?
Küçümseyici yorumlar yapıyorlar. Sanki bu tarafta her şey güllük gülistanlık!
Türkiye ve KKTC’de yaşanan banka krizlerini nasıl unutur bu insanlar?
Krizlerin maliyetini bankacıların değil halkın ödediğini hatırlamıyorlar mı?
Meclis’in mudiler tarafından basıldığını?
Bizim o dönemki yöneticilerimiz de, gidişatın kötü olduğunu, önlem almak gerektiğini biliyorlardı ama işi oluruna bırakmışlardı.
Anımsıyorum, 2001 yılında banka batışları döneminde mevduat sigortası 7000 pounda kadar mevduatı karşılardı. Üstelik yasa gereği, bu sigorta sadece “özel kişiler” i kapsar, tüzel kişileri kapsamazdı.
O batışta, pekçok dernek, kuruluş parasını kaybetti.
Toplum ayaklanmıştı. Aradan bir süre geçince hükümet, tüm mevduatları devlet güvencesiyle sigorta kapsamına aldı.
Sonra yıllar süren taksitlerle bu paralar kişilere ödendi.
O zamanlar, Türkiye ve Kıbrıs’ta haklı olarak şu eleştiri yapılıyordu: “ Devlet kötü yönetilen bankaları neden frenlemedi?”
Gerçekten şu anda Rum tarafında yaşananlar için de aynı eleştiri söz konusudur.
Yurttaşların, hiç bir sorunu yokmuş, iyi yönetiliyormuş gibi faaliyetini sürdüren bankalarla işlem yapması eleştirilemez.
Hele AB gibi mali denetçileri olan AB üyesi ülkelerde.
Bu tip krizler, AB’nin prestijini sarsmaktadır.
Batan bankalarda para kaybeden sadece yurttaşlar değilmiş. Bir sürü kurum da bu felaketten nasibini almış. Lefkoşa Belediyesi’nin paraları Laiki bankasında batmış gitmiş.
Rum tarfında alınan sıkı mali önlemler içinde en insancıl ve adaletli olan şey, çok parası olandan %40 vergi kesilmesi ve 100 bin euroyu geçmeyen mevduatlara kesinti yapılmamasıdır. Laiki bankası gibi batan bankada 100 bin euronun üzerinde olan mevduatlar da kaybedilmiş sayılıyor. Yani devlet ve halka yük gelmiyor.
Unutmayalım, bizde çok parası olanla az parası olan mudiler aynı uygulamaya tabi tutulmuş herkese, miktarı ne olursa olsun belli bir zaman dilimi içinde tüm parası geri verilmişti.