Arif Hasan Tahsin... ya da kısa “Arif Hoca”; bu memleketin “söz söyleyen” kesminin başını çeken bir kişilikti.
Sadece “sö zsözyleyen” değil; sözünün zerresini sakınmayan, kör’e şaşı demeyen, bildiği yolda yürüyen ve “aynı yolu yürüyenlerin farklı bir yere varamayacaklarını” bir “Arif sözü” olarak belleğimize kazıtan bir kişilik.
BARAKA Kültür Merkezi, bence bu ülkede “okuma-okutma” anlamında bir ilk’i gerçekleştirdi. Elbette bu “ilk”i gerçekleştirmenin en büyük paylarından biri de; Arif hocanın eşi Armağan hanıma aittir.
Halkbilimciler, kültür araştırmacıları bilir; eskiden bir gelenek vardı bazı yörelerde.
Bir evden cenaze çıktığında ölen kişinin eşyaları kapı önüne koyulmaya başlanırdı.
Hani fakir-fukara sebeplensin diye.
Ölen kişinin okur-yazarlığı ise kapı önüne konulan kitaplarından anlaşılırdı.
Pek rağbet görmezdi gerçi bu “geriye kalanlar” ama nice örneklerini de gördük; çöpten toplanan kitapların-belgelerin günümüzde ne kadar önemli olduğunu.
Arif hocamızın kendi evinde oluşturduğu kütüphanenin öldükten sonra ne yapılacağı sorusu eminim, artık kütüphaneleri kitaptan geçilmeyen bizler gibi kişilerin de aklına düşen bir soruydu.
Baraka Kültür Merkezi; bu kafamızı kemiren sorunun cevabıyla çıktı karşımıza bir “örnek” niteliğinde.
Arif Hasan Tahsin’in eşi Armağan Karal Desem hanımefendi, Arif hocanın kütüphanesinde olan kitapları Baraka Kültür Merkezi’nin sorumluluğuna verip orada, herkesin yararlanabilmesi için bir “Arif Hoca Kitaplığı” meydana getirildi.
Elbette kütüphaneler kurabiliriz, kitaplıklar açabiliriz özel kişiler adına, bu bir adımdır ama ikinci ve en önemli adım; bu bilgi birikiminden, materyallerden yararlanabilecek okur potansiyelinin artmasıdır.
Kanımca “Arif Hoca Kitaplığı” açısından bu konuda bir sıkıntı yaşanmayacak, kitapları; kültür merkezini ziyaret eden, mesken tutan tüm genç-yaşlı insanlarımızın yararlanabileceği bir alan olacaktır.
Bundandır ki bu güzel örneği gözden kaçırmamak, özellikle yıllar süreci içerisinde biriktirilen edebiyat materyalleri, kitap-bilgi dünyamız açısından azımsanmayacak bir kültürel birikime sahip bu materyallerin, en azından muhafazası için böylsi girişimlerin artmasını diliyorum.
Kitabın atılmayacağı, yakılmayacağı, müsvette kağıtı olarak kullanılmayacağı böylesi yaklaşımlar, bu toplumun zenginliği olduğu bilincine de sahip olmalı, sahip çıkmalıyız.
Bu vesileyle hem Armağan hanımı hen de Baraka Kültür Merkezi’nde çalışan arkadaşlarımızı yürekten selamlıyor ve kutluyorum.
Doğru bir adım; doğru insan, doğru gelecek, doğru dürüst bir yurt yaratır...