Müzakere masasının berhava oluşu (en azından şimdilik), hiçbir düzlemde Kıbrıslı Türkler’in lehine bir gelişme değil.
Çünkü en basit şekliyle, çözüme en çok ihtiyaç duyan taraf biziz.
‘Masadan kaçan taraf olmamak’, uluslararası toplum tarafından suçlanmamak ve çözümsüzlüğün vebalini yüklenmemek adına Kıbrıs sorunu müzakere tarihçesinde hep önemsenmiş olsa da, bu kez denklem, alışılagelen doğrultuda bir sonuç üretmeyecek sanırım.
Gerek Türkiye gerekse Kıbrıs Türk tarafı, Anastasiadis’in müzakere masasından kalkmasını, uluslararası toplumun bizi değil de Rum tarafını suçlaması ile ‘taçlandırmaya’ çalışsa da, işler pek de ‘bizim’ umduğumuz gibi gelişmiyor, bu çok açık.
Çünkü Anastasiadis’in ‘masadan kalkma’ gerekçesi, uluslararası toplum nezdinde geçer bir akçe!
Her ne kadar, yapıcı bir tavır olmasa da, bu böyle!
Evet herkes Anastasiadis’e ‘müzakereler devam etmeli’ çağrısı yapıyor yapmasına ama kimse bu hareketi nedeniyle Rum tarafını sanık sandalyesine oturtmuyor, oturtmayacak.
Çünkü beğenelim ya da beğenmeyelim, hukuken varlığını sürdüren ve ada üzerinde tek yasal devlet olarak kabul edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, bu alanda hidrokarbon arama hak ve yetkisi, uluslararası toplum tarafından kabul görüyor.
Ve bir anlaşma olmadan, biz Kıbrıslı Türkler bu hak ve yetkilerden faydalanamayacağız.
Bu gerçekle barışmadığımız sürece de gerek bizim gerekse Türkiye’nin atacağı hiçbir siyasi adım, bize ‘hak’ olarak geri dönmeyecek.
Bizim yegane çıkarımız, çözümdür.
Ve çözümün bulunacağı yer de müzakere masasıdır.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sondaj çalışmalarına misilleme olarak ‘Barbaros’u bölgeye göndermek, olsa olsa ‘tatmindir’ ve bunun bize geri dönüşü kazanç değil, kayıptır.
Çünkü TPAO’nun bölgede yürüteceği her faaliyet, bizi çözüm masasından biraz daha uzaklaştıracaktır.
Rum Ulusal Konseyi bu gündemle dün başladığı toplantısına bugün de devam ediyor.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinin kınanma kararının alındığı toplantının bugünkü bölümünde ise, bu faaliyetlere tepki maksatlı ek tedbirlerin açıklanacağı ifade edildi.
Belli ki geri adım atmak niyetinde değiller.
Biz de, ‘onlar geri adım atmıyorsa, biz niye atalım?’ diyebiliriz tabii.
Ama gelin görün ki onlar ‘devlet’, bizse tanınmamış bir ‘yönetimiz’.
40 yıldır, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımız gasp edilmiştir, mevcut yönetim adanın tümünü temsil edemez’ diyoruz da ne değişiyor?
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hukuki sınırları geriliyor mu?
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uluslararası tanınmışlığı ya da hakları sekteye mi uğruyor?
Hayır!
Anastasiadis, müzakere masasından kalkarak yanlış yapıyor.
Ve Kıbrıs Türk tarafı olarak biz, O’nu bu yanlıştan döndürmek ve yeniden masaya oturtmak için sadece elimizden geleni değil, elimizden gelenin fazlasını yapmak zorundayız.
Buna mecburuz.
‘Biz çözüm istiyoruz, bakın masadan kaçmadık’ diyerek, çözüm istencimizi kanıtlamış olmuyoruz.
Bunu kanıtlamanın yolu, gerçek anlamda yapıcı adımlardan geçer.
Ve bu yol, ne yazık ki ‘Barbaros’ değildir.