Sabah gazetesi: “…Barbaros Şansal, Reina katliamından dakikalar önce yayınladığı yeni yıl mesajında Türk halkına hakaret etmişti…”
T.C. Yargıtay kararı: “... Kullanılan ifadenin habere konu olan olay ile düşünsel bir bağlantısının bir ilgisinin bulunması zorunludur…”
“Basın özgürlüğünün de sınırları var. Herkes istediğini yazamaz” ifadesiyle çok sık karşılaşıyoruz. Daha çok yasakçı bir zihniyeti yansıtmakla birlikte, ifadede bir yanlışlık yok, sorun sınırların ne olduğudur.
Medyanın gücü kötüye kullanılabilir ve bunun önlenmesi amacıyla hukuk sınırlamalar getirmiştir. Sınırlamaların amacı tek tek bireylerin veya toplumun-halkın-kamunun-devletin, yayınlardan zarar görmesini engellemektir.
Kişiye zarar somut iken devlete değil
Bir yayın içeriğinin bireylere (yani gerçek kişilere) verebileceği zarar somut iken, kamuya ya da devlete verebileceği zarar genellikle somut değildir. Böyle olunca da bir ülkedeki siyasal irade, “devlete, millet zarar, ulusal tehlike, otoritenin saygınlığı v.s.” gibi gerekçelerle siyasal eleştiri sınırlarını daraltma yoluna gidebiliyor.
Özgürlükçü medya hukuku, siyasal eleştiri önündeki sınırları kaldırmaya, kişilik haklarını zedeleyen yayınlara yönelik sınırları ise güçlendirmeye yönelmektedir. Yani basın özgürlüğünün sınırları bir açıdan azaltılırken, bir başka açıdan artırılıyor.
Hırsız devlet, hırsız Süleyman
Kesinleşmiş yargı kararı olmadan, bir iddiaya dayanarak, “Hırsız Süleyman” diye başlık atıp haber yazamazsınız. Böyle bir yayın içeriği Süleyman’ın saygınlığına somut olarak zarar verir.
Buna karşılık “Hırsız devlet” başlığıyla bir haber veya makale yazılabilir ve mesela hükümetin vergi politikaları eleştirilebilir. Bu tür medya içerikleri “devletin saygınlığı ayaklar altına alınıyor” gerekçesiyle engellenirse, basın özgürlüğü, ifade üzgürlüğü, demokratik haklar, siyasal çoğulculuk da engelleniyor demektir.
KKTC’de basın özgürlüğünün neresindeyiz?
KKTC yargısının, siyasal eleştiri içerikli basın özgürlüğünün çerçevesini genişleten çok önemli kararları bulunduğunu olumlu bir not olarak kaydetmek gerek. Ayrıca siyasal toplumsal yaşamımızda küçümsenmeyecek bir hoşgörü düzeyine sahip olduğumuz da bir gerçektir.
Bununla birlikte, gerek siyaset gerekse medyada zaman zaman basın özgürlüğünü daraltmaya yönelik kampanyalara tanık olmak, özgürlükler adına tedirgin edicidir. İki hafta önce Barbaros Şansal’a yönelik başlatılan kampanyanın “vatana millete hakaret” gerekçelerine dayandırılması, ayni zamanda basın özgürlüğünü daraltmaya yönelik bir anlam taşıyordu. Daha önce belirttiğimiz gibi devletin ve milletin Şansal’ın sosyal medya paylaşımlarından nasıl zarar gördüğü meselesi soyuttur. Kolayce belirlenemez.
Şansal’ın paylaşımlarının suç içerip içermediği ayrı bir mesele olup o konudaki kararı da yargının verebileceğini belirtmek gerekir. (Çok sayıda uzman, Şansal’ın paylaşımlarının mevzuat açısından herhangi bir suç içermediğini iddia ediyor)
Linç tehlikesi varken
Öte yandan, olay hakkındaki bazı haberlerin, Şansal’ın (kişilik haklarının en önemlisi) yaşam hakkını somut olarak tehlikeye attığı kesindir. Sayfamıza aktardığımız Sabah gazetesinin haberinde “…Barbaros Şansal, Reina katliamından dakikalar önce yayınladığı yeni yıl mesajında Türk halkına hakaret etmişti…” ifadesi kullanıldı. Ayni ifade başlıkta da yeraldı.
Verilen bilginin doğru olması haberi kurtarmıyor. Birbiriyle alakası olmayan iki olguyu yanyana getirerek bir bireyin yaşam hakkını somut olarak tehlikeye atıyorsunuz. İşte basın özgürlüğünün sınırlandırıldığı (daha doğrusu sınırlandırılması gereken) boyutu burasıdır. Haber hakkı, hukuka uygunluk çerçevesini aşmamalı. “Konu ile ifade arasında düşünsel birlik” hukuka uygunluk ilkelerinden birisidir. Haber Şansal’ın sosyal medya paylaşımları üzerine kurulmuştur, Reina saldırısı ile herhangi bir ilgisi yoktur.
T.C. Yargıtay kararı
KKTC yargısının konuyla ilgili herhangi bir kararına ulaşamadık. Ancak Türkiye’de Yargıtay’ın bir kararı, yeterince aydınlatıcıdır:
“... Kullanılan ifadenin habere konu olan olay ile düşünsel bir bağlantısının bir ilgisinin bulunması zorunludur. Bu zorunluluğu aşan ve kişiyi objektif yönden tahkir edici ifadelerin kullanılması durumunda, hakkın(basın özgürlüğü hakkı i.ö.) sınırı aşılmış, hukuka uygunluk sebebi ortadan kalkmış olur. Bir olayın kamuya duyuruluşu haberin içeriği ve gerçekliği ile uygun düşmeyen kelimeler kullanılmak suretiyle yapılmışsa fiil hukuka aykırıdır.” (T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2008/4-263 E., 2008/262 K. ve 19.03.2008 tarihli kararından)
Yargıtay kararı, Barbaros haberinin sadece medya etiğine değil, medya hukuku veya mevzuatına da aykırı olduğunu gösteriyor. Yani birçok gazetenin haberinde Barbaros’a karşı suç işlemiştir.
Son zamanlarda tanık olduğumuz trajediler, T.C. Yargıtay kararının ne kadar isabetli ve önemli olduğunu ortaya koyuyor. Reina katliamcısı diye medyada fotoğrafı yayınlanan kişiye benzer diye bazı insanların dövüldüğü haberlerini okuyoruz. Yine haberlere göre Türkiye’deki Uygurlar, Özbekler ve Kırgızlar, çekik gözlü oldukları için saldırı korkusu altında yaşıyorlar.
Böyle bir ortamda Barbaros’u Reina saldırısıyla bağlantılı göstermek, çok net ve somut bir biçimde onu linçe yollamak, yaşam hakkına saldırmak anlamına gelir? Bu yayınlar yüzünden Şansal’ın, sadece havaalanında değil, herhangi bir İstanbul sokağında saldırıya uğrama olasılığı çok yüksektir.
Barbaros’u sevmeyebilir, beğenmeyebilirsiniz. Hatta nefret edebilirsiniz. Ama onun hakkında her istediğinizi, her aklınıza geleni yazamazsınız.
Basın özgürlüğü işte burada sınırlanır ya da sınırlandırılması gerekir.
BRT’de “ŞOK” Habercilik
BRT Haber medyamızın önemli bir kurumudur. Kamusal sorumluluğu sadece haberlerin niteliği değil “haber dili” için de geçerlidir. Sorumsuz habercilikle özdeşleşen, okuru-izleyiciyi aptal yerine koyan, gazetecinin emeğini anlamsızlaştıran sansasyonel haber diline BRT prim vermemelidir.
Bir süre önce Bayrak radyosunda haberleri dinlerken “Cumhuriyetçi Türk Partisi’nde şok istifalar” diye bir anons duyunca şaşırdım. Haberin tamamını dinlemeye çalıştım; girişte yine ayni cümle kullanılmış.
BRT web sitesinde de aynı
Bir yanlışlık olmalı diyerek BRT internet sitesinde haberi aradım. Maalesef oradaki haberde de “şok” kelimesi kullanılıyordu. Yaklaşık on gün sonra internet sitesine tekrar baktığımda haberin ayni şekilde sayfada bulunduğunu gördüm.
Sözlük anlamına göre şok, aşırı derecede şaşırtıcı, sarsıcı gelişmeler için kullanılır. Yine de haberde pek tercih edilmez. Haber dilinde giderek yaygınlaşmasının sebebi ilgi çekmenin bir aracına dönüşmüş olmasıdır. Sorumlu habercilikle uyumlu bir ifade değildir.
Gelelim CTP’deki istifalara; küçük adamızın küçük siyaset dünyasında “istifa”, ilk defa karşılaştığımız bir davranış biçimi değildir. İstifalar elbette önemlidir ama bir partiyi ya da toplumu şoka soktuğunu söyleyebilir miyiz?
BRT daha önceki istifa haberlerini hangi dille sunmuşsa bugün de ayni dille sunabilir. “Şok” habercilik BRT’nin kamusal sorumluluğuyla uyumlu değildir.
Şansal Geldi Mi Gitti Mi?
BRT’nin internet sitesinde dolaşırken “Şansal Türkiye’ye getirildi” diye bir başlık dikkatimizi çekiyor. Yanlışlık ortada, Kıbrıs’tan giden değil, Kıbrıs’a gelen birisi için “getirildi” diye yazılabilir.
Zaten haberin ilk cümlesinde “...KKTC’den sınır dışı edilen modacı Barbaros Şansal, dün gece İstanbul’a gitti” diye yazılması başlıktaki yanlışlığı tartışmasız ortaya koyuyor. Bu çelişkiyi anlamaya çalışırken 3. paragrafta bir başka tuhaf ifadeyle daha karşılaşıyoruz: “Polisler tarafından uçak altından alınan Şansal...”
“Uçak altı” diye özel bir tanımlama mı var? Uçak bagajı mı kastedilmiş, yoksa motorlar veya kanatlar mı? Habercilikte uçak altı diye bir tanımı ben hatırlamıyorum. Kastedilen uçak çıkışı ise ona uygun bir ifade kullanılabilirdi. Mesela “Şansal uçaktan inerken gözaltına alındı” diye yazılabilirdi.
Haberin Anadolu Ajansı’ndan alınmış olması ihmalin boyutunu değiştirmiyor. Ajanstan gelen metinde hatalar varsa düzeltirsiniz, yer ve zaman tanımlarını kendi konumunuza göre yeniden düzenlersiniz.
Kısa bir haberde bu kadar hata olabilir mi? Basit bir özensizlik mi? Peki haberin on günden fazla bir süredir BRT sitesinde aynen duruyor olması, “hızlı haber çağında bu tür hatalar çok normal sayılır” anlayışının çok yaygınlaştığı bir ortamın varlığını mı işaret ediyor? Umarız öyle değildir.
Bauman ve Medya
Bir ahir zaman filozofu daha dünyadan göçetti. Eserlerinde “kahredici bir dünya” tasavvuru yapmasına rağmen iyimserlikten kopmaması Bauman’ın ayırdedici özelliğidir.
Bauman’ın medya saptamaları düşüncelerinde özel bir yer tutar. Yakın zamanlarda “sosyal medya bir tuzak” diye bizi uyarmıştı. Yıllar önce (1998) yazdığı Küreselleşme adlı eserinde de küremizi birinci dünya ve ikinci dünya diye ikiye ayırarak, küreselleşmenin birinci dünya (gelişmiş Batı) için mekansal sınırları kaldırdığını saptamıştı. Bauman, medyanın, ikinci dünyanın sanal algısını nasıl belirlediğini şu sözlerle açıklamıştı:
“Küresel çapta hareket imkanına sahip birinci dünya için, mekanın kısıtlayıcı niteliği kalmamıştır ve hem ‘gerçek’ hem de ‘sanal’ haliyle kolaylıkla kat edilmektedir. ‘Yerel olana bağlı’, hareket imkanları olmayan ve bu yüzden bağlı oldukları yerelliğin başına gelecek her türlü değişimin pasif olarak yükünü çekmeye mecbur ikinci dünya için, gerçek mekan hızla daralıyor. Bu, sanal olmayan gerçeklikte inatla erişilmez kalan mekanın fethi ve uzaklıkların ‘sanal erişirliği’nin medyada göze sokarcasına sergilenmesiyle daha da acı verici bir hale gelen türden bir yoksulluktur.”
Medyaya bir de Bauman gözüyle bakalım…