Cuma akşam üzeri masamda bir mektup buldum. Sabah posta ileti belgesi gelmiş, bizim Ali Dayı gidip mektubu almış.
Bir de baktım, Silivri Cezaevi’nden gönderilmiş!
Barbaros Şansal’dan…
Hani ‘Bizim Evren Paşa’lığa soyunan İçişleri Bakanı Kutlu Evren tarafından apar topar sınır dışı edilen, kimileri tarafından hedef gösterilen ve İstanbul’da havaalanında linç edilmek istenen ünlü modacı…
Tanışıklığımız yok Barbaros Şansal ile… Hiç karşılaşmadık, konuşmadık da…
Bu yüzden merakla açtım mektubu, bir solukta okudum.
Bütün sayfalarının altında matbu ‘GÖRÜLMÜŞTÜR’ yazısı var. ‘Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Mektup Okuma Komisyonu’ tarafından ‘görülmüş’, sonra bana gelmiş!
Dört duvar arasında ve gökyüzünün mavisinden de mahkum, insanlardan tecrit edilmiş bir şekilde hapis yaşamı sürüyor olmasına rağmen, esprili tarzından bir şey kaybetmemiş Şansal…
‘Yurdum’ dediği Kıbrıs’ı çok özlediğini yazdı. Hapiste kaleme aldığı kitabından söz etti. Sınır dışı olayını ve linç girişimini anlattı. Burada kendisine yapılanlarla ilgili dava sürecini başlatacaklarını bildirdi.
Ve umutlarını yazdı Barbaros Şansal…
İçinde yaşadığımız dönemin en utanç verici ‘sınır dışı’ uygulamalarından birine maruz kalan Barbaros Şansal’ın ‘GÖRÜLMÜŞTÜR’ onayıyla elime geçebilen bu satırlarının yalnız bana değil, bütün Kıbrıslı Türklere yazıldığı inancıyla, tamamına yer veriyorum.
Elbette kendisine cevaben yazıp göndereceğim mektubu da ayrıca paylaşırım.
Umarım o güne kadar Barbaros Şansal ‘dışarıda’ olur da mektubu okuyabilmek için ‘GÖRÜLMÜŞTÜR’ damgasına gerek kalmaz!
“Silivri-26 Ocak 2017
Değerli Sami Özuslu,
Kim derdi ki Lefkoşa Merekezi Cezaevi revirinden Can Dündar’a yazdığım mektubun yerine ben Silivri’ye geleceğim!
Bildiğiniz gibi yeni yıl tatili ve süren inşaatımın kontrol ve ödemeleri için geldiğim Kıbrıs’tan, birilerinin talimatıyla, Bakanlar Kurulu kararı ve tebligatı olmadan apar topar paketlenip sınır dışı edildim. Ama 2 Ocak 2017 THY 20.55 uçağındaki 12F koltuğumu zaten çoktan almış ve ödemiştim. Mesai saati bitişi beklenip tüm yasal haklarım çiğnense de kızmadım, kırılmadım. Can güvenliğim konusunda uyarıda bulunmama rağmen Atatürk Havalaimanı’nda bir ‘linç’ girişimine maruz kaldım. Neyse ki gerek Ombudsman Sn. Emine Dizdarlı ve gerekse Cumhurbaşkanı Sn. Mustafa Akıncı tepkilerini dile getirdi. Ancak bu olaylar zincirinin uluslararası basın ve sivil toplum örgütlerinde KKTC ve TC aleyhine haberler olarak yansıması beni gerçekten çok üzdü. Mustafa Güryel Hukuk Bürosu yetkisinde tüm avukatlar ve sivil toplum örgütleri ile birlikte dava açarak bu haksızlığı gidermeye çalışacağız. Organize bir şekilde itham, iftira ve infial ile kurgulanan bu süreç elbette sonuçlanır. Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi çok kötü huyu vardır ve Kıbrıs halkları bunu en iyi bilen toplumlar arasındadır.
Şimdi meşhur Silivri Kapalı Cezaevi C Blok 9. Koridor 72 No’lu hücrede tek başıma ikamet etmekteyim. Tutuklanma gerekçem 216’ya 1 ve 2 No’lu kanunlar. Yani halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek. Savcı iddianameyi yazınca mahkeme günü belli olacaktır. Ahlaki yozlaşmayı kara mizah ve politik hicivle anlatıp 1.1.2017’de saat 00.15’te Kıbrıs’tan paylaştığım video, gece kulübüne yapılan terör saldırısı ile ilintilendirildi.
Sağlığım ve moralim iyi. Böbreklerimden gelen kanama durdu ve yaralarım yavaş da olsa iyileşiyor.
Lefkoşa’da yazdığım ‘Prova Odası’ adlı romanıma Silivri’den de ‘Makam Odası’ adlı bir anı’edebiyat kitabı kardeş geliyor. Umarım yazmak için bir daha cezaevine girmem.
1965’ten beri geldiğim Muhaceret otomasyona geçtikten sonra (2007) 60’tan fazla giriş-çıkış yaptığım yurdum Kıbrıs’ı özlemedim dersem yalan olur. Güney Kıbrıs (ROC) vizem olduğundan ‘Rum ajanı’ bile ilan edenlere karşı ben yine de Kuzey’i seviyorum.
Kısıtlı cezaevi kütüphanesinden edindiğim tam da Anastasia Yiangou’nun ‘2’nci Dünya Savaşı’nda Kıbrıs’ kitabını okurken, dünkü (25 Ocak) Cumhuriyet gaztesinde adanın sorununun dünü ve bugünü ile ilgili bir yazı dizisine başlayacağınızı görerek çok mutlu oldum. İlgiyle takip edip bilgileneceğim.
Doğru ifade etmek gerekirse ‘Kıbrıs satılıyor mu?’ başlığını pek sevmedim. Bu tam da barış sürecinde ‘bağzı’ kışkırtmacılara malzeme teşkil edebilir kanısındayım.
Umarım tüm dostlar iyidir ve artık hindibalar açmaya, akasyalar ponponlarla donanmaya başlamıştır. Hukuk derslerinde ilk öğretilen ‘LEVIATHAN’ meselesinden uzak, tüm Kıbrıs halklarının eşit, adil ve özgür olarak yaşayacağı, can ve mal güvenliğinin eksiksiz sağlanacağı, bağımsız ve bozulmamış bir çevrede yaşayacağı ‘barış’ bir an önce tesis edilir ve Kıbrıslılar ‘üst akıl’,‘dış mihrak’, Emperyal’ gibi kavramlardan uzak bir yaşama kavuşurlar.
İnsanın yurdu, karnının doyduğu değil, umutlarının filizlenip bereketiyle doyurduğu yerdir.
Sevgi ve saygılarımla
Barbaros Şansal
(Terzi Yamağı)”