Barikat’tan notlar...

Dr. Berkan Tokar

 

Geçtiğimiz haftalarda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek taraflı almış olduğu karar çerçevesinde, Kuzeyi ve Güneyi birbirine bağlayan dokuz sınır kapısının dört tanesi karşılıklı geçişlere kapatıldı. Güney yönetiminin korona virüsünü bahane ederek almış olduğu bu karar hem Kıbrısın güneyinde hem de kuzeyinde pek inandırıcı bulunmamış olacak ki, iki tarafın aklı başında insanlarında ciddi bir tepkiye yol açtı. İlk olarak Güney kesiminde yaşayanların  Lokmacı barikatındaki gösterisi sırasında çıkan arbede sonucunda polisin kurduğu barikatlar yıkılmış ve bunun sonucunda tutuklanan insanlar olmuştur. Buna rağmen tepkiler azalmamış, bilakis artarak devam ederken geçtiğimiz Cumartesi günü yine Lokmacı kapısında hem Kuzey'den hem Güney'den gelip toplanan kalabalık, kapıların kapatılması kararına karşı ciddi tepkiler gösterdi.

Gösteri sırasında atmosferin elektriklendiği belli anlarda polisle göstericiler arasında arbadeler yaşandı ve biber gazları, coplar havada uçuştu. Güney polisinin ortamın gerildiği anlarda kullandığı şiddet  ve orantısız güç neticesinde hasteneye kaldırılanlar ve ayakta tedavi görenler de oldu. Ancak  gözlemlediğim kadarıyla, gösteriye gelen insanları ne tutuklama, ne de polis şiddeti gibi devlet terörüyle yıldırmak mümkün olmamıştır. Tüm bunlar olup biterken, kapıların kapatılması kararına karşı  protestolar yapılırken, Güney idaresi bir hata daha yaparak ayni bölgede faşist gruplara da davetiye usulü kontra bir gösteri yaptırarak almış olduğu karara destek bulmaya çalıştı. Bu hamle bizlere Güney yönetiminin ateşle oynayacak kadar bir akıl tutulması içerisinde olduğunu net olarak göstermiş ve gelecek adına endişelendirmiştir.

Şöyle bir gözümü kapatıp geçmişimizi bir film şeridi gibi hatırlamaya gözümün önünden geçirmeye çalıştım. Hani 1974’ten 2003’e kadar 29 yıl Kıbrısın yarım olduğunu varsaydığımız, karşılıklı geçişlerin yasak olduğu, ülkemiz adına her şeyin yarım yaşandığı kayıp yıllar geldi aklıma. 2003’te açılan ilk geçiş noktasında iki tarafın insanlarının karşıya geçmek için oluşturdukları kuyruklar, izdihamlar ve geçiş furyası geldi aklıma. Sonrasında 2020 yılına kadar 17 yılda, biz barışseverlerin başarabildiği yalnızca 9 geçiş kapısının açılmasını sağlamak olmuştur. Bu,  ülkemiz barışı için 17 yılda fazla bir başarı öyküsü olmasa da, eriştiğimiz nokta, biz barışseverler için 9 kapının açık olması çok değerli ve geriye götürülmemesi gereken bir kazanımdır.

Ülkemizde böylesi bir durum sözkonusu iken, karşılıklı sertleşen siyaset karşısında gösterilerin de sertleşeceği aşikardır. Siyasi duruşların sertleşmesi haliyle faşizan davranışların önünü açacak ve faşist hamlelere bahane olacaktır. Gösteri mahaline barışseverler yerine faşistler inerse,  hem toplumların karşılıklı olarak, hem de kendi içlerinde ciddi çatışmalar yaşaması kaçınılmaz bir durum olur. O yüzden herkesin aklını başına toplayarak akılcı ve sağ duyuyla hareket etmesi çok önemlidir. Güney yönetiminin akıl sağlığı pek yerinde olmadığı veya gizli gündemler peşinde olduğu,  faşistleri uzun yola taşıması gibi, üretmekte olduğu kararlardan anlaşılıyor. Bu yüzden, Güney'den bu konuda bir beklentim yok. Avrupa Birliği'nin konu ile ilgili yaptığı açıklama ise problemin kendi toprağında ve kendi vatandaşları arasında olmasına rağmen, amiyane tabirle “ne nala, ne mıha” cinsinden dünyalarından bihaber, konfor alanlarının umursuz hallerinde olduğu görülüyor. Birleşmiş Milletler ise durumu kavrayabilmiş olmaktan gerçekten çok uzak. Kendileri hala ara bölgedeki sorumluluk alanlarını dahi bilemez durumda ve kriz çözen değil kriz yaratan bir halde.

Dolayısıyla bu konuyla ilgili Cumhurbaşkanımızın vakit kaybetmeden konuyu uluslararası platformlara taşıyıp Avrupa Birliği gibi uluslararası aktörleri konfor alanlarından çıkıp sahaya inmeleri için zorlamalıdır. Ayni şekilde Sn Niyazi Kızılyürek’in hem AKEL yetkili kurullarında hem de bir Avrupa Parlamentosu Üyesi olarak konuyu oralara taşıyıp takip etmesi gerektiği inancındayım. Aksi takdirde çevremizdeki siyasi gidişatın hiç de iyi olmadığı, faşizmin tekrardan hortlatıldığı, diğer yandan Türkiye Yunanistan ilişkilerinin bu kadar gergin ve bozuk olduğu bir dönemde, birileri keyfi olarak maraşı açar birileri de keyfi olarak kapıların tümünü kapatır. Sonrada soranlara onlar öyle yaptı biz de böyle yaptık denerek kılıf yaratılır, tıpkı tarihimiz boyunca yapıldığı gibi. O yüzden tarihimiz boyunca düştüğümüz yanlışları unutmadan, her kesimin aklı selim davranarak iki toplumun da bu sınavdan başarıyla geçirilmesi sorumluluğu üzerimizdedir. O yüzden her barış sever elinden gelen çabayı göstermek zorundadır.